28.08.2015

2023 YILINDA Cihan devletinin kuruluşuna şahitlik edeceğiz.! Başka çareleri yok! Ankara’nın yanında yer almayanlar kaybeden taraf olacak! 100 yıllık sömürü düzeni yıkılmaya başladı! İlk yıkım Ortadoğu’da yaşanacak! Afrika kıtası tarihindeki en büyük uyanışa sahne olacak! Ortadoğu ve Afrika’daki tüm mazlum halklar sömürgeci zalimlere karşı Osmanlı ruhu ile yeniden bir araya gelecek! Dinamo etkisi oluşmaya başladı! Yeni Türkiye önderliğinde Emperyalizmin tüm kaleleri yıkılacak!




Lozan Anlaşmasının süresi dolmak üzere!
İngiliz aklı telaşlı.
Yeni Türkiye'nin ikinci bir Lozan'ı kabul etmeyeceği aşikâr.
İngilizler Ortadoğu'da sona yaklaşıyor.
Ankara Lozan'da elinden alınanları geri almak için hazır!
Almanya ve ABD bölgeyi Yeni Türkiye’ye bırakmak istemiyor.
Bunun için IŞİD bahanesi ile bölgedeler!
ABD, K.Irak’ta askeri bir üs kurmak için girişimlere çoktan başladı.
İncirlik üssünü K.Irak’a taşımak için Erbil’i ikna etmeye çalışıyorlar.
Tüm amaçları IŞİD bahanesi ile Ankara’nın bölgeye inmesini engellemek.
Almanya’da boş durmuyor!
Çözüm süreci kartını kaybetmemek için elinden geleni yapıyor.
Ankara kararlı!
Türk ile Kürd yeniden bir olacak!
Osmanlı ruhu bölgeye yeniden gelecek!
Bölge halkı sabırsızlıkla o günleri bekliyor!
Bunun için Ortadoğu sokaklarına bakmak yeterli.
Bölgenin kurtuluş reçetesi Ankara’nın elinde!
Yeniden Osmanlı modeli!
Ankara’nın büyük yürüyüşü başladı!
II.Lozan hesabı yapanlar yanılacak!
Yeni Türkiye’yi durdurmak için planlar yapanlar sonunda hüsrana uğrayacak!
Aklını kullanan Ankara’nın yanında yer alıyor!
Rusya’da aklını kullanıyor.
Putin, kendisini devirmek isteyenlere karşı Yeni Türkiye’nin yanında yer alıyor.
Başka çareleri yok!
Ankara’nın yanında yer almayanlar kaybeden taraf olacak!
100 yıllık sömürü düzeni yıkılmaya başladı!
İlk yıkım Ortadoğu’da yaşanacak!
Afrika kıtası tarihindeki en büyük uyanışa sahne olacak!
Ortadoğu ve Afrika’daki tüm mazlum halklar sömürgeci zalimlere karşı Osmanlı ruhu ile yeniden bir araya gelecek!
Dinamo etkisi oluşmaya başladı!
Yeni Türkiye önderliğinde Emperyalizmin tüm kaleleri yıkılacak!
Filistin’in bağımsızlığına şahit olacağız!
Mısır’da darbeciler tarafından tutsak edilen Mursi, halkı ile yeniden buluşacak!
Halep, Self determinasyon diyecek!
Çözüm Hatay modeli!
Tarih bu sefer zalimler için tekerrür edecek!
Ankara İslam coğrafyasını yeniden toparlayacak.
Bu Yeni Türkiye’nin görevi!
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun dediği gibi; “"Bizler hilalin temsil ettiği İslamı temsil etmeye devam edeceğiz.
“"Diyarbakır'da da, Ortadoğu'da da dünyanın her yerinde de Selahaddini Eyyübi'nin, Ertuğrul Gazi'lerin torunları olarak hep birlikte yürüyeceğiz!”
Ankara 100 yıllık aradan sonra yeniden Müslümanların sancaktarı olacak!
Yeni Ortadoğu denklemi şekillenmeye başladı!
Bunu dışarıdakiler görüyor!
RUSYA Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Asya ve Yakın Doğu Merkezi Başkanı Anna Glazova, “Türkiye bölgede ve dünyada bağımsız ve aktif bir politika izliyor. 'Neoosmanlı' politikası ile hareket ederek, Ortadoğu'nun yeni lideri olmaya hazırlanıyor”
Arap stratejist Vahid Abdulmecid, Türkiye'nin Ortadoğu Birliği'ni kurmayı hayal ettiğini, bu hayalin ilk halkasının da Arap doğu ülkelerinin Schengen bölgesi gibi bir sistemle bir araya getirilmesi olduğunu söylüyor.
Yeni Türkiye yeniden tarih sahnesine çıkacak!
Tüm dünya buna şahitlik edecek!
Yeni Türkiye bunu 733. Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Söğüt Şenlikleri’nde tüm dünyaya ilan etmişti!

Osmanlı bir obadan devlete ve imparatorluğa dönüştü. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100'ncü yıldönümünde Söğüt'te buluşacağız. Cihan devletinin kuruluşuna şahitlik edeceğiz…"



ANAP- DSP- MHP İKTİDARINDA HORTUMLANAN BANKALAR!



BDDK yani Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu göreve başlamadan önce 21 Aralık 1999 tarihinde Egebank, Esbank, Yurtbank, Yaşarbank ve Sümerbank’a el konulmuştu.


Daha önce 7 Ocak 1997’de de Interbank ve Mayıs 1997’de de Türk Ticaret Bankası Fon’a devredilmişti. Bankadaki yüzde 100 kamu hissesinin Doğan Kumaşcılık’a satılması kararlaştırılmıştı.
İmar ve Adabank'ta halen çalışmalar sürerken, batık banka sahiplerinden bugüne kadar sadece üçü TMSF ile ödeme planı yapıp borçlarını ödemeye başladı!


Atatürk'ün emri ile kurulan Sümerbank'ı 1995 yılında satın alan Hayyam Garipoğlu, 21 Aralık 1999 yılında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) kararıyla TMSF'ye devrederek kaybetti. Atatürk'ün kurdurduğu, 70 yıl Devlet'in elinde ayakta kalan banka, özelleştirilince 5 yıl bile dayanamamıştı.
Daha sonra batan Egebank, Yurtbank, Yaşarbank, Ulusal Bank ve Bank Kapital, Sümerbank bünyesinde birleştirildi.


Hayyam Garipoğlu, Bursa'da öldürülen Nesim Malki'den aldığı kredilerle Sümerbank'ı satın aldığını daha önce Malki soruşturması sırasında açıklamıştı. Sümerbank davası ilerledikçe Hayyam Garipoğlu'nun, bankasını 36 aile şirketi aracılığıyla boşalttığı ortaya çıktı. Garipoğlu Şirketler Grubu'ndaki bu 36 şirketin, Sümerbank'tan tam 8.5 trilyon liralık kredi kullandığı ve bunları ödememek için hileli işlem gerçekleştirdiği belirlendi. Ancak Garipoğlu, Sümerbank nedeniyle 17 ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edildi. Garipoğlu 496 milyon dolar borcu için hâlâ bir ödeme planı yapmış değil!


9 Temmuz 2001'de elkonulan EGS Bank, gayrinakdî teminatlarda dahil edildiğinde, o dönemin kurları bazında yaklaşık 150 milyon dolarlık bir açıkla battı. TMSF'ye devredildiğinde 6 yaşındaydı. EGS Bank, Ege Bölgesi'nde tekstil imalatı ve ihracatı yapan çok sayıda küçük ve orta ölçekli işletmenin birararaya gelmesiyle Eylül 1995'te yatırım bankası olarak kurulmuştu. Uzun yaşamadı. 545 milyon dolara ulaşmış olan borcu için herhangi bir ödeme planı yapılmış değil!


Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu’na 27 Ekim 2000 tarihinde devredilen Ceylan Grubu'na ait Bank Kapital’in devir bilançosu hazırlandı. Bankanın Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Ceylan idi. Bank Kapital, Mart 1995’te Ceylan Holding bünyesine katılmıştı. Mahmut Ceylan daha sonra bankanın 392 milyon dolar zararı için ödeme planı yaptı.


Korkmaz Yiğit'e ait olan Bank Ekspres'e Devlet 12 Aralık 1998'de el koymak zorunda kaldı. Kullandırılan 12 milyon 198 bin dolarlık kredinin vadesinin 1999 yılında dolmasına karşın, Korkmaz Yiğit ödeme yapmadığı için 8 Temmuz 1999 tarihinde 5 trilyon 549 milyar lira (13 milyon dolar) tasfiye olunacak alacaklar hesabına aktarıldı. TMSF, Korkmaz Yiğit ve üç kardeşinin de aralarında bulunduğu toplam 26 kişi için, bankanın 384 milyon dolarını boşalttıkları gerekçesiyle dava açtı. 1988 yılını 131 trilyon lira zararla kapatan ve 1999 yılında 32 trilyon lira zarar eden Bank Ekspres'in o tarihlerdeki birikmiş zararı 350 milyon dolar düzeyine çıkmıştı. Korkmaz Yiğit 434 milyon dolara ulaşan borcu için hiç bir ödeme planı yapmadı.


Batan ve 12 Aralık 1999'da el konulan Yurtbank'ın Hazine’ye yüklediği zararın 400 trilyon lira olduğu belirlendi. Bu miktarın 30 trilyonu off-shore hesaplarından, 370 trilyonu ise geri dönmeyen kredilerden oluşuyordu. Bu krediler Ali Balkaner tarafından yakınlarına kurdurulan ve sayısı sekize ulaşan paravan şirketlere verilen krediler idi. 656 milyon dolara ulaşmış olan borcu için Ali Balkaner herhangi bir ödeme planı yapmış değil!


1998 ve 1999 yılları arasında sistemli ve planlı olarak tam bir soyguna tâbi tutulan Egebank'ın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu‘na (TMSF) devredildiği 21 Aralık 1999 tarihi itibariyle 1 milyar 200 milyon dolar zarara uğratıldığı belirtildi. İşadamlarının bir dönem, Devlet'in mevduata sağladığı %100 garanti ile özellikle bankalardan büyük çapta kredi bulma şansı olmayan işadamlarının, kendi bankalarından rahatlıkla grup şirketlerine kredi sağlayarak, büyümek ve şahsî servetlerini büyütmek amacıyla banka satın alma merakında olduğu, ve bu nedenle bankalara büyük paralar ödedikleri biliniyordu. Egebank A.Ş de, 5 Mayıs 1998 tarihinde Demirel Grubu tarafından Bayraktar Grubu’ndan 93 milyon 500 bin dolar bedelle satın alındı.
Paravan firmalara kullandırılan krediler, "back to back" ilişkiler çerçevesinde kullandırılan krediler, üçüncü kişilere kullandırılan krediler, banka parasını rehin göstererek suretiyle temin edilen kredilerle Egebank A.Ş., 4 Mayıs 1998 ve 22 Aralık 1999 tarihleri arasında sistemli ve planlı olarak tam bir soyguna tabi tutulmuş, 1 milyar 219 milyon dolar zarara uğratılmıştı. Ne Yahya Murat Demirel, ne Demirel ailesi bu borç için hiç bir ödeme planı yapmadı.


Etibank, 1996 sonuna kadar kamuya ait bir bankaydı. Batan bankalar içindeki en büyük vurgunlardan biri Etibank'ta oldu. Sabah-ATV'nin sahibi D. Bilgin ve ortağı Z. Mutlu, olmayan sermaye ve kayrılma sayesinde cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluklarından birine imza attı.


Etibank'taki usulsüzlükler daha özelleştirilmeden önce, Devlet'in elindeyken başladı. Etibank'ın satışa onay veren özelleştirme kararının altında imzası bulunan dönemin başbakanı ile bakanlar aslında suç işlemişti. Mevduatı ve kredileri sıfırlanarak, bağlı bulunduğu madencilikte faalliyet gösteren Eti Holding’tan ayrılarak özelleştirilmesi için ihale açıldı.


İhaleyi Sabri Doğan kazandı. Ancak, Doğan Kumaşcılık’ın sahibi Sabri Doğan, bir süre sonra, mâlî zorluk içine düşerek peşinatı ödeyemeyince, ihale iptal edildi. Sabri Doğan, sonrasında mâlî durumunun iyice bozulması nedeniyle intihara teşebbüs etmişti. Doğan, kendini Dedeman Oteli’nden aşağı atmış, ancak mucize eseri yaşamını yitirmemişti.


Bankayı daha sonra Nergis Holding’in sahibi ve o dönem Bursa Milletvekili olan Demirel'in has işadamı Cavit Çağlar, Medya Holding’in sahibi Dinç Bilgin ailesiyle yüzde 50-50 ortak olarak Özelleştirme İdaresi’nden satın aldı. Ancak, 9 Ocak 1999’da Çağlar’ın sahibi olduğu İnterbank’a TSMF tarafından el konuldu. Bunun üzerine Sabah Medya Grubu ve Bilgin Ailesi, sermaye artırımı yoluyla Etibank hisselerinin tamamına sahip oldu. Özelleştirilen Etibank'ın batırdığı para tam 638 milyon dolar idi.TMSF 27 Ekim 2000 tarihinde elkoydu. Devlet'e vergilerle birlikte maliyeti 1 milyar doların üstünde oldu. Etibank'ta usülsüzlük ve yolsuzluk mahkeme safhasında da devam etti. Patronlar ve Zafer Mutlu 400 milyon doları iç etti ve bir şey olmamış gibi hayatına devam etti. TMSF tarafından İnterbank ve Esbank, Etibank bünyesinde birleştirildi. Etibank'ın eski sahibi Dinç Bilgin protokol imzalamasına rağmen 697 milyon dolarlık zarar için henüz bir ödeme yapmadı.


Hazine tarafından 20.6.1994 tarihinde gözetime alınan Interbank, Çukurova Grubu tarafından 16 Şubat 1996 tarihinde Cavit Çağlar'a satılmıştı. 7 Ocak 1999'da TMSF tarafından Interbank'a elkonuldu ve bankaya yeni yönetim atandı. Çukurova Grubu Başkanı Mehmet Emin Karamehmet, bankayı satmadan önce Cavit Çağlar'ın yakınlarının kurduğu paravan şirketlere 250 milyon dolarlık kredi açmıştı. Bu krediler daha sonra el altından Karamehmet'in Çukurova Grubu'na aktarılmıştı ki, bankanın satış ücreti böylece ödenmişti. Interbank'ın batırdığı para tam 1 milyar 700 milyon dolardı. Cavit Çağlar denen adam bu borcu için hiç bir ödeme planı yapmadı.


BDDK, 18 Haziran 2002'de TMSF'ye devredilen Pamukbank'ın eski sahibi Mehmet Emin Karamehmet ve yedi eski yönetici hakkında, hizmet sebebiyle emniyeti suistimal iddiasıyla hakkında 441 trilyon liralık batık kredi için suç duyurusunda bulundu. Sonradan M. Emin Karamehmet 3 milyar 618 milyon dolar zarar için ödeme planı yaptı...


3 Temmuz 2003'te batan ve TMSF'ye devredilen Uzanlar'ın İmar Bankası için dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, "İmar Bankası olayının boyutunu ilk etapta açıklamaktan çekindik. Havuza öyle bir kaya düştü ki, suyu tamamen dışarı attı. 700 trilyon lira batık zannettik. 8.5 katrilyon çıktı" dedi. Gül, İmar Bankası'nda çok sayıda sahte hesap çıktığını belirterek, şunları söyledi:
- "Kayıtlara bakıldığında, buradaki kayıt öbür tarafta yok. Böyle bir durumda bu paralar nereden ödenecek? Bu paralar halktan ödenecek. Yatırımlar ve maaşlar kısılacak. Haklı mıdır haksız mıdır? Ne olduğu tam ayırt edilmemiş insanlara paralar ödensin, diyorlar. Böyle şey olur mu? Hesaplar karşılaştırılacak. Sahte hesaplar ayıklanacak. Dürüst bir şekilde para yatırmış olanlar ortaya çıkarılacak. Bunlar için başkalarına zarar vermeyecek bir yol bulunacak."


21 Aralık 1999'da elkonulan Yaşarbank, toplam zararı en fazla olan ve Devlet'e en fazla zarar yükleyen bankalardan bir idi. Banka batma aşamasına geldiği sırada Genel Müdür Gazi Ercel idi. Aynı Gazi Erçel Yaşanbank'a elkonduğu sırada Merkez Bankası Başkanı idi... İyi mi?.. Bankanın sahibi Selçuk Yaşar daha sonra 1 milyar 148 milyon dolar zarar için ödeme planı yaptı.
Hortumlanan Türkbank 6 Kasım 1997'de TMSF'ye devredildi. 1998'de Mesut Yılmaz'ın Başbakanlığı döneminde satış için ihaleye çıkarıldı. İhaleyi, 600 milyon dolarlık fiyatla işadamı Korkmaz Yiğit kazandı. Ancak, Alaattin Çakıcı'nın da devreye girdiği anlaşılınca, ihale iptal edildi. Skandalla birlikte şaibeli Mesut Yılmaz hükûmeti düştü. Bankayı alan Korkmaz Yiğit "ihaleye fesat karıştırmaktan" yargılandı. TMSF , tasfiyeye girmeden önce bankaya 353 milyon liralık sermaye benzeri kredi aktarmıştı. Tasfiye döneminde ise bankanın Türkiye’nin her yerinde çok değerli olan gayrimenkulleri satılarak borçlar ödendi. Borçlar ödenip paraya ihtiyaç kalmayınca TMSF Başkanı Şakir Ercan Gül de daha önce aktarılan 353 milyon lirayı geri aldı. Ancak çalışanlar Bankalar Yasası’nın 140'ıncı maddesine dayanarak “tasfiye bitmeden alamazsınız” diyerek açtıkları davayı kazanınca, para bankaya geri geldi. 2011 bilançosunda Türkbank’ın bankalarda mevduatta tutulan 108 milyon lirası vardı...


Türkbank'ın tasfiye süreci devam ediyor. 777 milyon dolara ulaşmış olan bir borçtan söz ediliyor ama, ne olduğu belli değil!
Doğuş Holding İcra Komitesi Üyesi ve Osmanlı Bankası Murahhas Üyesi A. Acar, "1999’un Aralık ayında ilk kez yazılı ve çizili olarak Osmanlı-Körfezbank birleşmesini de rapora bağladık, 5 yıl geçti. bütün finans örgütümüz aslında bu operasyonla beraber Garanti Bankası altında toplanıyor. Osmanlı Bankası zaten Garanti Bankası’nın bir iştirakidir, yüzde 100’ü Garanti’ye aittir. Bu operasyonda, hisseleri Holding’e ait olan Körfezbank’ı da son derece cüz'i bir oranla, yüzde 1 gibi bir oranla Osmanlı’ya devrediyoruz. Garanti Bankası yeni Osmanlı Bankası’nın yüzde 99’unun sahibi olacak" dedi.


Osmanlı Bankası, 1863 yılında İngiliz, Fransız ve Türk ortaklar tarafından kuruldu. Banknot basmak ve yabancı kaynak sağlamak gibi önemli işlevleri yerine getirerek 1. Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun Merkez Bankası görevini yürüten banka, bazı dönemlerde hazine fonksiyonunu da üstlendi. 1931 yılında Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın kurulmasının ardından özel ticarî banka statüsüne geçti ve Haziran 1996’da satılıp Doğuş Grubu’na dahil oldu. Körfezbank'ı bünyesine aldı. Böylece Körfezbank batmaktan kurtuldu.


15 Mart 2001'de batıp TMSF tarafından elkonulan İktisat Bankası'nın 31 Ekim 2001 tarihi itibarıyla birikmiş zarar tutarı 1 katrilyon 757 trilyon 184 milyar lira idi. BDDK, 30 Kasım 2001'de iki kez satışa sunulan fakat satılamayan İktisat Bankası’nın bankacılık iznini kaldırdı. Banka Bayındırbank ile birleştirildi. 1 milyar 953 milyon dolar dolara ulaşmış olan borcu için bankanın sahibi E.Aksoy herhangi bir ödeme planı yapmış değil!
30 Kasım 2001'de Toprak Bank TMSF'ye devredildi. Yani battı. Battı ama yükü Devlet'in sırtına bindi. Bankalar yeminli murakıplarının tespit ettiği devir zararı o günkü parayla 1.3 katrilyon TL. idi, ve bunun 792 milyon lirası banka hâkim ortağının kendisine kaynak aktarmasıyla oluşmuştu. 879 milyon dolara ulaşmış olan borcu için Halis Toprak herhangi bir ödeme planı yapmış değil!


Sürmeli Ailesi, aldığı Chemical Bank'ı 1997 yılında Sitebank'a dönüştürdü. BDDK, 7 Temmuz 2001 tarihinde Sitebank’ın TMSF’ye devredilmesine karar verdi. Bankanın zarar faturası 68,5 trilyon liraya ulaşmıştı. 2001'de satışa çıkartıldı.


Bankayı ilk satın alan Yalçın Sürmeli, 56 yaşında kalp krizinden vefat etmişti. Yalçın Sürmeli'den boşalan yere ise Meral Sürmeli getirilmişti. Meral Sürmeli, 72 milyar lira kira geliri vergisi öderken, Korkmaz Yiğit, 80 milyar lira kira vergisi ödemişti... Bir de onların kira gelirlerini, diğer gelirlerini düşünün!


Kentbank'a 9 Temmuz 2001'de BDDK tarafından elkonulmasının ardından toplam 304 milyon 194 bin lirayı zimmetine geçirdiği öne sürülen Mustafa Süzer'in de aralarında bulunduğu 7 sanık hakkında, bazı eylemlerinde zimmet suçunu işlediği iddiasıyla dava açılmıştı. Bu kişiler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde açtıkları davayı kazandılar.


Tarişbank’a 9 Temmuz 2001 tarihinde elkonulmuştu. Daniştay eski sahipleine iade etti. Tarişbank 23 Mayıs 2003’de yeniden TMSF kapsamına alındı. Banka'nın zararı, öz kaynaklarını aşmıştı. BDDK, bankaya 55 trilyon TL destek verdi. Daha sonra satılan Tarişbank'ı Deniz Bank aldı.


74 milyon dolara ulaşmış olan borcu için herhangi bir ödeme planı yapılmış değil!


H.Cingillioğlu'na ait Demirbank, yüklü devlet tahvili ve Hazine bonosu alımıyla 2000'de faizlerin düşmesinde rol oynadı, ekonomiye destek oldu. Ama Merkez Bankası Demirbank'ın portföyünün fonlamasını âniden kestiği için, yükümlülüklerini yerine getiremez duruma düştü ve 6 Aralık 2000'de TMSF'na devredildi. Bankanın zararları 290 trilyon lira olduğu belirtiliyordu. Bankanın öz kaynaklerının devir tarihinde 208 trilyon lirayı bulması hasebiyle de diğer bankalar kadar büyük bir hasar vermedi. Aslında kasıtlı bir batma değildi.


Demirbank'ın TMSF'ye devrinde zarar rakamının tamamen Hazine bonosundan kaynaklanması, bankanın kendi grubuna kredilerinin yüzde 1'in altında kalması nedeniyle aktif kalitesinin çok yüksek olması dikkate alınarak, BDDK'nın gerçekleştirdiği genel kurul, 2000 yılında görev yapan tüm eski yöneticiler ve H.Cıngıllıoğlu'nun ibra edilmesiyle sonuçlandı.


Yine Dr. H. Cıngıllıoğlu'na ait Ulusalbank'a 28 Şubat 2001 tarihinde TMSF tarafından elkonuldu. Cıngıllıoğlu, Şubat 1997’de Saudi American Bank A.Ş.’yi satın alarak Ulusal Bank T.A.Ş olarak faaliyete geçirmişti. Banka, 11 trilyon 277 milyar lira net zarar açıklamıştı. Toplam özkaynakları 54 trilyon 44 milyar lira, ödenmiş sermayesi 34 trilyon lira idi. Kasıtlı bir batış değildi. 524 milyon dolara ulaşmış olan borcu için herhangi bir ödeme planı yapılmış değil!


Süleyman Demirel'in "aile fotoğrafı"nda yer alan K.Çörtük'e ait Bayındırbank 154,2 trilyon liralık hortumlamayla battı. Zararın, 35,4 trilyonu grup firmalarına açılan kredilerden, 40,3 trilyonu grup firmalarına dolaylı olarak kullandırılan kredilerden, 22,5 trilyonu diğer firmalara kullandırılan kredilerden, 37,6 trilyonu Altima Financial'dan yapılan forward işlemlerinden, 14,3 trilyonu Banco Turco Romano hisse senetlerinden, 233 milyarı Finans Sektör Yönetim Merkezi'nden kullandırılan avanslardan, 605 milyarı holding gider payı adı altında aktarılan paralardan, 3,1 trilyon lirası da iştirak değer düşüş karşılığından oluştu.


Bankaya 9 Temmuz 2001'de elkondu. Çörtük hakkında sahibi olduğu Bayındır Grubu’nun Vakıfbank’tan kullandığı kredilerle ilgili olarak, Devlet Denetleme Kurulu’nun ‘usulsüzlük’ raporu var. Ayrıca 60 trilyonluk bir hayalî ihracat olayı ile de suçlandı. Kentbank, EGS Bank, Toprakbank ve İktisat Bankası, Bayındırbank altında toplandı. 115 milyon dolara ulaşmış olan borcu için K. Çörtük, herhalde "aile fotoğrafı"na dahil olduğu için olacak, herhangi bir ödeme planı yapmış değil!


Kıbrıs'ta batan bankalar bir yana, Türkiye'yi etkileyen Kıbrıs Kredi Bankası 27 Eylül 2000 yılında battı. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın dünürü Salih Boyacı'nın sahibi olduğu Kıbrıs Kredi Bankası 8.5 milyon dolar buharlaştı. Dünür Boyacı'nın bankasını kurtarmak için son olarak KKTC hazinesinden 4 trilyon TL, TC hazinesinden 7 trilyon TL kaynak aktarıldı. Bu paralar da batırıldı.
Efektifbank, Hayyam Garipoğlu'na ait Sümerbank'ın Kıbrıs'taki off-shore bankası idi, Sümerbank ile birlikte battı. Efektifbank Off-Shore'un yanısıra Egebank’a ait Egebank Off-Shore, Yurtbank’ın Yurt Security Off-Shore Bank’ı, Yaşarbank’ın Yaşarbank Foreign Trade Off-Shore’u Türkiye’deki mudilerden 110 milyon dolar mevduat topladığı tahmin ediliyor.


Off-Shore bankalar daha yüksek faiz getirisi sunuyor ama, yüksek risk karşılığında, çünkü bu hesaplar devlet güvencesi kapsamında değil. Buna rağmen 26 Kasım 2011'de Yargıtay’ın Bursalı işadamı Mücdat Mançu’nun Yurt Off-Shore’a yatırdığı 205 bin liranın geri ödenmesine hükmetti. Yani Devlet'i hortumlama faaliyetine hâkimler, savcılar ve Yargıtay da âlet oldu.


Uzanlar'a ait Adabank 2003 yılında TMSF'ye devredildi. Zararı 2004'te 27,9 trilyon oldu. 2013'e kadar da zarar vermeye devam etti.Müşterisi de çıkmadı.


1993 ile 2003 yılları arasında el konulan bankalardaki 27 milyar dolarlık hortumlama ve zararın hikâyesi, tahsilat mücadelesi ile birlikte gitmekte. bir türlü de bitmemekte!.. Yönetici ortakların kendilerine aktardığı kaynaklar ve usulsüz kredilerle toplam 27 milyar dolar zarara yol açan banka yolsuzluklarının geçmiş faizleriyle Hazine’ye toplam faturası 65 milyar dolar (100 Milyar TL) olarak hesaplanıyor. TMSF Başkanı Ahmet Ertürk yönetiminde "Raf Temizliği Projesi”“ adını verdiği çalışmayla Türkiye’deki banka yolsuzluklarını kitap haline getirmiş bulunuyor.


TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma 28 Şubat Alt Komisyonu ve AK Parti Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel şöyle dedi:


"28 Şubat'ta kaybedilen para 250 milyar doların üzerindedir. Bu kadar büyük parayı darbeciler çalmıştır, birilerine peşkeş çekmiştir. Bunların hesabı ekonomik olarak sorulmuş değil. Bu bankalardan kredi alanlar, adı büyük omuzu kalabalık generallerin hepsi batmış 25 bankanın yönetim kurulu üyeliklerini yaptılar. Bunlar hangi sıfatla orada görev yaptılar? Oralarda stratejik bir iş mi vardı? Askeri hangi unsur vardı da bankalarda göre aldılar? Bunların hepsi şanından, şöhretinden, rütbelerinden istifade etmek için o dönemde darbecilere çanak tutan finans sektörünün marifetleri idi. Bunlar da gittiler, alacakları 3-5 kuruşa onlara çeşni oldular."
Özellikle 28 Şubat döneminde Merkez Bankası'nda yaşananları hatırlatan Karayel,


- "Bir gecede faizlerin 3 binlere, 4, binlere,5 binlere çıktığı gecelerde o bankadan kimlerin para çektikleri, kimlerin devlet malını gasp ettikleri aşikâr. Aslında biz henüz bunlara değinemedik. Ayrıca bir komisyon kurulup özellikle bu ekonomik kayıplarla ilgili tespitlerin yapılması lazım. Hangi müteahhit, hangi işadamı, hangi banka ne kadar kredi almıştır, bu batık kredilerin sebepleri nelerdir. Kamu bankalarının zarar görmesine neden olan kimlerdir? Bu zararlar nerelere gitmiştir, nasıl oluşmuştur? Bunların ayrı ayrı hepsinin soruşturulması ve bu soruşturmanın neticesinde de suçluların hukuka teslim edilmesi gerek. Türkiye bu kararlık geçmişi ve ekonomik vurgunları ile de ayrıca hesaplaşma yapması lazım,"değerlendirmesini yaptı.


Banka hortumlamalarının yanısıra, ekonomik krizin bedeli 2000 yılında 1 milyon 452 bin olan işsiz sayısı, 2001'de 450 bin artışla 1 milyon 902 bine çıktı. 2002'de ise işsizler ordusuna 510 bin kişi daha katılarak mevcut işsiz sayısını 2 milyon 412 bine yükseltti. Türkiye 1994 kriz yılında yüzde 6.1, 1999 kriz yılında yüzde 6.1, en son 2001 kriz yılında da yüzde 9.5 küçüldü.


Kaynak; Angelfire
Araştırma; FATİH KELEŞ

II. Abdülhamid Han: "İşte benim 33 yıl süren siyasetimin sırrı!"



II. Abdülhamid Han


Düşünüyorum. Üç kıtaya yayılmış koskaca bir cihangirlik, on yılda bir avuç toprak haline geldi. Vebali kimin?.. Kimin olduğunu bulsak ne işe yarar, vatan elden gittikten sonra...


Kırk yıldır büyük devletlerin birbirleriyle kapışmasını bekledim. Bütün ümidim oydu ve Osmanlı'nın bahtını buna bağlı görürdüm. O beklediğim gün geldi, heyhat ki ben tahttan indirilmiş, ülkemi idare edenler de akıl ve basiretten uzaklaşmışlardı. Kırk yıl beklediğim büyük fırsat bir daha ele geçmemek üzere Osmanlı'nın elinden çıkıp gitti.


Otuz yıl tahttan uzaklaşmamak için çalışmışsam bunun içindi. Otuz yıl ne yapmışsam, doğrusu ve yanlışıyla beraber hepsi bunun içindi. Bu sırrı kırk yıl içimde sakladım. Ahfadıma beni tanımaları için anlatacağım. En güvendiğim sadrazamlarıma bile açmadım. Çünkü sınayarak öğrendim ki iki kişinin bildiği şey sır olmaktan çıkıyor. Oysa bunun yabancı devletlerce bilinmemesi gerekiyordu. Osmanlılar ancak böyle bir fırsatı zamanında ve basiretle kullandıkları taktirde kurtulacaklar, yeniden büyük devlet olacaklardı.


Bu kanaate nereden ve nasıl ulaştığımı anlatabilmekliğim için tahta çıktığım günlerde dünyayı ve memleketi nasıl bulduğumu bilmek lazımdır. Ben bu kanaate o günlerde de ulaşmış değilim. Rus muharebesini kaybettikten ve bu muharebe içinde büyük devletlerin bize bakışlarını yakından gördükten sonra edindim. Tek başına yaşayacak ve direnecek gücümüz yoktu. Bizi parçalamakta birleşmiş düşmanlarımız kendi aralarında parçalanırlar ise ve biz de bu parçalardan birinin vazgeçemeyeceği kuvvet olabilirsek yeniden dünya için söz sahibi olabilirdik. Büyük devletler arasındaki rekabetin eninde sonunda onları çatışmaya götüreceği gözler önündeydi. Öyleyse Osmanlı Devleti böyle bir çatışmaya kadar parçalanma tehlikelerinden uzak yaşamalı ve çatışma günü ağırlığını ortaya koymalıydı. İşte benim 33 yıl süren siyasetimin sırrı.



Doğu Perinçek'in iki yüzü!



Türkiye Perinçek'i iyi tanıyor. Perinçek'in 1980-1993 yılları arasında yayınladığı 2000'e Doğru ve Yüzyıl dergilerinin kapakları PKK'ye, gerillaya övgüler dizen kapak haberleriyle doludur.


Türk basını içinde PKK için, "gerilla", "Kürdistan", "şehitler" ifadelerini ilk kullanan Doğu Perinçek'in kurduğu 2000'e Doğru ve Yüzyıl dergileridir. 1990'lı yıllarda bölgede yükselen Kürt hareketi üzerinden pay kapmaya çalışan ve bunu yedeğine almak isteyen Perinçek, o dönemde Kürt halk savunucusu ve gerilla sempatizanıydı.


Sempatiden de öteye giden Perinçek, başında olduğu Sosyalist Parti'nin Kürt sorununa yönelik çözüm önerisinde Eylül 1991 tarihinde açıkça Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkından, Kürtçe'nin ikinci resmi dil olmasından, Kürtlerin kendi bayrağı ve marşı olmasından, Kürt ve Türklerin iki ayrı federal devletten oluşması gerektiğinden söz ediyordu.



2000'e Doğru dergisinin 15 Eylül 1991 tarihli ve 29. sayısının kapak haberi, " Kürt Sorununa Çözüm, Demokratik Federal Emekçi Cumhuriyeti" başlığıyla çıkmıştı. Doğu Perinçek tarafından yazılan 15 maddeden oluşan çözüm önerilerinde bırakın Kürt halkının demokratik haklarının tanınması, Kürtlerin Türkiye'den ayrılması için referandum yapılması, açıkça bağımsız bir Kürdistan'ın kurulmasından söz ediliyordu. Bugün "federasyon", "Kürdistan" kelimeleri yüzünden parti başkanları, belediye başkanları, milletvekilleri hakkında soruşturma ve davalar açılırken, Perinçek 1991 yılında Kürt sorununa çözüm için ve oluşturulacak iki ayrı federel devletin yönetimi konusunda şunları savunuyordu:


Sosyalist Parti'nin Kürt Sorununun Çözümü:


1- Kürt milleti, kendi kaderini tayin hakkına kayıtsız şartsız sahiptir. Eğer isterse ayrı bir devlet kurabilir.


Emekçilerin çıkarı, tam hak eşitliği ve özgürlük temelinde, gönüllü birliği gerçekleştirmededir. Ayrılma hakkı gönüllü birliğin her zaman vaz geçilmez koşuludur.


2- Birlikte veya ayrı yaşamak milletlerin özgür iradelerine bağlıdır. Bu özgür iradenin ortaya konabilmesi için, Kürt illerinde referandum yapılmalıdır. Referandumda ayrılmayı savunanlar da özgürce propaganda yapabilmelidir.


3- Bugünkü tarihsel koşullarda, iki milletin emekçilerinin yararına olan çözüm, iki federe devletin eşit olarak katıldığı, demokratik federal bir cumhuriyettir.


4- Federal Halk Meclisi iki meclisten oluşur; Temsilciler Meclisi ve Milletler Meclisi. Yasalar her iki mecliste çoğunluk kararıyla kabul edilir. Meclislerden birinin reddettiği yasa yürürlüğe girmez.


5- Her federe devlette azınlıkların çoğunlukta olduğu ilçe ve illerde halk isterse bölgesel özerklik uygulanır.


6- Federal Anayasa, iki milletin ortak anayasasıdır. Her iki milletin ayrı ayrı çoğunluğu tarafından referandumla kabul edilerek yürürlüğe girer.


7- Federal Cumhuriyet'in bayrağı ve marşı, Türklerin ve Kürtlerin ortak bayrakları ve marşlarıdır. Ayrıca her federe devletin kendi bayrağı ve marşı vardır. Federasyonun ismi tek bir millete dayandırılmazı.


8- Yurt savunması, savaş ve barış sorunları, uluslararası ilişkilerde temsil, anlaşmaları yapmak, federal organların yetkisindedir.


9- Her federe devlet, yabancı devletlerle ticari ve kültürel alanlarda doğrudan ilişkiler kurabilir, konsolosluklar açabilir.


10- Her yönetim kadamesinde iktidar, bütünüyle halk meclislerinde ve bu meclislere karşı sorumludur. Bu yönetim sistemi dışında, merkezi idarenin atadığı valilikler, kaymakamlıklar, emniyet ve jandarma örgütü kaldırılır. Yerel güvenlik örgütleri, yerel meclislere sorumlu olan yerel yönetimlerin emrindedir.


11- Ulusal ve toplumsal gelişme yanında kardeşliğin de önünde engel oluşturan toprak ağalığı, aşiret reisliği ve her türlü ortaçağ ilişkisi ortadan kaldırılır.


12- Her milletin, milli ve dini azınlıkların, dillerini ve kültürlerini geliştirme, siyasal çalışma ve örgütlenme hakları ve özgürlükleri güvence altındadır.


13- Resmi dil Türkçe ve Kürtçedir. Her federe cumhuriyette kendi dili esastır. Federal organların kararları iki dilde yazılır. İlkokuldan üniversiteye kadar ve bütün kültür kurumlarında, her iki dilden eğitim, araştırma, basın, yayın, radyo, televizyor vb. iletişim olanakları gerçekleştirilir.


14- Kürt milletinin demokratik kültürü, bugüne kadar uygulanan baskılara son verilmesi sayesinde özgürce serpilme olanaklarına kavuşur.


15- Bütün iktidar organları, toplum hayatında ve millletler arasında sorunları zor kullanarak çözen ve şiddeti kutsayan eski kültürün bütün temelleriyle tasfiyesi ve halk içinde barışçı, insana saygılı ve şiddeti hor gören enternasyonalist bir emekçi kültürünün yayılması için çalışır.


Doğu Perinçek 1991 yılı Eylül'ünde bunları savunurken, hemen ardından yapılan Genel Seçimler öncesinde partisinin sloganlarını da şöyle belirlemişti: "Kürt halkına karşı özel savaşa son", "Botan'ın insansızlaştırılmasına hayır, ayağa kalk", "Sansürlere, sürgünlere, özel time, koruculuğa hayır" "Kürt milletinin kendi kaderini tayin hakkı tanınsın", "İşçi-Botan elele, demokratik devrime..."


İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in, PKK tarafınan serbest bırakılan 8 asker için, "Keşke serbest bırakılmasalardı. Ailelerine tabutları gelseydi daha çok sevinirdim" demesi, onun ırkçı ve Kürt-Türk kardeşliğine karşı olan açık niyetini belli ederken, yıllarca başında olduğu haftalık haber dergilerinde yazdıkları yada manşete çıkardıkları ise iki yüzlü politikasını ortaya koyuyor.


İşte Doğu Perinçek'in, "PKK mecliste", "Askerler tabut içinde ailelerine teslim edilseydi sevinirdim" diyen Perinçek'in çıkardığı 2000"e Doğru dergisinin bazı kapak haberlerinin başlığı:


"Cudi Dağı'nda Kimyasal Silah mı? (23 Temmuz 1989 - Sayı: 30)
"2000'e Doğru Cudi Dağı'nda. PKK Ordulaşıyor (6 Ağustos 1989 - Sayı: 32)
"Gerilla Barınmasın Diye Ordu Orman Yakıyor. (3 Eylül 1989 - Sayı: 36)
"Gerillalar Albay'ın Kapısındaki Nöbetçiyi Dağa Kaldırdı. (1 Nisan 1990 - Sayı: 14)
"İşte Türkiye'deki PKK Kampları. (12 Mayıs1991- Sayı: 11)
"PKK'nin Kıskaç Harekatı. (16 Haziran 1991 - Sayı:16)
"Hizbullah Çevik Kuvvet Merkezi'nde Eğitiliyor. (16 Şubat 1992 - Sayı: 7)
"Apo'nun Bahar Politikaları. 15 Mart 1992 - Sayı:11)
"Bahar Operasyonu Başladı. (22 Mart 1992 - Sayı:12)
"Karar Kürt Halkının: Referandum. (23 Ağustos 1992 - Sayı:34)
Doğu Perinçek'in iki yüzü!


İşte, Koalisyon isteyenlerin özlediği tablo!



HDP’nin barajı aşması ve AK Parti’nin tek başına iktidar olmamasını isteyen çevreler; 22 bankası batmış, 65 milyar doları hortumlanmış bir Türkiye tablosu özlüyor!

Paralel Yapı, Doğan medyası, CHP ve HDP, AK Parti'nin tek başına iktidar olmaması ve ülkenin bir koalisyon hükümeti tarafından yönetilmesi için mücadele ediyor. Bazı köşe yazarları ve TV yorumcuları ise koalisyon hükümetlerinin kötü olmadığı yönünde propaganda yapıyor.

HEDEFLERİ BANKALARI HORTUMLANMIŞ TÜRKİYE
HDP'nin barajı aşması ve AK Partinin tek başına iktidar olmasını engellemek için propaganda yapanların asıl amacı bankaları batırılmış kaynakları hortumlanmış Türkiye. AK Partisiz bir hükümet propagandası yapanların övdüğü koalisyon hükümetleri döneminde 22 banka hortumlandı ve battı. 1998-2001 arasında batan bankalardan 47 milyar dolar hortumlandı.


65 MİLYAR DOLAR HALKIN CEBİNDEN ÇIKTI
Batırılan ve hortumlanan bankaların halka toplam faturası ise 65 milyar dolar oldu. Bu rakam Hazine tarafından ödendi.

O PARALARLA 22 MARMARAY YAPILIRDI
ANASOL-D, ANASOL-M ve Ecevit azınlık hükümeti zamanında bankalardan hortumlanıp bedeli halkın cebinden çıkan 65 milyar dolarla, 22 tane Marmaray, Ankara-İzmir arasına 43 hızlı tren hattı yapılabilirdi.

İŞTE HORTUMLANAN VE BATAN BANKALAR
Koalisyon hükümeti döneminde batırılan ve hortumlanan bankalar ise şöyle:
İnterbank, Türk Ticaret Bankası, İmar, Adabank, Sümerbank, Egebank, Yurtbank, Yaşarbank, Ulusal Bank, Bank Kapital, EGS Bank, Bank Ekspres, EtiBank, Esbank, Pamukbank, Türkbank, İktisat Bankası, Toprak Bank, Kentbank, Tarişbank, Adabank, Osmanlı Bankası.


Kaynak: Takvim

İşte, Koalisyon isteyenlerin özlediği tablo!





Siyonizm ile Anadolu Çocuklarının kavgası!



Dünya iki kutupluydu!
Bir tarafta ABD diğer tarafta ise Sovyetler!
Sovyetler yıkıldı!
İngilizlerin ve Siyonizm’in arka bahçesi ABD süper güç olduğunu ilan etti!
Oyun burada başladı!
Tek dünyacılar İmparatorluk için tek bir masa etrafında toplandı!
Yeryüzündeki tüm enerji kaynakları ve değerli madenler tespit edildi.
İleride doğması muhtemel güçler, tarihsel genleri ile masaya yatırıldı!
Bu ülkeler Hindistan, Yugoslavya, Sovyetler, Çin, Bangladeş, İran, ve Türkiye!
Hindistan'ı parçaladılar!
Yugoslavya'nın parçalanmasını hızlandırdılar!
Sovyetlerin bağrından onlarca devlet çıkardılar!
Çin'de Komünizm maskesi altında el altında kendi iş güçlerini yarattılar!
Tüm Küresel Emperyalist şirketlerin fabrikaları nerede?
Öyle ya, Çin'de Komünizm vardı!
Komünizm adı altında 5 Dolar aylık maaş ile köle gibi çalıştırılarak Emperyalizmin işçisi olan Çinliler!
Çin parasının üzerindeki işaretleri dikkatle inceleyiniz!
İran'da CIA eli ile darbeler yaptılar!
İran'ı kendi kontrol noktalarına çektiler!
İran ile ABD arasındaki dövüş tamamen danışıklı bir dövüşten ibarettir!
Bu konuda araştırmalar yaparak ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınızdır!
Türkiye'de kendi yönetimleri oluşturdular!
Medya, Asker, Yargı ve Bürokrasiyi tamamen kontrol altına aldılar!
Özellikle ülkemizdeki bazı medya organlarının tarihçesini incelemenizi öneririm!
Türklük, Atatürkçülük ve Kemalizm maskesi altında kitleleri kontrol altında tuttular!
Türkiye'yi Orta Asya ve Ortadoğu'yu kontrol etmek için bir üs haline getirdiler!
Tek dünyacılar tek merkezden dünyayı yönetecek zemine hızla götürdüler!
Ortadoğu'da gıkını çıkaran Halklar olur ise tepelerine İsrail binecekti!
Tek dünyacılar Ortadoğu'daki Bekçisiydi İsrail!
Bunun için İsrail'e gereken tüm yardımları sağladılar!
Bazı hesaplarda yanıldılar!
Hindistan'ı parçalarken Pakistan gerçeği ile yüzleştiler!
Fakat bu tek dünyacılar için mühim bir mesele değildi!
Kendi silahını, enerjisini ve teknolojisini üreten Pakistan durdurulmalıydı!
Pervez Müşerref'i yönetime getirdiler!
Tek dünyacılar ne emreder ise Pervez Müşerref yerine getiriyordu.
Pakistan Halkı gerçekleri zorda olsa görmeyi başarmıştı!
Pervez Müşerref alaşağı edildi!
Tek dünyacılar için çareler tükenmiyordu!
Devreye taşeron örgütleri soktular!
Pakistan asla kafasını kaldırmamalıydı!
Halk daima korku içerisinde olmalı ve ülkenin gündemini daima Terör oluşturmalıydı!
Türkiye'de de durum aynıydı!
Halk asla uyanmamalıydı!
Halkı uyandıracak Liderler sahneye çıkar ise Asker devreye girecekti!
Devreye giren Asker ise mesajı iletecekti!
"Bizim çocuklar işi bitirdi!"
Tek kutuplu dünyanın ömrünü uzun görenler yanıldı!
Baskı altındaki ezilen halklar birer birer uyanmaya başladı!
Pakistan kendi nükleer silahlarını üretmeye başladı!
Erdoğan önderliğinde Türkiye yeniden uyanışa geçti!
Türkiye'yi durdurmak için her yolu denediler!
Asker'den Yargıya, Medya'dan bürokrasiye tüm silahlarını kullanmalarına rağmen başaramadılar!
Tek dünyacılara CIA mesajı iletiyordu!
"Türk Ordusu yakın bir zamanda ANADOLU Çocuklarının
Hakimiyetin de olacak. İşte o zaman, şahin bir Türkiye ile yüzleşmek zorundayız!"
Tek dünyacılar panik içerisinde!
Ortadoğu'daki 100 yıllık kazanımlarını ve Orta Asya'ya açılan kapılarını kaybetmek üzereler!
Bunun için "Erdoğan 7 Haziran'da kaybetmeli" diyorlar!
En büyük tedirginlikleri İsrail'in güvenliği!
Türkiye'yi durduramazlar ise Ortadoğu'daki tüm dengeler değişecek!
Bunu gören İsrail Haaretz Gazetesi çağrıda bulunuyor!
"Türkiye'yi durdurmalıyız!"
Türkiye'nin dirilerek tekrar tarih sahnesine çıkması büyük bir domino etkisi yapacak!
Pakistan, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Afrika Halkları ve yeniden Osmanlının hayalini kuran Araplar bu domino etkisinin aktörleri olacak!
En büyük korkuları bu domino etkisi!
Bunun için Yeni Türkiye'yi durdurmaları şart!
Aksi halde Osmanlı'dan daha büyük bir güçle yüzleşmek zorunda kalacaklar!
7 Haziran dönüm noktası!
Ya onlar kazanacak ya da Anadolu çocukları!

New York Times'in 100 yıllık Türkiye kini!


ABD’li bir aile tarafından yönetilen New York Times’ın Türkiye aleyhine gerçekleştirdiği karalama kampanyası, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dediği gibi Sultan Abdülhamit dönemine dayanıyor.

New York Times'ın kin kusan manşetleri ve hedefindeki liderler sıralandı. 1851'de gazeteci ve politikacı Henry Jarvis Raymond ve bankacı Geroge Jones tarafından New York'ta kurulan New York Times dünyanın en köklü gazetelerinden birisi. Gazetenin 1896 yılından bu yana sahibi Sulzberger Ailesi. 18 farklı yayına da sahip olan 'The New York Times Company'nin tarihi 1,5 milyona yaklaşan tirajına karşın skandallarla dolu.


Hükümetle bile davalık
Gazetenin tarihindeki en büyük skandal ise ABD'li bir kamu görevlisi olan L.B. Sullivan'i 29 Mart 1960'da iftiralarla dolu bir haber yayınlaması. Bu iftiralar dolayısıyla para cezası ödemeye mahkum edilen gazete 1971'de 'Pentagon Belgeleri' yazı dizisi dolayısıyla ABD hükümeti tarafından dava edildi.
The New York Times seçimler öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik hadsiz eleştirilere başlayarak "Türkiye'nin baş basın eleştirmeni" başlıklı bir yazı yayımladı. Gazete "Türkiye'nin liderine göre, New York'tan yapılan eleştiri yayımlanmaya uygun değil" diyerek kışkırtıcı bir rol üstlendi. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra Erdoğan'ın 'gücünü artırmasının Türkiye'yi belirsizliğe sürükleyeceğini' yazdı. 2014 Eylül'de akılalmaz bir iddia ortaya atan gazetenin Yayın Yönetmeni Dean Bauet, Türk yetkililerin muhabirlere yönelik tehditler savurduğunu iddia etti. Ancak ispata davet edilen Bauet sessizliğe büründü.


İşte gazetenin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da ifade ettiği Abdülhamit, Menderes ve Özal için yazdığı hakaret ve iftira dolu haber başlıkları ve yazılar:


Erdoğan'ı düşman gibi görüyor
Aralık 2014'te de yine Erdoğan'ı hedef tahtasına koyan gazete Türkiye'de medyaya yönelik operasyonlar yapıldığını ve bunun 'paranoya siyasetinin bir parçası olduğunu' iddia etti. Paralel yapıya karşı gerçekleştirilen operasyonların ardından "Erdoğan, paralel evrende yaşayan despot bir lider imajı çiziyor" hakaretinde bulunmuştu. 23 Mayıs 2015'te 'Türkiye üzerinde kara bulutlar' adlı bir yazı yayımlayan New York Times şunları yazdı: Erdoğan doğruyu söyleyenlere karşı hasmane bir tavır takınıyor gibi. ABD ve NATO müttefikleri onu bu yıkıcı yoldan geri döndürmeye çalışmalı.


İşte iftira dolu manşetler
'İmparatorluğu sattı' bile yazdılar
19 Aralık 1886: 'Sultan Abdülhamit komplocuların ve ajanların gölgesinde halkının saygısını kaybetti.
15 Mart 1892: 'Sultan Abdülhamit'e karşı planlanan suikast girişimi büyük heyecan yarattı.'
3 Kasım 1895: 'İmparatorluğu'ndaki son 20 yıla bakıldığında, Sultan Abdülhamit'in Hıristiyan halkından daha büyük bir düşman görmediği açık...'
20 Kasım 1895: 'Abdülhamit'in emriyle Harput'a giren Kürt süvarileri Hıristiyanları katletti.'
24 Ocak 1896: 'Abdülhamit İmparatorluğu Rus Çarına sattı.' Ayrıca gazete sözde Ermeni Soykırımı konusunda Abdülhamit'i karalayan yüzlerce haber yaptı.
Menderes'e karşı darbeyi kışkırttılar
19 Nisan 1953: 'Türkiye'nin ekonomisi zora girdi. Bu Başbakan Adnan Menderes tarafından yalanlansa da mevcut ekonominin kötü sonuçları para piyasalarında görülmeye başlandı.'
15 Aralık 1953: 'Türk siyasi partisi tacize uğradı. Meclis, Menderes'e muhalif olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin mallarına el konulmasını onayladı.'
25 Nisan 1960: Bu ay İnönü'nün mitinglerini ordu yardımıyla durdurması karşısında durumu protesto eden askerler tutuklandı. Atatürk'ün devriminden bu yana ilk kez ordu içinde siyasi muhalefet olduğu göz önünde tutulmalı. Liberalleşme sayesinde Menderes seçimleri kazandı.
'Huysuz, hiddetli kan davası güden'
12 Haziran 1985: Türkiye'de bir polis devleti yaratabilme korkusu yarattığını söylediler.
15 Mayıs 1988: 'Türkler Özal'ın referandumunu reddetti' başlıklı haberde istifa kampanyası başlatmıştı.
9 Mart 1991: 'Türkiye'de yeni bir hanedanlık mı? eğer öyleyse yönetilemez bir hanedanlık…' Özal ve eşi Osmanlıların modern bir versiyonu...
1993 yılında Özal'ın ölüm haberini ise 'Turgut Özal, 66, Ankara'da vefat etti; Türkiye'nin kavgacı Cumhurbaşkanı' . Haberde Özal için 'Gözlüklü, huysuz, hiddetli, iç işlerinde kişisel kan davalarını güden" gibi hakaretlerde bulunmuştu.

Yenişafak

MİT'in Türkmenlere yardımını ihanet ve savaş suçu ilan eden Bahçeli'ye bir hatırlatma!

İsrail açıkça itiraf etti, Türkiye’de yapılan seçimlerin sonucu için “Erdoğan için kötü, İsrail için iyi” dedi. Erdoğan’a karşı Haçlı ittifakı!




Jerusalem Post gazetesinin seçim analizi, tüm gerçekliği apaçık ortaya koyuyor. Analizin manşeti aynen şöyle, “Erdoğan için kötü, İsrail için iyi”.


Türkiye’deki seçimler sonrası İsrail’de yaşanan sevincinin geri planını sorgulayan Haber7 Yazarı Taha Dağlı, bugünkü yazısında yine ilginç noktalara temas etti…


7 Haziran akşamından beri Amerika’dan Almanya’ya, İngiltere’den İsrail’e bayram coşkusu var. Ak Parti tek başına iktidar olamıyor diye seviniyorlar.


İsrail’in eski Cumhurbaşkanı Şimon Peres çıktı konuştu, “bu seçim sonucu İsrail için olumlu, ben mutlu oldum” dedi.
Gazetelerin manşetlerinde “Erdoğan kaybetti” yazıldı, “artık rahatız” denildi.


Jerusalem Post gazetesinde Prof. Efraim İnbar’ın seçim analizi yayınlandı. Dertlerini çok da açık ifade ettiler, hiç eğip, bükmeden direk “ Erdoğan için kötü, İsrail için iyi” dediler.


“Ama bu yetmez” dediler, Türkiye’deki laiklere görev verdiler, o yazıda Ak Parti’yi kast ederek “laikler al aşağı ederse o zaman İsrail, Türkiye ilişkilerinde umutlanabilir” dediler.


PEKİ NEDİR O TÜRKİYE İLİŞKİLERİ, NASIL BİR İLİŞKİ O?


İlişkiden kast ettikleri, Türkiye’nin İsrail’e peş keş çekilmesi. Tıpkı Erdoğan’dan önce olduğu gibi.
Günlerdir anlatıyoruz, İsrail’in casuslarını, Mossad’ın ajanlarını, Türkiye’den Erdoğan kovdu. 1958’den bu yana İsrail için Türkiye çantada keklik bir ülkeydi, hep öyle oldu ama Erdoğan geldi, onların tezgahını başlarına yıktı.


Şimdi 7 Haziran seçiminden, Ak Parti’nin yüzde 41’le birinci olduğu o seçimden, zafer çıkarmaya çalışanların başında İsrail geliyor.


“Bir yara açtık, arkası gelir de Erdoğan hakikaten giderse, o zaman Türkiye bizim” diyorlar.
Çünkü Erdoğan, Türkiye’yi, ne İsrail’e ne de başka bir ülkeye meze etmedi. O yüzden küçük bir hasarda bayram sevinci yaşıyorlar, “o hasarın devamı gelsin” diye.


Yoksa bizim Parlamento seçimimizden onlara ne, haberlerini yaparlar, yorumların yaparlar, geçerler. Ama öyle değil, seçim öncesi destek atıyorlar, yol gösteriyorlar, seçim sonrası kutlama yapıyorlar, hedef gösteriyorlar, ortaklık sunuyorlar.


Yani direk ama direk bizim ülkemize müdahale etmeye kalkıyorlar.


17 Mart’ta İsrail’de seçim oldu. Netanyahu’nun partisi birinci çıktı, sonrasında koalisyon hükümeti kuruldu.
Kaçımız ilgilendik, kaçımıza dert oldu, hangi gazetemiz “Livni kaybetti” diye sevinç manşetleri attı, hangi yorumcumuz “Netanyahu kazandı” diye üzüldü veya sevindi?


Bize ne, İsrail seçiminde bizi ilgilendiren tek mesele Filistinlilerdir. O konuda da hangi İsrailli başa gelirse gelsin, hepsi Siyonist zihniyet olduğu için Filistinliler adına sonuç değişmiyor.


Peki bizim seçimimizden size ne? Yoksa Türkiye’de hala Türkiye’yi İsrail’e peş keş çekmek isteyenler mi var, paralel dostlar mı var, o İsrail gazeteleri ve televizyonları günlerdir yayın yapıyor, o dostlarına mı mesaj yolluyor?


HABER 7

 Erdoğan’a karşı Haçlı ittifakı!




Türkiye yarın sandık başına gidiyor. 13 yılda ‘Sessiz Devrim’e imza atan AK Parti’ye karşı birleşen cephe, hedefine de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı oturtmuş durumda. Çoğu İsrail lobilerine yakın Batı basını, Erdoğan’ın durdurulması yönünde kampanya yürütürken, Türkiye’de ise Paralel örgüt medyası ile uzantıları aynı ittifakta yer alıyor.


Yarın yapılacak milletvekili genel seçimlerinde yarışın AK Parti, CHP, MHP ve HDP arasında geçmesi beklenirken, içeride paralel örgüt medyası ve uzantıları, dışarıda ise New York Times, The Guardian, Financial Times ve Economist gibi yayın organlarında, alışılmışın dışında bir Erdoğan düşmanlığı dikkat çekiyor. Yayınlarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında Müslümen halk da tahkir edilirken, sandığa gideceke seçmen korkutulmaya çılışılıyor. Hedeflerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı koyarak, “Erdoğan seçimden galip çıkıp, güç kazanmamalı” manşetleri atan gazeteler, Türkiye’yi Paralel Yapı ağıyla sarıp, sır bilgileri yabancı ülkelere veren FETÖ’nün başı Fethullah Gülen için ise “Karizmatik vaiz” analizleri yayınladı. Türkiye’de de Zaman, Cumhuriyet, Taraf, Hürriyet, Sözcü ve Posta gibi gazeteler de manşetten Erdoğan’ı hedefine koyarak kutsal ittifaka katıldı.


Medya ile savaşıyor iddiası


Türkiye’de genel seçimlere katılmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yabancı ve yerli basının manşetlerindeki hedefi oldu. Haçlı İttifakı’na benzeyen dış ve iç ortaklı medya saldırısında Batılı yayın organları, Erdoğan’ı 7 Haziran seçimlerinin tarafı haline getirmekte başı çekti. İngiliz yayın organı The Guardian gazetesinin yazarı Simon Tisdal, seçimlerde hile yapılacağı iddialarını gündeme taşıdı. Aynı makalesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan için “gergin” diyen Tisdal,Erdoğan’ın iyi geçinemediği medya ile savaştığını yazdı. İngiliz The Guardian gazetesinin baş yazısında da aynen şu yazıldı: “Tam Batılılaşmamış, yoksul Müslümanların kendi ülkelerini yönetmelerine izin verilemez.” İngiliz yayın organı Financial Times, başyazısında da ise Cumhurbaşkanı Erdoğan hedef alınarak, Meclis çoğunluğundan başkanlık sistemi çıkmasının “Türkiye için kötü olacağı” tehdidinde bulunuluyor. Bununla da yetinmeyen Financial Times, “Kürt yanlısı bir koalisyon olsa da, laik Türklerden, liberallerden ve solculardan destek alan Halkların Demokratik Partisi (HDP)’nin tarihin gidişatını” değiştirebileceğini” savunarak, Erdoğan’a fazla güç verilmesi feci olur” diye tehdidi sürdürüyor. W.S Journal da seçim sürecini “kazanmak ya da batmak” meselesi olarak yorumladı.


Haber değil hakaret


İngiliz yayın organlarından Economist dergisi son sayısındaki makalesinde AK Parti’nin 7 Haziran’da iyi bir sonuç alamayacağını savunarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı diline doladı. Economist, “Doğrudan seçilen ilk cumhurbaşkanı olan, AKP’nin eski karizmatik başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, giderek daha despotik ve erişilmez oldu” dedi. Oyları etkilemek için de “Ayrıca bazı muhalefet partileri artık daha çekici oldu” ifadesini kullandı. Makalesinin sonunda yine Erdoğan’a saldıran Economist, HDP’ye giden oylar için ‘Erdoğan’ı durdurmanın tek yolu’ olduğu için. Bu büyük bir değişim” ifadelerine yer verdi.


İçerde de şer cephesi


Batı’da Erdoğan karşıtı kampanyanın kaynağını ise paralel örgüt ve Türkiye’de yayın yapan bazı medya organları oluşturuyor. Hürriyet, Mısır’ın devrik cumhurbaşkanı Mursi için idam kararını Erdoğan’ın da yüzde 52 oy ile Cumhurbaşkanı seçilmesine vurguyla haberleştirdi. Yetmedi, başyazı ile Erdoğan’a meydan okudu. Zaman her gün Erdoğan hakkında iftiralar kaleme aldı. Taraf, Paralel Yapı’nın sözcülüğünü üstlendi. Cumhuriyet, MİT’e ait TIR’lara ait olduğunu öne sürüdüğü görüntülerle saldırıda bulunurken Posta, Sözcü ve Bugün gazeteleri de asılsız iddialarla Batı basınını aratmadı.


Kaynakları Fuat Avni


İngiliz merkezli BBC Türkçe de, FETÖ’nün Twitter trolü Fuat Avni’nin iddialarına dayandırdığı yazısında sözü Erdoğan’a getirerek, Erdoğan’ın Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ı “hapsetmeye yemin ettiği”, hafta boyunca BBC, CNN ve New York Times’a “çattığı” iddia edildi.


FETÖ lideri karizmatikmiş


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedefine koyan Batı medyası FETÖ’nün elebaşı Fethullah Gülen’i ise cilalıyor. Örneğin New York Times, Gülen için “Karizmatik vaiz” dedi. Aynı gazete “Erdoğan için “artık yoldan çıktı” ifadelerine yer verdi. Yahudi lobileriyle sıkı ilişkisi bilinen gazete, Fethullah Gülen’den bahsederken ise “karizmatik vaiz” ifadesine başvuruyor. Ayrıca Fethullah Gülen’in gülümserken özenle çekilmiş, “sempatik” bir fotoğrafının kullanıldığı da görülüyor.


Müdahale istedi


ABD’li New York Times gazetesi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedefe koyan bir makale yayınladı. Makaleyi de Cumhurbaşkanlığı Külliyesi için Twitter’den “Hangi liderin Beyaz Saray’dan 30 kat daha büyük 1150 odalı bir sarayı var” sorusuyla duyurdu. Yarınki seçimleri referandum olaram yorumlayan gazete, saldırı dolu yazısında “Erdoğan, demokrasi yolundan saptı, 10 yılı aşkın bir süreyi siyasi muhaliflerini susturarak ve güç toplayarak harcadı. Şimdi de cumhurbaşkanlığındaki gücünü konsolide etmek için Anayasa’yı yeniden yazmanın eşiğinde olabilir. Siyasette ordunun etkisini azalttıktan sonra Erdoğan, temel olarak Putin gibi davrandı, 10 yılı aşkın bir süre başbakan olarak tatbik ettiği güç ve ayrıcalıkları, geçen Ağustos’ta ülkenin doğrudan seçilmiş ilk lideri olarak geçtiği Cumhurbaşkanlığı’na katıyor.” dedi. Birkaç gün önce de Amerika’nın en güçlü gazetesi, Yahudilerin sesi The New York Times’ta, NATO’nun Türkiye’ye müdahale etmesi çağrısı yapılmıştı! Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ise, New York Times’in iftiralarına Twitter’den yazdığı, “Hangi gazete anti-Erdoğan lobinin avukatı olarak hizmet vermektedir?” sözleriyle yanıt verdi.


Erdoğan: Bizans’ın kalıntıları


Seçim arefesi AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden Türkiye’ye kaos senaryosu yazmaya kılkışılırken, bu durum Erdoğan’ın önceki gün Sivas’ta yaptığı açıklamaları akıllara getirdi. 30 Mayıs’ta Yenikapı’da düzenlenen fetih şenliklerine değinen Erdoğan, “30 Mayıs’ta fetih şenlikleri yaptık. Bu coşkuyu maalesef birileri hazmedemedi. Bu hazmedemeyenler güya ulusalcı, güya milliyetçi ve Cumhurbaşkanlığı makamının himayesinde yapılan şenlikleri hazmedemediler. Bizans dünde kaldı zannetmeyin bugün de Bizans’ın kalıntıları var. Ama biz onlara rağmen yürüyoruz” dedi.


(STAR)


İsrail: ‘AK Parti İle Bize Gün Yüzü Yok’



İsrail, AK Parti’nin tek başına iktidar olmasının İsrail için büyük bir tehlike olduğunu itiraf etti.


İsrail, 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarından duyduğu coşkuyu gizlemeden aktarmaya devam ediyor. AK Parti’nin tek başına iktidar olamamasından bir hayli memnun olan İsrail basını, 8 Haziran’dan bu yana Türkiye karşıtı haberlerine ara vermeden devam ediyor.


– “Erdoğan ve Türkiye Filistin’i dünya gündemine taşıdı”


Geçtiğimiz günlerde İsrail dergisi “Mabat Al”da yer alan bir anket sonucu ise, İsrail’in seçim sonuçlarına neden bu kadar sevindiğinin şifrelerini veriyor. Mabat Al’ın İsrail ulusal güvenlik merkezi araştırmalarına dayandırılan analiz haberine göre, İsrail halkı ve hükümeti, Türkiye’de güçlü bir AK Parti iktidarının İsrail için büyük bir tehlike olduğu ifade ediliyor. İsrail’in Türkiye’yi bu kadar büyük bir tehlike olarak görmesinin sebebi ise, “AK Parti hükümetinin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Filistin meselesini dünya gündeminin ilk sıralarına taşıyarak, her zaman bu davanın destekçisi olması” şeklinde açıklandı.


– “Sadece Türkiye-İsrail ilişkileri tehlikede değil”


Dergi, Türkiye’nin Filistin meselesi üzerine bu kadar eğilmesinin, İsrail-Türkiye ilişkilerine zarar vermekle kalmadığını, aynı zamanda İsrail’in bütün İslam ülkeleriyle arasını açtığını söyleyerek, bu sürecin bu şekilde devam etmesi halinde zararlı çıkacak tarafın İsrail olduğuna vurgu yapıldı.


Sabah

Türkiye'yi 2023 hedeflerine daha hızlı ulaştıracak olan mega projeler neden hedefte?

27.08.2015

Hıyanet İşleri Başkanı Gülen Örgütü FETÖ-CHP, çatallı dilini Sümeyye Erdoğan’a uzatmış!


Üst düzey ordu mensubunun 14 yaşındaki kızına şantaj-montaj kaset yapan bu çamurdan adam değil miydi?

Âlüfte besleyip, üst düzey insanlara musallat eden bu cinci, büyücü değil miydi?

Uygunsuz kasetlerle orduyu, yargıyı, bürokrasiyi dizayn etmeye kalkan bu “kasetçi” değil miydi?

Fetullah Gülen’e dava açan savcıyı, âlüfteli kasetle ayağını kaydıran bu değil miydi?

Baykal’ı kaset komplosuyla devre dışı bırakan bu Hıyanet İşleri Başkanı Gülen değil miydi?

O halde niye şaşırıyorsunuz?

Nerede oyun var, orada FETÖ!

Nerede şantaj-montaj, orada FETÖ!

Nerede yalan-iftira orada FETÖ!

Nerede algı operasyonu, orada FETÖ!

Nerede âlüfte, orada FETÖ!

Yahu bu tımarhanede yatmış…

Talebelerinin kemiklerini kırmış…

Koskoca adamları falakaya yatırmış…

Nurettin Veren’i öldürmeye çalışmış!

Sinirlenince Kur’an’ı yere fırlatmış!

Anasının, kardeşinin cenazesinden kaçmış!

“Çoluklarıyla, çocuklarıyla yere batsınlar”, “Allah evlerine ateşler salsın, ocaklarını yıksın” diye beddua üzerine beddua etmiş!

Böyle gaddarlıklara imza atan, torunu yaşındaki Sümeyye Erdoğan’a mı merhamet duyacak?

Hasan Cemal’deki Erdoğan “takıntısını” bine katlar Gülen’deki…

Bilal Erdoğan’a sardılar, kesmedi…

Merhum annesine hakaret ettiler, yetinmedi…

Şimdi de Âraf Suresi’ndeki Belam-ı Baura gibi, çatallı dilini sarkıtmış, Sümeyye Erdoğan’a soluyor!

Çağın Belam-ı Baura’sı da bu işte…

Menfaatine mi dokundun?

Dilenciliğine mi engel oldun?

Kurban rantına mı değdin?

İsrail’e mi “kışt” dedin?

Ne “ana” dinler, ne “eş”, ne “bacı”, ne de “kız”…

İffetine, mahremine hakaret eder…

Çatallı dilini sarkıtıp, böyle solur işte!

Ne diyeyim?

Allah’ından bulmuş, bulacağı kadar zaten!

Şimdi Sümeyye Erdoğan bu büyücüyü mü takacak?

Yahu Sümeyye nereeee, bu nere…

Bir laf mı etti?

Sifonu çekersin, ait olduğu yere gider…

Bildiğin, Belam!

Tıpkı Âraf Suresi’nde ifade edildiği gibi: “Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur.”

Akıbetine baksana?

Allah’ından bulmuş zaten.

Bırakacaksın, dilini sarkıtıp soluyacak işte…



Biz o ifritin sarkıtıp soluduğu dili kesmesini iyi biliriz Sümeyye kızımız, sen merak etme!

Hani Cumhurbaşkanı diktatördü?

Kimin “çatallı” dilini kesti?

Hangi takıntılı “yazar”a ayar çekti?

Baksana, Paralel “Zaman” dörtnala iftiraya, yalana, hakarete devam ediyor görüldüğü üzere!

Eğer Erdoğan’ın yerinde olsaydım, bir günde canınıza okurdum ve diktatör nasıl olurmuş görürdünüz… Hem de uygulamalı olarak…

İşte o zaman, Erdoğan’ın size nasıl da tahammüllü davrandığını görürdünüz!

Pis, ak saçlı dedikoducular sizi!



Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ettikleri az gelmiş olmalı ki, Bilal Erdoğan’a dil uzattılar, şimdi de Sümeyye’ye…

Kadın dernekleri bu pis “tacize” suspus yine…

Sahi “Hepimiz ..neyiz” diye bağıra bağıra LGBT’lilerle yürüyenler, dilini mi yuttu?

Ya başörtülü kalemşörler, öteki mahalle ne der diye konuşmaktan çekinenler?

Başörtüden, İslam kimliğinden caydık, “kadınlık onuru”nuz nerede?

Sol mahalleden olsaydı, şimdi onlarla kol kola meydanlardaydınız.

LGBT’liler için o gün oradaydınız.

“Görünür olmalarına” katkı sağlamıştınız.

Ya Sümeyye Erdoğan linç edilirken?

FETÖ kuduzları bana “dilini sarkıtıp solurken”?

Yok, yok, vallahi alıştık size…

Bizim mahallede “üç-beş” inanmış insan dışında adam ararsan, hak getire…

Fırtınalı ya hava, gemiyi terk eden edene…

Erdoğan’a çemkiren çemkirene…

Ama dert etmiyorum çünkü az kaldı…

Tıpkı 17 Aralık süreci gibi…

30 Mart öncesi gibi…

Öteki mahalleye zıplamakta yarıştınız.

Yine de hâlâ bir gözünüz Beştepe’de biliyorum…

Pusuya yatmış, Erdoğan’ın başarıp başaramayacağını takip ediyorsunuz.

AK Parti’nin sonunu bekliyorsunuz!

Yine ters köşe olacaksınız, yine, yine…

Eminim 30 Mart sonrası gibi yine U çekeceksiniz bu yüksek manevra kabiliyetinizle…

Pis çıkarcılar, çukur hainler…

Erdoğan’ın apaçık düşmanlarından daha çukurdasınız bu “çokyüzlü” halinizle…



FETÖ istihbaratının kuklası HDP’li Figen Yüksekdağ, bir Proje Selahattin’e bakmış, bir de aynaya… Bu seçimlerden “yönetime aday bir oy oranıyla, demokratik bir irade olarak çıkacağız” diye atmış!

Sırtını oraya buraya yaslaya yaslaya konuşmaktan kafa yapmış ya, yazık!

Ne çektin be Figen?

YENİ AKİT / Mehtap Yılmaz



SELÇUKLU'NUN VE SELAHADDİN'İN TORUNLARI, UYANIN! BU KÜRT - TÜRK DEĞİL, MÜSLÜMAN - KAFİR SAVAŞIDIR Dün Türklerle Kürtler, yani Selçuklu'nun torunları ile Selahaddin'in torunları Haçlılara karşı omuz omuza savaştılar; İslâm'ın bayraktarlığını birlikte yaptılar! Ama bugün Haçlıların çocukları tarafından birbirlerine kırdırıIıyorlar! Uyanın ve bozun bu oyunu!



Şer güçler, Türkiye'ye topyekun savaş ilan ediyor; oluşan siyasi boşluğu fırsat bilerek Türkiye'de terörü kışkırtıyorlar, ifadesini kullanan Kaplan, "Peki, “bizimkiler” ne yapıyorlar! Açıkça, alenen, Türkiye'yi kaosa sürükleyen şer güçlerle Türkiye'yi vuruyorlar! Şer güçlerin oyunlarını bozacaklarına, kelimenin tam anlamıyla “şebek-e”lik yaparak, Türkiye'yi boğuyorlar!

BUNUN ADI İHANETTİR! İHANET!
Türkiye'nin dört bir taraftan dışardan ve içeriden topyekûn bir saldırıya maruz kaldığı kritik, zorlu bir zaman diliminde, “Türkiye mosmor oldu!” diye manşet atan bir gazete bu ülkenin gazetesi olabilir mi?
Böyle bir gazete, ülkesiyle savaşan, halkıyla, halkın değerleriyle, ruhkökleriyle savaşan, küresel şer güçlere çalışan, Sahibinin sesi, satılık bir müsveddedir sadece!

Ülke içinde bir partinin, bir sosyal kesimin sesi olan bir gazeteden değil, Türkiye'ye saldıran şer güçlerin sesi, sözcüsü olan bir gazeteden, hatta gazetelerden, medya gruplarından sözediyoruz artık!
İhanettir bu! İhanet!

Düşünsenize: Türkiye, ekonomisini büyütüyor, stratejik hedeflerini büyütüyor, ufkunu bütün bir medeniyet coğrafyasına yayıyor, genişletiyor... özetle, her bakımdan büyüyor!

Bu, bütün küresel güçleri, rahatsız ediyor, hatta çıldırtıyor! Hakimiyetlerini Osmanlı'nın çökertilmesinden sonra bizim medeniyet coğrafyamızı talan etmelerine, lime lime parçalamalarına, sonra da bu parçaları etnisite, aşiret, mezhep farklılıklarını kaşıyarak birbirine düşman etmelerine ve düşürmelerine borçlu olan küresel şer güçler, Türkiye'nin büyümesine, toparlanarak yeniden geImesine, tarihe yürümesine çıldırıyor, Türkiye'ye dört bir cepheden savaş ilan ediyorlar!

Böyle bir zaman diliminde böyle bir ülkenin elitleri, partileri, medyaları, sosyal, siyâsî ve ekonomik güç çevrelerinin bu saldırıya karşı göğüslerini siper etmeleri gerekir, değil mi?
Ama Türkiye'de tam tersi oluyor: Şer güçler, Türkiye'ye topyekun savaş ilan ediyor; oluşan siyasi boşluğu fırsat bilerek Türkiye'de terörü kışkırtıyorlar!

Peki, “bizimkiler” ne yapıyorlar! Açıkça, alenen, Türkiye'yi kaosa sürükleyen şer güçlerle Türkiye'yi vuruyorlar! Şer güçlerin oyunlarını bozacaklarına, kelimenin tam anlamıyla “şebek-e”lik yaparak, Türkiye'yi boğuyorlar!
İşte buna isyan ederim ben arkadaş! İhanettir bu! İhanet!

Şer güçlerin Türkiye'ye niçin saldırdıkları çok açık! Hâl böyleyken, Türkiye'deki “muhalefet” partileri, tam da şer güçlerin istediği şekilde hareket ediyor ve Türkiye'yi büyüten, stratejik hedeflerini derinleştiren, mazlum dünya Müslümanlarının umudu hâline getiren ve küresel sisteme -üstelik de sistemin içinden!- meydan okuyan Tayyip Erdoğan'a vuruyorlar! Ve terörden medet umuyorlar alçakça!
Bunun adı ihanettir! İhanet!

DİKKAT! DARBE ORTAMI OLUŞTURULUYOR!

Bu ülkede ne kadar çok hain, ne kadar çok satılık pespaye şahsiyetsiz tip varmış meğer! Ve nasıl da fırsat kolluyorlarmış!
Terörden medet umarak ülkeyi boğmaya değil kenetlenmeye ve şer güçlerin tezgâhlarını püskürtmeye ihtiyacı var ülkenin!
Şunu bilelim: Bu ülkede, darbe filan olmaz, demeyin! İpler, bu ülkenin çocuklarının elinde değil hâlâ! O yüzden rahatça karıştırıyor, cehenneme çeviriyorlar!

Koalisyon tuzağı püskürtüldü; şer güçler ve şebek-e-leri tek kelimeyle kudurdular! Ölümlerden medet umuyor alçaklar! Tam bağımsızlık savaşı sürecek! Türkiye'nin tam bağımsızlık yürüyüşünü engellenemeyecek!
Altını çiziyorum: CHP koalisyonu kurulamadı! CHP koalisyonuyla Türkiye'nin boynuna IMF tasmasını geçirecekler ve Türkiye'yi yeniden Washington'un, Londra'nın, Brüksel'in ve Telaviv'in kölesi hâline getireceklerdi. CHP koalisyonu kurulamayınca düğmeye basıldı!

Şer güçler, şebek-e-leri CHP, DHKPC, PKK, PÇete topyekûn saldırıya geçtiler: Terör tırmandırılıyor, kaos ortamı büyütülüyor ve Türkiye yönetilemez hâle getiriliyor!
Darbe ortamı oluşturuyorlar! Şimdiden “sıkıyönetim” telâffuz edilmeye başlandı bile! Bir sonraki adım darbedir! Aman dikkat, diyorum.

ERDOĞAN, SÂKİN YE KUCAKLAYICI OLMALI

Tayyip Erdoğan'ın bütün saldırılara, provokasyonlara rağmen sükûnetini koruması, toplumun bütününü kucaklaması, eleştirilere metanetle ve Hz. Eyüp sabrıyla yaklaşması gerektiğini hatırlatıyorum.
Çok zor bir süreçten geçiyor Türkiye. Bu zorluğu, gerilimi tırmandırarak değil, sabırla, basiretle ve toplumun bütününü kucaklayarak aşabiliriz ancak!

Şimdiden uyarıyorum: Türkiye'nin önünü açacak, İslâm dünyasını toparlayacak tek adam Tayyip Erdoğan! Allah, bu ümmetin kalbine tek bir kişinin sevgisini yerleştirdi: Tayyip Erdoğan.
O yüzden Erdoğan'ın bu süreçte, çok dikkatle ve rikkatle, şefkatle ve merhametle, basiretle ve sükûnetle hareket etmesi gerekiyor! Yoksa her şey bitebilir!

MÜSLÜMANLARLA KÂFİRLERİN SAVAŞI!”

Türkiye'de bir boşluk oluştu; şer güçler ve hain şebek-e-leri, topyekûn saldırıya geçtiler: Şer güçler, dışardan terörle vuruyor! Şebek-e-leri, içerden boğazına çöküyor bu ülkenin!
Topyekûn bir saldırı var ülkemize! Bu saldırıyı, hep birlikte, tek bilek tek yürek olarak göğüsleyebiliriz ancak!
Şer güçler, Türkiye'yi dize getirmek istiyorlar! Şebek-e-leri ise Türkiye'yi dizinden, sırtından vurarak şer güçlere teslim etmek istiyorlar!

Partiler, şer güçlerin ve şebek-e-Ierinin iğrenç oyunları karşısında anında kenetleneceklerine kelepçe geçirme yarışı sergiliyor! Olmaz bu, olmaz!
Bunların hiçbiri bir şehit annesinin basiretine ve ferasetine sahip değil. Bir Kürt şehit kardeşimizin annesi, “Bu, Kürt-Türk savaşı değil; Müslümanlarla kâfirlerin savaşı!” dedi!
Hepimiz bu bilince ulaşırsak her saldırıyı püskürtürüz! Ülkede herkes bu bilince ulaşmazsa birbirimizle boğuşur durur, leş kargalarına, kurda kuşa yem oluruz -Allah korusun!


İslâm’ı kaybedersek, hiçbir şeyi kazanamayız!

Türk-Kürt-Arap, dün Haçlılarla savaştı.
Bugün Haçlıların çocukları, ırkçılık virüsü bulaştırdı.
Bin yıllık kardeşlerin arasını açtı, kuyularını kazdı, birbirlerine düşman yaptı. Dışarıdan bin yıldır çökertemedikleri İslâm'ı, şimdi içeriden çökertmeye çalışıyorlar.

İKİ TARİHÎ STRATEJİ

Bunun için uyguladıkları strateji, “Karşı İslâm Savaşı” stratejisi. 100 yıldır bu stratejiyi uyguluyor emperyalist Batılılar.
Bu stratejinin iki temel tarihî aşamaya sahip olduğunu görüyoruz.

1. STRATEJİ: DEVLETİN İSLÂM'DAN UZAKLAŞTIRILMASI

Birinci tarihî evre, Osmanlı'nın çökertilmesi ve hilâfetin bitirilmesi ile başlayan ve Soğuk Savaş'ın sona erdirilmesine kadar süren 70-80 yıllık evre.
Birinci evrede, Müslüman toplumlar, sekülerleştirildi; tepeden Jakoben yöntemlerle İslâm'dan uzaklaştırılmaya çalışıldı. Burada seküler elitler, kilit rol oynadı. Özetle bu birinci evrede seküler elitler, devleti İslâm'dan arındırdılar.

2. STRATEJI: TOPLUM'UN İSLÂM'DAN UZAKLAŞTIRILMASI

İkinci evre, Soğuk Savaş'ın sona erdirilmesini acilen zorunlu kıldı: Küresel sistem, Osmanlı'nın çökertilmesi ve hilafetin bitirilmesiyle bu işin bittiğini, İslâm'ın tarih sahnesinden çekildiğini düşünüyordu.
Ama öyle olmadığı anlaşıldı: İslâm'ın tarih sahnesinden çekilmek şöyle dursun, yeniden ve güçlenerek tarih sahnesine çıkma emareleri gösterdiğini gördü. Ve bizzat NATO Genel Sekreteri Willy Cleas'ın ağzından “İslâm'ın küresel sistemin önündeki en büyük tehdit” olduğunu ilan etti ve İslamofobi 'yi, NATO doktrini hâline getirdi.

Bu ikinci evrede, bu kez, Müslüman toplumlar içeriden sekülerleştirilme projelerine tabi tutuldu: İslâm dünyasına ırkçılık, sosyalizm, liberalizm gibi seküler ideolojiler yerleştirildi: Müslüman toplumların genç kuşakları böylelikle zihnen sömürgeleştirildi!
Bu ikinci tarihî evrenin en tehlikeli ideolojilerinden biri ırkçılıktı: Irkçılık, modern süreçte, ulusçuluk formunda Osmanlı'yı darmadağın etmişti.

Postmodern süreçte ise ırkçılık, bu kez etnik kimlik formunda bizzat Müslüman toplumları ümmet bilincinden uzaklaştırdı; lime lime etti: Tehlikeli atomlaşmaların, ayrışmaların, düşmanlıkların eşiğine sürükledi.
Böylelikle emperyalistler, postmodern süreçte, bir yandan icat ettikleri terör örgütleriyle, diğer yandan da etnik kimlik paganizmiyle Müslüman toplumları zihnen de parçalayarak kolayca yönetebilecekleri, şekillendirebilecekleri elverişli bir imkân elde etmeyi başardılar.

İSLÂM'I KAYBEDERSEK, TARİHTEN SÜRGÜN EDİLİRİZ!

Şunu bilelim: İslâm'ı kaybedersek, hiç bir şeyi kazanamayız! Aksine her şeyi kaybeder, ilâhî tokadı yer, tarihten sürgün ediliriz!
Peki, nasıl ve niçin?
Yeryüzünde bütün farklı etnik, dînî, kültürel ve felsefî farklılıklara yalnızca İslâm hayat hakkı tanıdığı için.
Bütün farklılıkların adalet, hakkaniyet, kardeşlik ruhu içinde yaşayabildiği “barış yurdu”nu yalnızca İslâm kurduğu için.
Bin yıllık medeniyet tecrübesini Kürtlerle Türkler, aynı ruhla ve aynı ufka bakarak Haçlılarla ve Moğollarla birlikte savaşarak kurdukları için.

Ve nihayet en önemlisi de, İslâm'ın hâkim olduğu bütün kıtalarda, bütün coğrafyalarda deri ve ırk değil, adalet, hakkaniyet ve sulh'ün hâkim olmasından ötürü hiçbir kavmin dili, kültürü yok edilmediği, -Batı sömürgecilik ve emperyalizm tecrübesinin yıkıcılığının ve yok ediciliğinin aksine- bütün bu farklılıklar hakikat'in, adalet'in, kardeşliğin ve selamet'in tesisine katkıda bulunacak ölçüde zenginlik olarak görüldüğü, bu yüzden hiç bir kavmin dili, etnik özellikleri hiçbir zaman yok edilmediği ve zenginliğe dönüştürülen muazzam ve muazzez bir hakikat medeniyeti inşa edilebildiği için.

TARİHÎ FIRSAT!

Sözün özü: Dün Kürtlerle Türkler binyıl boyunca birlikte hareket ettiler, tarihi birlikte inşa ettiler ve insanlık tarihinin akışını değiştirdiler.
Bugün de aynı şeyi yapabilirler ama tek bir şartla: Aynı İslâmî kardeşlik ruhuyla donanarak aynı İslâmî hedeflere yürüyebilirlerse...
Aksi taktirde, Türkler de kaybeder, Kürtler de. Ve haksız, zorba Batı emperyalizmi bölgemizi ve bizim üzerimizden de dünyayı tepe tepe sömürmeye devam eder. Sonuçta, bunun vebalini Türkler de, Kürtler de ödeyemez!
Tarihin yeniden yapıldığı bir süreçte, hem tarihin çöp sepetini boylarlar hem de insanlığın hakikat medeniyetine kavuşma imkânını ilkel gerekçelerle berhava ettikleri için Huzur-u İlâhi'de sorgulanır ve bunun hesabını veremezler!

Tarihî bir fırsat var önümüzde: Bu tarihî fırsatı göz göre göre tepmeyelim ve emperyalistlerin oyunlarını başlarına yıkmak ve insanlığı hakikat medeniyetiyle yeniden buluşturma kutlu yolculuğuna çıkmak için İslâmî idealler etrafında taze bir ruhla ve heyecanla toplanalım, hem geleceğimizi kuralım ve kurtaralım hem de insanlığın insanca ve hakça bir dünyaya kavuşma hakkını yerine getirme sorumluluğuyla yeniden kardeş olalım, diyorum.

SELÇUKLU'NUN VE SELAHADDİN'İN TORUNLARI, UYANIN!

Dün Türklerle Kürtler, yani Selçuklu'nun torunları ile Selahaddin'in torunları Haçlılara karşı omuz omuza savaştılar; İslâm'ın bayraktarlığını birlikte yaptılar!
Ama bugün Haçlıların çocukları tarafından birbirlerine kırdırıIıyorlar!
Uyanın ve bozun bu oyunu!
Tarihî bir sınavla karşı karşıyayız. Eğer bu oyunu bozabilirsek, sınavı başarıyla veririz. İşte o zaman kimse duramaz bizim karşımızda! Kimse durduramaz bizi bir daha -Allah'ın yardımıyla!

Sözün özü: İslâm'ı terkederseniz, Allah da terkeder sizi, tarih de. Sürgün yersiniz, sürülürsünüz, sürünürsünüz, süründürülürsünüz -Allah muhafaza!

YENİ ŞAFAK / Yusuf Kaplan


3.08.2015

KÜRT , TÜRK IRKÇILIĞI : Irkçılık ihtilâf,ayrılık meydana getirir . Bugün beraberliğe ihtiyacımız var. Olması Gereken NE MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE




Irkçılıktan uzak durmalıyız. Çünkü fitne kargaşa çıkarma Bozgunculuk yapmak isteyenlerin en büyük silahıdır Ötekileştirenlerden olmamalıyız .Kendimizden farklı gördüğümüz kişileri dışlama,yabancılaştırma düşman yapmaktan başka İşe Yaramaz.

Emekli komutanlar itiraf etti: Güneydoğu’da hata yaptık… (Sadece Güneydoğu’da mı, tüm bölgelerde, tüm bölgelerde…) Kara Kuvvetleri eski Komutanı Aytaç Yalman, “Bizler ‘Kürt yoktur’ diye eğitilmişiz. Kürtleri, Türklerin kolu olarak görüyoruz. Ortalıkta dağlarda gezerken, karda yürürken kart-kurt sesleri çıktığı için Kürt denilmiştir, gibi tarifler dolaşıyor.” (Milliyet/08 Kasım 2007)

Bu ve benzeri itiraflar, 85 sene sonra nihayet emekli paşalardan sökün etti… De, acaba emeksizler hala aynı telden mi çalıyor? Buyurun K.K.Komutanlıından Hizmete Özel, “Türkiye’de Yıkıcı ve Bölücü Akımlar” isimli kitaptan pasajlar (tarifler dolaşmıyor, okutuluyor!):

“Dağların yüksek kısımlarında, tepelerde yaz ve kış aylarında erimeyen karlar vardır? Bu karların üzeri, güneş açınca hafif eriyerek buzlaşır, camsı parlak ve sert bir tabaka ile kaplanır. Üst kısmı sert, altı yumuşak kardır.

“Bu karın üzerinde yürününce, ayağın bastığı yer içeriye çöker ve Kırt-Kürt diye bir ses çıkarır. İşte bu sese izafeten sıkışmış kara-yatkın kara Kürt kar veya Kürtün denmektedir…” (s. 43-44.)

Ne müthiş bir sosyolojik tesbit ama! Gülmeyiniz, ağlanacak halimize! Bunlar ciddi ciddi askerî öğrencilere okutuluyor ve şimdiye kadar brifingler veriliyor. Hiç kimse sorgulayamamış:


Kafkaslarda, Suriye ve İran çöllerindeki kumlar da “Kart-kurt” diye mi ses çıkarıyor? Belki de, Gacır-Gucur diye çıkarıyor ve Gürcü de oradan gelmedir, ne dersiniz? Karadenizin eteklerindeki karların sesini merak ettiniz mi? Faj-fuj, Flaz” diye ses çıkarır. Çünkü, oranın karı, o kadar sert değildir. Böylece Laz da oradan gelmiş olmalı!

İşin garip tarafı, bu kitap halen, 21. asrın Türk subaylarına okutulmaktadır!

Birde bölgede yapılmış Faali meçhulleri , Diyarbakır cezaevi işkencelerini ,birde insanlara hayvan pisliği yedirmelerini .... daha nicelerini,Diğer asker ve pkk kılığında yaşatılan ilgili bölümleri üzülmekten mi perişan olur, komik bulmaktan mı ayılır, bayılırsınız, karar veremediğim için aktarmayacağım…

İngiliz Ordusu'nun askeri, 'Kraliçe'nin Askeri' olmakla övünürken.

Türkiye'deki İngiliz uzantılarına bak,
Osmanlı'ya dönüyoruz' diye dövünür.
Irkçılık desek SİZ,
Faşistlik desek SİZ,
Yüzlerce insanın katilisin SİZ,
Dün Atatürkün sıpaları Gavur aşığı olmuşlardı,
Bu günün Atatürk sıpaları Terörist aşığı olmuşlar.
Kürtleri,Müslüman Türkleri beğenmezler.

ŞEYTAN İNSAN İÇİN NEYSE İNGİLTERE DÜNYA İÇİN ODUR.
Dünya savaşında Almanlar ile İngilizler Osmanlı topraklarında hesaplaşmışlardı. Şimdi de Türkiye üzerinden hesap görüyorlar!Vehhabî'yi İngiliz icat etti .
Osmalıyı'yı İngiliz yıktı
Hindstan'ı İngiliz parçaladı .
Mursi'yi İngiliz devirdi.
IŞİD'i İngiliz sürdü meydana.

Erdoğan :Bizim Sesimizin Yükseldiği Nokta Bayrağımıza, Devletimize, Milletimize Ve Dinimize Hainlik İçinde Olanlar İçindir.



Yarını Kurmakİçin
Sen,Ben,değil BİZ OLMALIYIZ.
Bizim tek derdimiz İslam Olmalı: islâm,islâm, islâm

İslam Kardeşliği değil, seçilmiş liderler değil, miletin vekilleri değil, Cumhurreis Erdoğan değil Ama Öcalan barışın teminatıdır öyle mi??

Erdoğan Sayesinde İsrail Otorite, Chp'nin Atatürkçü, Mhp'nin Milliyetçi ,Hdp'nin Kürt Olmadığını Öğrendik !

Bakınız : İkiside SELAHATTİN! İkiside KÜRT! İkiside TARİHE GEÇTİ! Biri İslâm'ın muzaffet komutanı, Diğeri islam düşmanı . Demirtaş yalan ve iftiralara devam ediyor.Suruç'la ilgili birbiri ile çelişen açıklamaları dengesiz ruh halinin dışa yansımasıdır.
Selahattin demirtaş öcalandan çok daha tehlikelidir.Birisi sadece Kürtleri kandırırken diğeri hem Türkleri hem Kürtleri kandırdı .PKK ve HDP son 25 yıldır kadrolu eylemci/aktivist/terörüst bir nesil üretti. "PKK , HDP nesli" Sokak dışında bir dünyaları yok.
GARİBAN KÜRTÇOCUKLARI DAĞLARA SAÇILSIN .

AĞA TATİLDE.MÜSLÜMAN KÜRT HALKI BUNUN HESABINI SENDEN SORACAKTIR.Demirtaş ölüme yolladığı kürt çoçuklarının KAN'ın da yüzerken..!!



Kandil'e bombalar, Suruç'a kan yağdıran SELO, havuz keyfinde, tatilde... Duyun HDP'li saftirikler, duyun.

Gençler mezara, Selolar havuza , Düğünlerde şampanya patlatmaya ,EYY Kürt kardeşim seni sömürenlerin ekmeğine yağ sürme artık. Vallahi Allah bu verdiğiniz desteğinizin hesabini mislince sorar.
Kendi davasında ciddiyet olmayan adamların barış çağrıları ciddiye alınamaz. Kandırılan Kürtler'in uyanması şart...



ERDOĞANIN ONURLU VERDİĞİ MÜCADELEDEN ANLADIKKİ !
İsrail Otorite Değil ,
Laikler Türk Değil , 
Atatürk Bizden Değil, 
CHP Milli Değil , 
MHP Milliyetçi Değil ,
PKK,HDP Kürt Değil ,
IŞİD müslüman değil , 
CIAmaat İslam Cemaatı değil,
Biz de aptal değiliz 
Siz de aptal olmayın .
Aynı ırktan olmak değil aynı ahlaktan olmak önemlidir. Birleştirici faktör olan ırk değil Din ve Ahlakıdır.



Selehattin Demirtaş şunlara cevap verebilirmi ?

1) Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD'ın Kürtler arasında? Uğur MUMCU. Cumhuriyet, 7 Ocak 1993

2) 12 Eylül 1980 darbesi ile beraber bütün örgütler de sahneden silinirken, darbeden dolayı dağılan diğer örgütlerin sempatizan kitlelerini de arkasına alarak, güçlü bir şekilde çıkan sadece PKK oldu.
Çünkü Öcalan ve beyin takımı, 1979 yılı Mayıs ayında Türkiye'den ayrıldılar.
Suriye'ye geçtiler. Darbeyi önceden haber almış olmasınlar?

3) PKK en büyük örgütlenmeyi Almanya'da yaptı. Alman Gizli servisi (BND), Alman Derin Devleti (Gladyo), İsrail-Mossad arasında ilişkiler var mıydı?

4) Amerikan Neo-Con'ları PKK -Kandil Baronları'nı neden çok seviyordu? PKK'lı Murat Karayılan "ABD'nin yanında olmaya hazırız" deme ihtiyacını neden duyuyor?

5) Derin Amerika, Kuzey Suriye operasyonlarında, PKK-PYD'yi neden çok seviyor?

Ey Demirtaş, Kandil Baronları, Gladyoservis ilişkilerin tam ortasındaki isimlerdir. Siz onlardan talimat almıyor musunuz?

PKK BUGÜN NASIL KULLANILIYOR?: PKK BİR KÜRESEL PROJE'DİR...

PKK ve Gladyo : PKK'yı Türk Gladyosu Kurdu Ergenekon'un gerekçeli kararı açıklandı: NATO ülkelerinde Gladio örgütlenen derin devlet, Türkiye'de Ergenekon adını aldı. Örgütün PKK gibi terör örgütleriyle ilişkisi belgelerle kanıtlandı.



7 Haziran sonrası, birbirinden çok farklı imiş gibi görünen bazı olayları, aynı parantez içine alarak yazdığımızda, karşımıza bir projenin aşamaları çıkar:

Yüzyılın ihanet şebekesi Paralel Yapı ile birliğimizi, Taşeron örgütlerle bütünlüğümüzü bozmayı denediler. Türkiye'yi Suriyeleştirmeyi ve etkisizleştirmeyi denediler

Bu yazıyı saklayın.Çocuklarınıza anlatırsınız abone olduğunuz gazeteyi!



Tayyip ERDOĞAN'A SALDIRIP Yok Etmeye ÇALIŞANLAR ÜLKENİN ve MİLLETİN DERDİYLE DERTLENENLER Değil KANDAN ve GÖZYAŞINDAN BESLENEN ALCAKLARDIR..

Ülkemizin özne haline gelmemesi adına senaryolar yazdılar Uyutulan hücreleri uyandırdılar, Sanal sınırları aşmak , Kardeşlerimize kavuşamamız için Sürekli ayırmak için karşımıza CIAmat , PKK yı , IŞİD'i , PYD'yi çıkartarak BÖLGEYİ YAKTILAR Yüreğimiz Yaktılar .

Gezide çadırları kim yaktıysa Mit tırlarını kim durdurduysa Suruç katliamının arkasında da o güç var !
Yakmaya Devam Ediyorlar Biz Ağlarken İnsanlar Ölürken Onlar Güldüler Kuklalar Alet Olurken İpleri Ellerinde Tutanlar Gülüp Oynadılar .

Yüz yıl önce Osmanlıyı yıkarken Araplara , Kürtlere ‘devlet’ söz verip de Kürtleri dört parçaya , Arapları 14 parçaya bölen emperyalistlerin, “Suriye’de bağımsız Kürdistan” yemlemelerine inanıyorlar.

Ölen 300 bin insan ABD’nin çok mu umurunda? Katledilen Kürt, Arap, Ezidi, Nusayri, Şii, Sünni veya Türkmen olması ABD’nin çok mu umurunda?

Srebrenitsa’da katledilen 8 bin Bosnalı Müslüman’ı seyrettikleri gibi insanları imha eden katil Esed’i, oturup seyretmiyorlar mı?

Cumhur Başkanlığı seçimlerinde CHP MHP HDP Aynı çatı altında değillermiydi ?

İNGİLTERE , ABD , İSRAİL ,

IŞİD ESAD PKK ,PYD yı Türkiyeye karşı aynı safta destekliyip perdelemiyorlarmı ?

Suriye'de karşımızda sadece İŞİD yok. PKK/İran/İsrail/Esad/İngilizler/Küreselciler/Almanlar var. Hepsinin hesabı ilişkileri farklı.



Bunlar birbirinden farklı görünsede
İŞID, PKK ,PYD ,HDP ,AyıDOĞAN Patronları birdir.
CaFıR İngiltere İsrail ABD

Suruç saldırısı ve akabinde yaşananlar 90’lı yılları hatırlatıyor HerGün YeniŞehit haberleri alıyoruz NeOldu da HerŞey BirAnda eskiye döndü?

Suruç saldırısı ve akabinde yaşananlar 90’lı yılları hatırlatıyor HerGün YeniŞehit haberleri alıyoruz NeOldu da HerŞey BirAnda eskiye döndü?
Bir ağaç için Taksim'i yakan Gezici'ler, Pkk'nın yaktığı vatan evlatları için neden sokakta değiller ?


Dünyanın her yerinde cahil insanlar var ama aptalları sadece bizde toplanmış Hala istikrarımızın istenmediğini anlayamadılar!

Hayinlerle işbirliği içinde bu yapının PARALEL Devlet görevlileri veya bağlantısı olmadan GÜÇ imkanı bulunamaz PKKnın Gücü İçerde/Dışardadır .

DEVLET PKK nın tüm ellerini kestiğinde İçerdeki ve Dışardaki destekçi güçlerin Ülkemizde hiç bir güç etkinliği Bilinki OLAMAYACAKTIR

GünümüzDünyası gerçekler üzerinden değilde AlgıÜzerine HareketEtmekte Öyleki HDP CHP MHP Çözüm sürecinde samimi değilllerdi SABOTAJCI idiler.

Diğer partilerden Hiç mut ışığı gözükmemekte AK Parti Türkiye’ nin umudu olmaya devam etmektedir Ve 2023 de surlara bayrak dikmeye mecburdur.

Hatalar ve eksikler, yeni atılımlara, yeni başlangıçlara vesile olur ümidindeyiz. Bundan sonra Herkes ayağını denk alsın!

Şeytan ve onun hizmet-kârları Gizli münafıklar takiyye yaparak boş durmayacaklar İster nefislerinin, ister inandıkları hizmet tanrılarının , İsterse güç-tanrılarının verdiği ilham ve buyruklarla saf tutacaklar İlahi nuru söndürebilmek için canla başla pislik saçacaklardır.

İşte bu yüzden inananların da en az o Şeytan’ın hizmetçileri kadar, gizli ve açık münafıklar kadar, hazırlıklı, uyanık olmaları gerekir .

Savaş için hazırlanın!” nidası gereği hazırlıklı olmak zorundayız. Savaşmayan, mücadele etmeyen baştan kaybetmiştir.

Tarihin hiçbir döneminde savaşmayan bir millet ayakta kalamamış, uzun süreli varlığını devam ettirememiştir.

Bütün güçlerine, kurdukları oyunlara ve tuzaklara rağmen yine de kaybedecek olanlar onlardır Bu konuda Allah’ın vadi var.

AK Saçlıların, Sn Erdoğan ve Sn Davutoğlu Bu onurlu duruşuna desdek vermeliyiz .Hainleri ülkemizi terk ettirene kadar.

Artık Kandille, HDP ile görüşme falan olmayacak Ya silah bırakıp bu topraklardan gidecekler Ya da bunun bedelini misliyle ödeyecekler.

Şimdi eğer bu irade HERKESÇE devamettirilir , Bir Kanser gibi ülkemizi sarmış bu illetlerle topyekün mücadele edilirse Allah Galibiyet Verecektir .İnşallah ...

Bu Kahpe örgütü bitirip önce Kürt kardeşlerimizi ,Sonra tüm Türkiyeyi bu kalleşlerden kurtarmalıyız ,kurtulmalıdır


Lütfen Şu Algı Operasyonuna Dikkat Edin .
Her Kürt Vatandaşımızı Pkk lı Olarak Gösterme Çabası Var
Bu Bir Provakasyondur .
Sakın Oyuna Gelmeyin.
Bizler Selahattin Eyyubi Kadar Kürt,
Fatih Sultan Mehmet Kadar Türküz .
En Önemlisi Hepimiz Müslümanız .

PKK'NIN ARKASINDA SÜNNİLER YOKTUR
“PKK’nın arkasında, küçük istisnalar dışında Sünnî Kürtler yoktur”


PKK’nın, beyin itibarıyla bir Kürt hareketi olmadığını görmez, kabul ettirmez ve bunu halka ilan etmezseniz intihar etmiş olursunuz.

PKK’nın beyni Yahudi , ABD ve AB’dir.
Yöneticileri Kripto Pakraduni Ermenidir .

Arkadaki derin gizli güçler kesinlikle barış istemiyor. Bu savaşı kesinlikle bitirmezler.
Farkında mısınız,
Ortadoğu'da şu an en sessiz yer israil.
Ne bir bomba patlıyor ne de halkı kamplaşmış.
Tıpkı ortak akıl gibi sessiz!

Abdullah Bin Ali
Selam ve Duaile

Bu kargaşada Unuttum Sanmayin !!!
O Ismet Varya, O Ismet !!!
O Adalari Verip Gelen Gavvat Ismet !

Onun da Ta Agzınaaa...




KÜRTÇÜLÜĞÜ VE PKK’YI / TERÖRÜ BEDİÜZZAMAN

NURCULUĞU BİTİRİR!




“Nurculuk diğer mezhep ve tarikatları reddeder, milliyet farkı tanımaz. Kur’an’a inananların yeşil bayrak altında toplanmasını, şeriatın hakim kılınmasını, tüm medeni alemden uzak durulmasını, cumhuriyetin kaldırılmasını, Halifeliğin yeniden ihyasını öngörür ve tabii ki, halife bu Said Efendi olacaktır. Nurculuğun asıl amacı ibadet falan değildir. Bugünkü demokratik rejimi kesinlikle reddeder.” (s. 35, 38.)

İki maddesi hariç; hangi birisini düzeltelim? Bir sefer Nurculuk, diğer mezhep ve tarikatları tanır ve onların farklılıklarının psiko-sosyal ve ilmi tahlilini yaparak ispat eder. Avrupa ikidir diyerek, ilme, tekniğe, hak ve hürriyetlere çalışan Avrupa ile medeniyeti ile işbirliğini öngörür. Eski hal muhal diyerek, Halifeliğin gücünün Meclis’in zımnında yaşatabileceğini söyler. Kur’an’a inananların, Kur’an ve ay-yıldızlı kırmızı hilalin altında toplanılmasını hararetle savunur. Risâle-i Nur Külliyatı bile bayrak rengindedir! Kur’ân ve Sünnet’in ihyasına çalışır. Cumhuriyeti ve demokratik rejimi kesinlikle reddetmez; demokrasi ve cumhuriyet adı altındaki kanunsuzlukları, diktatörlüğü, keyfilikleri ve zulümleri reddeder. Nurculuğun yegâne gayesi imandır/ibadettir…

Komutanların sadece itirafları yetmez! Nerede hata yapıldıysa, önce yanlış bilgileri düzeltmeli ve gerçekleri olduğu gibi anlatmalı. Adeta, bilgi ve ilim seferberliği başlatmalı.

Eğer Bediüzzaman Said Nursî olmasaydı, belki de Doğu ve Güneydoğu Anadolu tamamen kopmuştu. Ve eğer Bediüzzaman, eserleri ve talebeleri rahat bırakılsaydı, bugün ne Kürtçülük (ne Kart-Kurtçuluk), ne aşırı milliyetçilik, ne PKK, ne de Ermeni meselelerimiz olurdu. O şeriatın, yani Kur’ân’ın hakikatlerini Kürtlere de daha iyi anlatacak ve onların hepsini kurtaracaktı. Buyurun:

“Ben Van’da iken, hamiyetli Kürt bir talebeme dedim ki: ‘Türkler İslâmiyete çok hizmet etmişler. Sen onlara ne niyetle bakıyorsun?’ dedim.

Dedi: ‘Ben Müslüman bir Türkü, fâsık bir kardeşime tercih ediyorum. Belki babamdan ziyade ona alâkadarım. Çünkü tam imana hizmet ediyorlar.’

“Bir zaman geçti, (Allah rahmet etsin) o talebem, ben esarette iken, İstanbul’da mektebe girmiş. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazı ırkçı muallimlerden aldığı aksülâmel ile o da Kürtçülük damarıyla başka bir mesleğe girmiş. Bana dedi: ‘Ben şimdi gayet fâsık, hattâ dinsiz de olsa bir Kürdü salih bir Türke tercih ediyorum.’

“Sonra ben onu birkaç sohbette kurtardım. Tam kanaati geldi ki, Türkler bu millet-i İslâmiyenin kahraman bir ordusudur.

“Ey sual soran meb’uslar! Şarkta beş milyona yakın Kürt var. Yüz milyona yakın İranlı ve Hintliler var. Yetmiş milyon Arap var. Kırk milyon Kafkas var. Acaba birbirine komşu, kardeş ve birbirine muhtaç olan bu kardeşlere, bu talebenin Van’daki medreseden aldığı ders-i dinî mi daha lâzım? Veyahut o milletleri karıştıracak ve ırktaşlarından başka düşünmeyen ve uhuvvet-i İslâmiyeyi tanımayan, sırf ulûm-u felsefeyi okumak ve İslâmî ilimleri nazara almamak olan o merhum talebenin ikinci hali mi daha iyidir? Sizden soruyorum.” (Emirdağ Lâhikası, s. 438-440.)

Ve Bediüzzaman’ın Kürt hemşehrilerine şöyle seslendiğini söylemeli: “Eğer siz insan olsanız, hükûmet ve İstanbul ve Türkler nasıl olsalar olsunlar, size fenalıkları dokunmaz, fakat iyilikleri gelir.” (Münâzarât, s. 44.) “Emin olunuz, biz Kürtler başkalara benzemiyoruz. Yakînen biliyoruz ki, içtimaî hayatımız Türklerin hayat ve saadetinden neş’et eder (çıkar).” (Age, s. 126.)

Komutanlar hata ettiğini itiraf ettiğine göre; bu mantığı ve çarpık yapılanmış rejimi ayakta tutmaya çalışan yöneticiler de, iş adamları da, aydınlar da itiraf etsin. Geç kalınmış, ama imkânsız değildir. Barış ve güven, Bediüzzaman’ın, Kur’ân ve Sünnet’ten sunduğu Risâle-i Nur reçetelerindedir.

2007-11-14 / Yeni Asya