10.10.2014

Müslüman Kardeşliği Kardeşlik: Sevmek için geç inanmak için erken Çözüm Süreci bağlamında Doğu Anadolu’da 2 ay boyunca süren görüşmelerimizde öğrenecektim: “Kardeşiz demek yetmez, Kardeşlik Hukuku!

Bizde (mütedeyyin kesimde) genel bir hassasiyettir, sohbetlerimizde, karşılaşmalarımızda, ayrılıklarımızda, “selam”la girer, “selam”la çıkarız işin içinden... “Müslümanlar ancak kardeştir” ayetini söyleriz sık sık birbirimize... Bu hal, dillere pelesenk ettiğimiz şekliyle kısmen kültürel, gündelik dille ilgili bir hadisedir. Ama özellikle 80 sonrası kuşak için, tevhidî anlamda insiyatif ve dünya görüşü eksenidir de, siyasi mahiyetiyle evrenselci, adaletçi, eşitlikçi ilkeleri hatırlatan bir bakış...


İslam kardeşliğini esas alan, ırk, coğrafya, dil, mezhep, meşrep, cemaat farkı gözetmeksizin evrensel dayanışmayı imleyen bu dilin beslendiği ortak facialar, ortak yenilgiler, ortak coşkular tecrübeyle sabittir: Filistin meselesi, İran Devrimi, Afganistan cihadı, Bosna mücadelesi ve Çeçenistan direnişi gibi müşterek deneyimlerin getirdiği bir kıvam olarak da düşünülmelidir, “İslam Kardeşliği”...
İslam Kardeşliği vurgusuyla özümsenmiş bu düşüncenin ülkemizdeki karşılığını kuran kişilerin; 1- Kahir ekseriyetinin Kürt/Arap kökenli oluşu, 2- Bir kısmınınsa 80 sonrası mahpushane deneyimiyle İslamcı dönüşüm yaşayan eski ülkücüler oluşu, 3- Her ne kadar kökü kazınmış olsa da bir şekilde süren Doğu Medreselerinden yetişmiş ilim ehlinin taşıdığı “şark” çizgisi gibi sebeplerle... İslami kesimin hem literal anlamda hem de ilkesel bazda kurduğu “kardeşlik” vurgusunun ses telleri, “Doğu”ludur...
90’lı yılların karanlık ve kanamalı kör koridorundan işkence, faili meçhul ve zorunlu göç gibi felaketlerle geçen Kürt kimliği, oluşmasında ciddi emeği geçen “İslam kardeşliği” düşüncesini, yaşadığı travmatik tecrübeye binaen, giderek;  soyut, normatif karşılığı olmayan, içeriği hamasetten ibaret, bedeli ödenmemiş, iyi niyetli ama sınıfta kalmış haliyle görmeye başladı...


Başörtüsü yasakları, 28 Şubat, İmam Hatiplerin maruz kaldığı haksızlıklar gibi konular, Kürt aydınlarını olduğu kadar, samimi Müslüman kimliğiyle mümeyyiz Kürt tabanı da, “kardeşlik” konusunda fire vermeden gayrete, sabra, dirence çağırsa da... 2013’te “çözüm süreci” görüşmelerinde, mezkur yasakların kısmen kalkmış olması ve görece hürriyetin daha çok hissedilir oluşu gibi sebeplerle de; “İslam kardeşliği” mevzunun, “özeleştiri” masasına yatırıldığına şahit olduk ... Bu eleştiriyi getiren Kürt kardeşlerimiz kuşkusuz haksız değillerdi... Bir de buna PKK üzerinden yükselen gerek teorik gerekse pratik düzeydeki seküler/materyalist etkileşim eklendiğinde... Doğu’da hiçbir şey ne 80’lerdeki ne de 90’lardaki gibi değildi artık... Çözüm süreci bağlamında benim iletişim kurmakta en çok zorluk çektiğim kişiler, PKK’yı halklarının koruyucu milis gücü olarak deklare eden başörtülü üniversite öğrencileriydi mesela... Biz ülkenin Batısındakilerse (İslamcılar dahil) buna çok hazırlıksızdık...
Diyeceğim; İslami kesimdeki etnik kimliğe has vurgu, on yıl öncesine göre çok yüksektedir... Bunda hem Batıdakilerin gecikmiş empatisi, hem de iyiniyetli düşünsel tembelliklerimiz (Milli Görüşün yaslandığı Osmanlıcı söylemde takılı kalmak gibi) ciddi rol oynamıştır. Ne olursa olsun, Kürt muhataplarımızın soyut “kardeşlik”ten, somut ve paylaşılan “kardeşlik hukuku”na geçmemiz talepleri ortadadır...
Peki Türk kökenli İslamcılar “Kardeşlik” konusunu yeterince anlayamıyorlar, ontolojik bir engelimiz var bizim diyelim de... Kürtler Kürtleri niçin anlayamıyorlarHüdaPar ve HDP (Hizbullah ile PKK da diyebilirsiniz) arasındaki gerginlik, maalesef kan davasına kürelenmek üzeredir... HüdaPar’lı olduğu gerekçesiyle başı taşlarla ezilen gencin bir türlü kapanmayan gözlerindeki “Braküji” imzasını nasıl görmezden geleceğiz? Haydi bizler anlamıyoruz... Peki sizin anladığınız kardeşlik bu mu?
Birbirimizi sevmek için geç, birbirimize inanmak için erken bir vakitteyiz...
Ama ben birbirimizi sevebilme ihtimalini bile seviyor ve inanıyorum..
STAR / Sibel Eraslan

***************************************************

Müslüman Kardeşliği


Ümmet şuurunun zayıfladığı, vicdanların ulusal sınırlara hapsolduğu, kardeşin kardeşe güvenilmemesi gerektiğinin telkin edildiği bir zulüm çağında, küresel, zalim ve İslam düşmanı güçlerin belki de en fazla hoşlanmadığı birkaç sözden biridir “Müslüman kardeşliği”.

Ümmetin parçalanmışlığı, çer çöp gibi dağınık oluşu ve şu anki hali pür melali “sözde” kalan bir Müslüman kardeşliğinin tezahürüdür. Hâlbuki bizler kardeşliğe öylesine önem veren bir peygamberin ve dinin ümmetiyiz ki, tarihte daha bu kadar mükemmel bir kardeşlik tesis edilememiştir.

İslam’ın öngördüğü ‘toplum’ bir ‘kardeş toplumu’dur. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, kaybolan kardeşliği yeniden tesis etmek değişmeyen değerlerimize; yani Kur’an ve sahih sünnete sarılmakla mümkün olacaktır inşaAllah.

Bugün eğer ümmet coğrafyasında oluk oluk kan akıyor ve gözyaşları dinmiyorsa, ümmetin fertleri birbirine sırt çeviriyorsa, kâfir bir aylık mesafeden kalbimize korku salar olmuşsa ve en hazini yetmiş üç fırkaya ayrılmış bir ümmet manzarası tüm yakıcılığı ile karşımızda duruyorsa hiç şüphesiz bunun en büyük sebebi vahiyden ve nebevi öğretilerden beslenmeyen bir toplum oluşumuzdur.

Irkçılığın, asabiyetin ve ulusçuluğun her çeşidine karşı çıkan aziz dinimiz İslam, müntesiplerine her daim kardeşlik bilinci aşılamıştır. Kardeşlik bilinci İslami bir zorunluluktur. Kur’an’ı okuyan ve Peygamber’in (sav) mukaddes yaşantısını bilen bir Müslüman, kardeşlik konusunda muazzam örnekliklere ve sözlere şahit olacaktır. Bizlere düşen görev İslam’ın bu konudaki emir ve tavsiyelerine kulak vererek kaybolan Müslüman kardeşliğini sahici anlamda yeniden tesis edebilmektir. O halde buyurun Kur’anî ve nebevi öğretilere kulak vermeye ve onları hayata geçirmeye…

Allah Resulü (sav) buyurdular ki: “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu(organı) hasta olduğu zaman, diğer uzuvlarda bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa(hummaya) tutulurlar.” (Buhari, Edep 27; Müslim, Birr 66)

Bu hadis, insan vücudunun çeşitli organları arasındaki bütünlük, uyum ve dayanışmayı, mü’minler arasında olması gereken ilişkiye benzetmesi hasebiyle muhteşem bir anlatımdır.

Mü’minlerin birbirlerine karşı sevgi, merhamet ve şefkatleri öylesine sıkı olmalıdır ki, onlar tıpkı aynı bedenin azaları gibi hareket etmelidir. Eğer mü’minler arasında sevgisizlik, merhametsizlik, şefkatsizlik ve ilgisizlik hâkim olursa bir vücut gibi olmazlar.

Müslüman en yakınından başlamak üzere dünyanın muhtelif coğrafyalarında ümmetin çektiği acılara, zulümlere ve sıkıntılara bigâne kalamaz. Müslüman diğer Müslüman kardeşinin yaşadığı acıyı kendi acısı bilir ve ona uzanan yardım eli olmak için tüm imkânlarını seferber eder.

Bir Müslüman’ın en bariz sıfatlarından birisi Müslüman kardeşine menfaat duygusundan arınmış, herhangi bir gayeden uzak ve her türlü şaibeden temizlenmiş bir sevgi belemesidir. Bu sevgi Kur’an ve sünnetten kaynaklanmaktadır. Çünkü Müslüman’ı din kardeşine bağlayan bağ; rengi, dili ve cinsi ne olursa olsun iman bağıdır.



Kur’an’da Hucurat suresi 10. ayette Rabbimiz “Ancak mü’minler kardeştir.” Buyuruyor. Bir hadiste Rasulullah (sav) “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir” buyurduktan sonra, bu kardeşliğin icaplarını şöyle sıralar:

“Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslüman’dan bir sıkıntıyı giderirse, Allah azze ve celle o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslüman’ın ayıp, kusurunu örterse Allah da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.”(Buhari, Müslim)

Müslüman’ın Müslüman kardeşine zulmetmemesi bir temenni değil bir emirdir. Çünkü zulüm haramdır. Müslüman, din kardeşini düşmana teslim etmez, onu terk etmez, tehlikeye atmaz; şahsi menfaati için din kardeşini feda etmez.

Bir başka hadis-i şerifte ise, Rasulallah (sav) yine “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir” buyurduktan sonra bu kardeşliğin icaplarını bu kez şöyle sıralamıştır:

“Ona hıyanet etmez, yalan söylemez ve yardımı terk etmez. Her Müslüman’ın diğer Müslüman’a ırzı, malı ve kanı haramdır. Takva buradadır. Bir kimseye şer olarak Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi yeter.” (Tirmizi)

İman kardeşliği gönül bağlarının en kuvvetlisi, kalp ilişkilerinin en sağlamı ve ruhi bağlantıların en yücesidir. Müslüman kardeşliği kan kardeşliğinden daha önceliklidir. Bu kardeşlik hür, köle, akıl-baliğ ve mümeyyiz olan herkesi içine alır.

İslam dini Müslüman kardeşler arasında olması gereken sevgiyi “Allah uğrunda sevgi” diye isimlendirir. Bununla ilgili Allah Resulü (sav):

“Üç şey vardır ki, insanda onlar bulunursa imanın halâvetini (tadını) alır. Allah ve Resulünün o kimseye her şeyden daha sevimli olması, Müslüman kardeşini sadece Allah için sevmesi ve ateşe atılmaktan nasıl korkuyorsa, Allah kendisini kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmekten de öyle korkmasıdır” buyurmaktadır.

Bunun yanında Peygamberimiz (sav) Allah’ın gölgelendirmesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı o günde, Allah’ın gölgeleyeceği yedi kimseyi belirtirken bunların içinde “Allah için birbirlerini seven ve bu sevgi üzerine birleşip bu sevgiyle ayrılan iki kimseyi” zikreder.

Rasulullah (sav) bir hadislerinde şöyle buyuruyorlar: “Allah buyuruyor ki: “Benim için birbirlerini sevenler nerede? Gölgeden başka gölge bulunmayan bugün onları ben gölgelendireceğim.”(Müslim)

Yine Muaz b. Cebel (ra), Rasulullah’ı (sav) şöyle buyururken işittim dedi: “Allah azze ve celle buyurdu ki: Benim için birbirlerini sevenlere, benim için oturanlara, benim için birbirlerine ziyafet verenlere ve benim için sadaka verenlere muhabbetim vacip oldu.”

Peygamberimiz (sav) Müslüman kardeşler arasındaki sevginin yaygınlaştırılması; buğz, kin, hased ve hilenin ortadan kalkması ve kalplerin hayır üzerine birleşerek muhabbete açılması için selamı yaymaya davet etmiştir.

O Kutlu Nebi (sav) şöyle buyuruyor: “Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Size yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şey göstereyim mi? Aranızda selamı (açıkça verip) yayınız.(Müslim)

Hz. Resul (sav) “Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi din kardeşi için de sevip arzu etmedikçe gerçek iman etmiş olamaz.”(Buhari, Müslim) buyurmaktadır.

İşte kardeşliğin ve sevginin ölçüsü budur. Kendisi için arzu ettiğini mü’min kardeşi için de istemek, sevgi ve kardeşlikte samimiyetin göstergesidir. Her iyiliği ve güzelliği hep kendisi için arzulayıp da, aynı şeyleri mü’min kardeşi için arzulamayan kardeşlerini sevdiğini söylese de inandırıcı olamaz.

Gerçek mü’min bencillikten, dünyalık toplama hırsından ve sadece kendini düşünmekten uzak durmalı, buna karşılık Müslüman kardeşleri başta olmak üzere, başka insanlara karşı diğerkâm, fedakâr, yardımsever, şefkat ve merhamet hisleriyle dolu olmalıdır.

Hz. Rasulullah (sav) bir başka hadislerinde hem kardeşliğin hem de takvanın nasıl gerçekleşeceğini beyan buyuruyor:

“Birbirinizle hasetleşmeyin. Almayacağınız bir malın fiyatını müşteri kızıştırmak için artırmayınız. Birbirinize kin ve nefret beslemeyiniz. Birbirinize darılıp yüz çevirmeyiniz. Birinizin satışı üzerinden başka biriniz satış yapmasın. Ey Allah’ın kulları böylelikle kardeş olunuz. Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulüm ve haksızlık yapmaz, yardımı kesmez ve onu hakir görmez. (peygamberimizi üç defa göğsüne işaret ederek buyurdu) takva buradadır. Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi, bir kimseye şer olarak yeter. Her Müslüman’ın kanı, malı ve ırzı, başka Müslüman’a haramdır.”(Müslim)

Müslüman, kardeşine haset etmez. Haset, İslam ahlak ve adabında kötü ve çirkin huyların başında gelir ve haramdır.

Peygamberimiz (sav), “İmanla hasedin kulun kalbinde bulunamayacağını” söylemiştir. Yine Rasulullah (sav), “Şüphesiz, ateşin odunu yakıp bitirmesi gibi haset de iyilikleri yer bitirir.”(Ebu Davud, İbn-i Mace) buyurmuşlardır.

Müslüman ticaretinde hilekârlık yapmaz. İnsanları aldatmaz. Ticaret adabına uyar. Peygamberimiz, hile yapanın cehennemde olduğunu söylemiş ve “Aldatan bizden değildir.” buyurmuştur.

Rasulullah’ın sakındırdığı kötü huylardan biri de, inananların birbirine küsüp yüz çevirmesidir. İslam, mü’minlerin birbirlerinden kopup ayrılmalarını, uzak durmalarını yasaklamış; aksine sık sık görüşmelerini, selamlaşmalarını, cemaate devam etmelerini, birbirlerinin halleriyle hallenmelerini daima tavsiye etmiştir. Peygamberimiz (sav) dinen geçerli sayılan bir gerekçe bulunmaksızın, üç günden fazla dargın ve küskün durmayı helal saymamıştır. Bu konuda Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Bir Müslüman’ın kardeşini üç günden fazla terk etmesi(dargın kalması) doğru olmaz. Üç gün geçtikten sonra onu bulsun ve ona selam versin. Eğer selamı alırsa ikisi de ecirde ortaktırlar. Eğer selamı alınmazsa, selam veren ayrılık(dargınlık) günahından kurtulmuş olur.” (Buhari)

Gerçek Müslüman, kardeşine kızsa dahi kızgınlığını gizlemeyi, onu affetmeyi, küçük hatalarına göz yummayı bilir. Kardeşini affetmeyi, bir aşağılanma veya utanç olarak görmez. Bilakis kendisini Allah’a yaklaştıracak bir ihsan olarak değerlendirir.

“…Öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler, Allah iyilik yapanları sever.” (Ali İmran 234)

Müslüman temiz kalpli, güler yüzlü, yumuşak sözlü, tatlı dilli olması gerekir. Rasulullah’ın şu hadisinde istediği gibi, Müslüman kardeşlerini güler yüzle karşılar:

“Kardeşini güler yüzle karşılama iyiliğini bile küçük görme.”(Müslim) Başka bir hadiste Allah Resulü (sav), “Kardeşinin yüzüne tebessüm sadakadır.” (Tirmizi) buyurmuştur.

Gerçek Müslüman, kardeşlerinin arkalarından konuşarak gıybet etmez. Çünkü gıybetin Kur’an’daki hükümle haram olduğunu bilir:

“Kimse kimseyi çekiştirmesin; hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Ondan tiksinirsiniz. Allah’tan sakının. Allah tövbeleri daima kabul edendir, acıyandır.” (Hucurat 13)

Peygamberimizin (sav) “Müslüman’ın Müslüman üzerindeki hakları” olarak tanımladığı şu uygulamalar ise, Müslümanlar arasındaki sevgi ve kardeşliğin sürekli canlı tutulmasını sağlayan güzel vesilelerdir:

“Müslüman’ın Müslüman üzerindeki hakkı beştir:

1.Selam almak

2.Hastayı ziyaret etmek

3.Cenazeye iştirak etmek

4.Davete icabet etmek

5.Aksırana “yerhemukellah” (Allah sana rahmetiyle muamele etsin) demek” (Buhari, Müslim)

Hülasa Allah azze ve celle bir vücudun azaları gibi olmaları gereken Müslümanları Allah resulünün bu kutlu öğretileri doğrultusunda kardeş olmalarını nasip etsin. Bizleri de bu kardeşliği hakkıyla toplumda tesisi noktasında gayretli ve samimi kılsın. Gayret bizden muvaffakiyet Rabbimiz Allah’tandır.

Genç Birikim dergisi 173.sayısı (Ekim-2013 )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder