14.10.2014

HSYK SEÇİMLERİ : Yeni HSYK, yeni dönem


Hakim ve Savcılarımız Kazandı



Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, bugün yapılan HSYK seçimleri ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ: “(HSYK seçimi) Hakim ve savcılarımız, ideolojik bir yargı anlayışına ‘hayır’ demişlerdir, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve çoğulculuğa sahip çıkmışlardır” dedi.


Bozdağ: “Hakim ve savcılarımız, kendi üzerine yapıştırılan yaftayı kaldırıp, atmışlardır. Yargı üzerindeki bir cemaatin kurmak istediği hegamonyaya ‘hayır’ demişlerdir. ‘Biz bir cemaatin değil, bu milletin yargısıyız’ diye bugün karar vermişlerdir” dedi.

“Türkiye’nin yargısı kazanmıştır” diyen Bozdağ, çoğulcu bir seçim olduğunu belirterek “Seçim sonuçları yargı camiasına hayırlı olsun. Seçim sonuçları herkesin yararına olacaktır” dedi.

Bozdağ şunları söyledi

“2010 referandumu sonrasında yapılan ilk seçim tam değerlendirme imkanı olmamıştır. Ancak seçim sonrasında yaşananlar yargı içinde ayrışma ve gruplaşmalara yol açtığı görülmüştür. Bu seçim şeklinin değiştirilmesi gerektiğini, Anayasa’nın 159. maddesinin değiştirilmesi gerekiyor. Bu konuda tüm partilere çağrıda bulunyorum gelin bu maddeyi birlikte yazalım.
BOZDAĞ’DAN MUHALEFETE 159. MADDE ÇAĞRISI

Yargıyı birleştirecek, bütünleştirecek, yargıyı politize olmaktan kurtaracak yeni bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Biz bu konuda adım atmaya hazırız. Ben bu konuda bütün partilere bu maddenin değiştirilmesi için öneri götürdüm. Ancak zaman geçmiş değil. Bundan sonra partiler bir araya gelip bu maddeyi değiştirelim derlerse biz teklifimizin arkasındayız. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı için için bunu değiştirmeye hazırız.
BAĞIMSIZ DEĞİL TAM BAĞIMLILAR

Ortaya çıkan sonuçlara baktığımızda YARSAV diye birşey gözükmüyor. Bazı gazetelerin bağımsız aday diye gösterdikleri isimlerin nereye bağımlı olduğunu daha iyi biliyorlar. Bu kişiler tam bağımlılar. Bunu açık açık açık konuşalım. Yargının bağımsızlığı herkesin güvencesidir. Eğer yargı belli bir insiyatifin eline geçerse bundan herkes zarar görecektir.

Hakim ve savcılarımız kendilerine üzerine yapıştırılan yaftayı kaldırıp atmışlardır. Hakim ve savcılar biz cemaatin değil ülkenin yargısıyız diyerek bunu kaldırıp atmışlardır.

Yüce Türk Milleti adına karar verildi!

STAR / Fadime Özkan

Pazar günü yapılan HSYK seçimlerinde yargıya tasallut eden paralel yapının omurgası bir daha belini doğrultamayacağı şekilde kırıldı. 
Seçimlerin teknik aritmetik yönü elbette çok önemli ve burada gayri meşru yapı açısından elbette çok büyük bir hezimet yatıyor ancak bundan sonrası için asıl önemli olan şu noktalarda tebarüz eden büyük kazançlardır.
BİR: Cemaate karşı korku duvarı aşıldı. Paralel yapının yüksek mahkemelere, ünvanlı görevlere, kritik noktalara yerleştirdiği “cüppeli abiler” eliyle bizzat adalet dağıtıcılara yönelen adaletsizlik bundan böyle aradığı zemini bulamayacaktır.    
İKİ: Paralel yapının kendilerinden olmayan hakim ve savcıları teftişler, atamalar ve sicil bozma gibi yöntemlerle lekeleyerek elemesi eskisi gibi kolay ve mümkün olmayacağı için, ve bittabi, soru çalarak, adam kayırarak belli noktalara getirdikleri düşük kalite elemanları zaman içinde eleneceği için yargıda kalite zaman içinde artacaktır. 
ÜÇ: Yargıda kalitenin artması toplumda yargıya olan güveni de doğrudan etkileyecektir. Hakimlerin vicdanları hayalet yapının tasallutundan kurtulacağı için verilen kararlar Pensilvanya’nın buyrukları değil özgür iradeli hukukçuların kararları olacaktır.
DÖRT: Dini cemaat postuna bürünmüş örgütlü bir suç örgütü olduğu anlaşılan ancak somut bağlantılar ve deliller henüz fotoğrafı tamamlayacak denli ortaya çıkmadığı için kapladığı alan da bilinemeyenparalel yapının yargı mensuplarınca da tespit ve ret edilmiş olması çok değerlidir.
BEŞ: Türkiye’de yargı hiç bir zaman vesayetçi yapılardan ya da belli ideolojilerden azade değildi ama ilk kez bu kadar düşünülmüş, önce takiyye vesaire marifetiyle daha sonra işgal ettikleri makamlara tahsis edilmiş mevzuat yardımıyla korunmuş, tuzu kokutan bir yapıyla karşı karşıya kalındı. Sorunu teşhis etseniz de çözümü üretecek mekanizmalar yine aynı yapı tarafından ele geçirilmiş durumdaydı. Bir bedenin kötü bir ruh tarafından ele geçirilmesi gibi. Ama önce 30 Mart ve 10 Ağustos seçimlerinde Türkiye toplumu, şimdi HSYK seçimleri dolayısıyla 14 bin hakim ve savcı gösterdi ki bu ülke bu ihaneti, bu ahlaksız saldırıyı aşacak iradeye ve güce fazlasıyla sahip.
ALTI: Bir musibet bin nasihatten evladır sözünü haybeye sarf etmemiş atalarımız. Bu sinsi yapılanmaya ve saldırılarına karşı aklı selim bir kez daha işledi ve farklı ideolojilere, siyasi görüşlere, farklı etnik dini mezhebi mensubiyetlere rağmen hepimizin “bu ülke”nin çocukları olduğumuz gerçeği idrak edildi. Çare biziz, çare biz olabilmemizde denildi. Yargıda cemaat dolayısıyla yaşanan sorunları da şüphesiz en fazla yargı mensupları biliyordu. En çok onlar tanıklık ediyordu, bizzat onlar yaşıyordu. Yargıda Birlik Platformu işte bu tanıklıktan ve bunun önünü almak gerektiği şuurundan doğdu. Kısa zamanda oluşturduğu çoğulcu yapısı ve ideallerle ilkelerle örülü yol haritası sayesinde, ama en çok da “biz” olabilmesi sayesinde Türkiye toplumunun özlemini duyduğu bir yargı fotoğrafı verdi. 
YEDİ: Dava dosyaları neticelenirken hakimlerin kürsüde kararı okumadan önce kurdukları bir cümle vardır, “Yüce Türk Milleti adına karar verildi” diye. Hangi dinden mezhepten etnisiteden ve siyasi görüşten olursa olsun, bu toplumun bir parçası olan, ama adalet dağıtanlar onlar olduğu için en çok da Türkiye toplumunun vicdanı olan hakim ve savcılar belki de ilk kez toplumun çok büyük bir çoğunluğunun gönül rızasını kazandılar, vicdanını ferahlık verdiler. Çünkü sandıkta Yüce Türk Milleti gibi karar verdiler. 
SEKİZ: Türkiye zor zamanlardan geçiyor. Kendi içimizdeki sorunlar ve sorunları aşma irademiz bir yana, küresel güçlerin bölge üzerindeki büyük siyasi çekişmeleri, Ortadoğu’yu kan çanağına çevirme pahasına girdikleri savaşlar, Türkiye’yi istikrarsızlaştırma, enerjisini ve geleceğini çalma amacıyla yürürlüğe sokulan iç içe geçmiş çok sayıda tuzaklar her şeyden önce bir ve beraber olmayı gerektiriyor.İç siyasi çekişmelerin çok ötesinde tehlikeli bir gerçekle yüzyüzeyiz. Lakin her seferinde içimizdeki en zayıf halkaya oynuyorlar. Kobani bahanesiyle PKK baskısı etkisi altındaki çocukları, Gezi bahanesiyle iktidar muhalifi Kemalistleri ulusolcuları, Cemaat bahanesiyle Pensilvanya etkisi altında kalmış dindarları sahaya sürüyorlar. Bunların kurmayları da kumanda merkezleri de dışarıda. Kullandıkları gazeteciler siyasetçiler sanatçılar ortada olsa da itibarsızlar önemsizler. Lakin bu toplum kesimleri “biz”imdir, “biz”dendir.  Suça ya da yanlış fikre kapılmış olmaları durumu değiştirmez. 30 Mart ve 10 Ağustosla (siyasi) akıl sağlığımızın, HSYK seçimleriyle (vicdani) kalp sağlığımızın yerinde olduğunu öğrendiğimize göre vücudun diğer organlarına uzuvlarına musallat olan hastalığın sağlatılması hepimizin görevi. Burada en büyük güvencemiz ise açık bir şuura, hür bir iradeye sahip olan hakim savcılarımız.



Yeni HSYK, Yeni dönem

YENİ ŞAFAK / Cem Küçük


Siyaseti, toplumu okumak herkesin harcı değildir. Son iki yıldır hiçbir yorumu çıkmayan aydınların aynaya bakmadığı bir yer burası. Bu satırların yazarı ise Gezi'den beri ne diyorsa çıktı. Hiç mütevazı olmaya gerek yok. 17-25 Aralık darbe girişimleri başladığında kim kazanır diye saf tutanlardan olmadım. Çok açık bir şekilde Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ı ve çevresindeki önemli isimleri devirmek isteyen Cemaat tam gaz operasyona giriştiğinde bu savaşı Erdoğan'ın kazanacağından adım gibi emindim.

İhanet şebekesi gibi çalışan Pensilvanya ve çetesi acaba Erdoğan'ı devirir mi diye hesap yapan çok oldu. Hele gazetecilerin bir kısmı. Hep beklediler. Halbuki benim gibiler paralel çetenin er ya da geç hesap vereceğini, çünkü dertlerinin yolsuzluk olmadığını çok yazdı çizdi. İşin nereye gittiğini tarafsız bir şekilde görebiliyorsan, aktörleri iyi tartabiliyorsan zaten ne olup bittiğini anlıyorsundur.



Önce 30 Mart sonra 10 Ağustos'ta millet bu ihanet şebekesini dümdüz etti. Peşinden illegal dinleme yapan çetenin polislerine hesap soruldu. Şimdi sıra yargıdaydı. Ama nasıl olacaktı bu? HSYK paralellerin kontrolündeydi.

Çok şükür, HSYK'da Yargıda Birlik Platformu seçimleri kazandı. Kimsenin şüphesi olmasın, nasıl polislere hesap sorulduysa, yargıçlara da sorulacak. Demokratik hukuk devleti bunu gerektirir. Affedilmez işler yapan bu çetenin en güçlü dayanağı yargı yolun sonuna geldi. Yakın zamanda patır patır açılan davaları göreceksiniz. Seçimlerde paralel gerçeğini görüp, gerekeni yapan bütün hakim ve savcılara herkes teşekkür etmeli. Yargıdaki sıkıntıyı en iyi onlar biliyordu ve hiçbir şeye bakmadan, vicdanlarını dinleyerek oy verdiler. Milletten ve devletin devamlılığından yana oldular.

KCK davası, şike, Cübbeli Ahmet, askeri casusluk, Hanefi Avcı, reyting operasyonu, 17-25 Aralık darbe girişimleri, emniyet müdürleri Mustafa Gülcü ve Celal Uzunkaya, 7 Şubat gibi onlarca hukuksuz dava kurgulatan ve bu davalarda abilerinden emir alan her savcı ve hakime hukuk içerisinde hesap sorulması hepimizin beklentisi. Ayrıca 28 Şubat gibi darbelerin de ivedilikle hesabının sorulması ve milleti soyanların gün yüzüne çıkarılması lazım. Yakup Köse gibi kardeşlerimize de artık iade-i itibar yapılmalı.

Sosyal medyadan ülkenin seçilmişlerine küfür eden, rüşvet yiyen, bildiri dağıtan her savcı ve hakime de yasalar neyi gerektiriyorsa uygulanmalı. 8 Ekim provokasyonunda 30'un üzerinde vatandaşımız öldü. Utanmadan gazete köşelerinde 30 ölüme sebep olan Selahattin Demirtaş'ı öven yazılar yazıldı. Bu özgürlük değildir. New York Times'da El-Kaide'yi öven yazılar çıkmaz, çıkamaz. Washington Post'ta bir terör örgütünün PR'ı yapılmaz. Bizde ekranlarda PKK övgüsü yapılıyor, olacak iş değil. Şehitlerimize bile saygı duyulmuyor.

Suyun akışını hiç kimse değiştiremez. Paralel yapı zaten iflas etmiş durumda. Para kazanmak için sahte okur toplantıları düzenleyip adam kazanmaya çalışıyorlar. Paralel yapının medyasının sosyal medyadaki adamlarına bakın, en ağır küfürleri savuruyorlar. Kaybetme psikolojisi işte bu! Yolun sonunu görüyorlar.

Yeni HSYK ile yeni dönem de başlayacak. Bundan kimsenin zerre şüphesi olmasın. Artık kimse paralel yapı yoktur demesin. Zaten böyle bir ifade kullananın meşruiyeti olmaz. 17 ve 25 Aralık sonrası tasfiye olan herkes bu gerçeği göremediği için gitti. Yoksa kimsenin onlara bir şey yaptığı yok. Sınav sorularını çalan, insanlara kumpas kuran, kurgu davalar hazırlayan bir çete bu. Bunu inkar eden hiçbir şey bilmiyordur. 'Hitler holokost yapmamıştır, soykırım olmamıştır' derseniz Avrupa'da barınamazsınız. Holokostu inkar eden David Irving ve Ernst Zündel hem yargılandılar, ceza aldılar hem de kariyerleri bitti. Kırmızı Kitap'a girecek olan paralel yapı yoktur diyenlerin de bu ülkede itibarı olmaz. Yalın gerçek bu. Üstelik Türkiye'deki bazı aydınlar daha dört beş sene önce paralel yapıya en ağır eleştirileri getiriyordu. Şimdi yok diyorlar. Eskiden çete dedikleri yapıyı, şimdi kutsuyorlar.

Hala Türkiye eskiye döner sananlar var. Çok ciddi yanılıyorsunuz. Devlet-i ebed müddettir. Hiçbir itibarı kalmamış, öngörüleri çıkmayan ve Türkiye'yi aklınca zor durumda bırakmak için dışarıdaki gazetelere yazılar yazanlar da artık medeni ölüler. Paralel yapı tarafsız olunacak bir konu değil. Millete ve devlete ihanet eden, kendi geleceği için Türkiye'yi yakmaya göze alan bir çeteyle mücadele herkesin görevidir.

İşte yeni HSYK ile yeni döneme girdik. Şimdi mesele, paralel yapıyı devletin her hücresinden söküp atmaktır. Bunun olacağından kimsenin şüphesi olmasın.

HSYK sonrası

Yeni Akit / Abdullah Dillipak

HSYK sonrası Paralel hüsran

HSYK seçimleri sonuçlandı. Sonuç paralel yapı için tam anlamı ile bir felaket oldu..

Basında öyle bir hava oluşturmuşlardı ki, yargının üçte ikisi paralelci idi.. İktidar, sadece bakan, müsteşar ve Çankaya’nın atayacağı üyelerle sınırlı kalacaktı. Evdeki hesap çarşıya uymadı ve Paralel yapının bütün planları çöktü.

Paralelciler kazanacak diye onlara yakın duranlar şimdi pozisyonlarını yeniden gözden geçirecekler.

YARSAV’cılar da bu koalisyondan ciddi anlamda umutlanmışlardı.

HSYK seçimlerini kazansalardı, yargı ellerinde olacaktı. Kendi adamlarını aklayacaklar, karşı görüşte olanları cezalandırabileceklerdi. Böylece yargı bürokrasisi, siyaset ve kamu bürokrasisi üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıp duracaklardı.

Paralel yapıya karşı başlatılacak operasyonun başarısı da bu seçimin sonuçlarına bağlı idi. Şimdi bu konudaki tehlike bu seçimle bertaraf edilmiş oldu. Hatta paralelci savcı ve hakimlerin yargı sisteminden ayıklanmasının bu şekilde önü açılmış oldu.

Artık hiç bir paralelci bürokrat, beni görevden alamazsınız, yargıdan döner gelirim diyemeyecek. Hiçbir paralelci iş adamı yaptığı usulsüzlükleri kendi usulü ile aklayamayacak,,

Erdoğan’ın sözünü ettiği büyük operasyon, önümüzdeki haftadan itibaren başlayabilir.

Öyle sanıyorum ki, açılacak dava Ergenekon ve Balyoz’dan daha büyük bir dava olacaktır. Ergenekon ve Balyoz da Media, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi, STK ayağının üzerine gidilememişti.. Şimdi bütün bunların üzerine gidilecek. Derin devlet davaları, Terör ve Mafia örgütlerinin de üzerine gidilecek..

Fetullah Gülen’in Zaman ve Bugün’ün tirajlarının 10 kat, yüz kat artırılması talimatı boşuna değil.. Bayram haftası Media tam bir çöküş yaşadı. Toplam kayıp 68.737 oldu. Son hafta Zaman gazetesi yine rekor bir kayıpla, 16.464 okurunu kaybederek haftayı kapattı. Bir önceki haftaki kayıpları 24.498 idi. İlk 5 gazetenin toplam tiraj kaybı 105.000 civarındaydı.

Bu süreçte paralel yapının media desteğine çok ihtiyacı olacak. Hem ufukta seçim var, hem kendi seslerini kitlelere duyurma ihtiyaçları sözkonusu. Ama büyük ölçüde inanılırlıklarını ve ciddiyetlerini kaybettiler. Sosyal mediadaki şecaat arzeden, tehdit eden, hakaret eden, meydan okutan üslupları ile kendi kendilerinin işini bitirdiler..

Öyle anlaşılıyor ki, kamu kaynaklarını hortumladıkları iktisadi kuruluşları ve finansal kaynakları ve para trafiğini yöneten kripto elemanları ile, dinleme ekipleri ile, uluslararası bağlantıları ile büyük ölçüde deşifre oldular ve düğmeye basılması için geri sayım başladı.

Aslında HSYK seçimleri sonrası kedileri düğmeye basarak topyekûn bir saldırı başlatacaklardı. Hükümeti teröre yardım ve yataklık yapmakla suçlayacaklardı. Yeni bir siyasi oluşum için harekete geçeceklerdi. Semiramis yatındaki buluşma aslında bu iki konudaki çalışmanın, harekete geçmeden önceki bir nabız yoklama ve çalışmaları gözden geçirme toplantısı idi. Bal’ın konuşmasındaki mesajlar bu kampanyanın şifrelerini vermekteydi. Katılımcıların kimlikleri de bu çatıda ya da koalisyonda kimlerin olduğunun ipuçlarını vermekteydi.

Sonuçta beklenmeyen bir şey oldu ve HSYK seçimleri cemaat için bir felakete dönüştü.

Aslında bu seçimler, hangi ilde kim hangi çizgide bir bakıma yargının MR’ının görülmesine sebeb oldu..

Yine aynı şekilde yargı mensupları, paralel yapı ve YARSAV’a “hayır” dediler..

Bu sonuç malum çatı için Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra büyük bir yenilgi oldu..

Şimdi paralel yapının yeni adımını görmek gerek.. AK Parti içinden birilerini koparıp yeni bir siyasi oluşum gerçekleştirebilecekler mi? Gerçekleştirseler bile barajı aşacak bir güce ulaşabilecekler mi? Eğer ulaşamazlarsa bu çabaları AK Parti’nin işine yarayacak. Onun farkındalar.

Ama öte yandan CHP ve MHP’nin seçimlerde başarı şansları çok az.

İki arada bir derede kaldılar.

Zaten operasyonların başlaması ile, paralelcilerin dibe vuran itibarları daha da ağır bir yara alabilir..

El mi yaman, bey mi göreceğiz. Ava giden avlanır. Cemaatin durumu Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan olmaya benziyor sanki.

Bakalım şimdi tabanlarına umut vermek için hangi mesajı verecekler.. Görelim.

Selam ve dua ile.




HSYK ve “Adalet”in final sınavı :

Yeni Akit / Faruk Köse

Başından beri, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyeliği için yapılan seçim yarışının “AK Parti” ile “Gülen Cemaati” arasında geçeceği söylendi.
Kimse, böyle bir Kurul’a, “en nitelikli hukuk adamları”nı getirmeyi düşünmedi. Çünkü“egemen sistem/rejim”, nitelik itibariyle “adaletin ikamesi”ni ve “hukukun üstünlüğü”nü sağlamaktan uzak ve bu iddiayı taşımıyor. Vaktiyle “topluma rağmen” kurulan sistem/rejim içinde, “kilit noktalar”ı ele geçiren grupların/odakların “iktidar nimetleri”nden en yüksek payı alacağı bir “mekanizma” kurulmuş. Çünkü “toplumu özünden koparma” gibi bir işlevi haiz sistem/rejim, ancak bu niteliğiyle hükümran olup varlık bulmuş. Böyle olunca, “sistem içinde her yaklaşımın iktidar nimetlerinden pay kapma yarışına dönüşmesi” normal görülmüş.
HSYK, “adalet sistemi”nin tepesindeki kurumların en önemlisi. HSYK kimin elindeyse,“hukuki meşruiyet ve varlık” gücü onun elinde olacak. Çünkü mahkemelerin yargı çevrelerini belirlemenin yanında; hakim ve savcıları mesleğe kabul etmek, atamak, nakletmek, geçici yetki vermek, yükseltmek, birinci sınıfa ayırmak, kadro dağıtmak, meslekten atmak, disiplin cezası vermek, görevden uzaklaştırmak, denetlemek, suç işleyip işlemediklerini belirlemek, hâl ve eylemlerini değerlendirmek, haklarında inceleme ve soruşturma işlemi yürütmek, idari ve adli görevlerine ilişkin konularda genelge düzenlemek, Yargıtay ve Danıştaya üye seçmek, tüm özlük işlerini yerine getirmek HSYK’nın elinde. Dolayısıyla, “yargı mensuplarının nasıl davranacağı” da, “yargının işleyişi” de HSYK’da egemen “zihniyet”e bağlı olarak değer bulacak. Bu yüzden, HSYK demek, aynı zamanda “hukukun işleyişinin ve adaletin dağıtımının nasıl olacağı” demektir. 
Hatırlayın, eski HSYK, “toplumun kimlik ve kişilik değerleri”nden habersiz, bu değerlere düşman küçük bir “Laik-Kemalist elit”in elindeydi. O dönemde “adalet sistemi”nde“adalet”i bulmak mümkün değildi; zira “yasalarla işlevsiz bırakılmış hukuk sistemi içinde yargı, rejime aykırı söylem ve eylemleri susturma, bastırma ve imha etme mekanizması”olarak kullanılıyordu. Oysa HSYK’nın, hukuku yürütmeyen, adaleti sağlamayan “yargı görevlileri”ni denetleyen ve onların “hukuku çiğnemesini önleyen bir öncelik”inin olması gerekmez miydi?
Şimdi yeni bir HSYK üyeleri seçimi öncesinde, Kurul’da kimin egemenlik kuracağı tartışılıyorsa, artık “hukuk ve adalet için final sınavı” gelmiştir. Çünkü “hukukun tepesindeki kurumun kimin kontrolüne gireceği” konuşuluyorsa, ortada “hukuk dışı birşeylerin olacağı”na dair ciddi kuşkular var demektir. Bu tür kuşkuların olması, “adaletin final sınavı”nın çok çetin geçeceği anlamına gelir.
Bundan sonra neler yaşanacak? Hukuk mu işleyecek, intikam hırsı mı devreye girecek? HSYK adaleti mi dağıtacak, yeni bir hesaplaşma kampanyası mı açılacak?
Beklenti şu: HSYK’da egemenlik kuran Hükümet, rakip grup olarak gördüğü Gülen Cemaati’ne mensup veya yakın (ya da böyle olduğu düşünülen) hakim ve savcıları yargı görevlerinden uzaklaştıracak veya işlevsiz bırakacak.
Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözleri sanırım yaşanacakların işaret fişeği niteliğinde: “Onlarla ilgili çok daha farklı bir adımı atacağız. Çünkü bu operasyon öyle lokal değil, geneldir.” Bu “genel operasyon” için, önce “yargı”nın cemaat mensuplarından ya da cemaat mensubu yaftasıyla “çeşitli operasyonlar”a karşı durması muhtemel hakim ve savcılardan ayıklanması gibi bir başlangıç yapılır mı? Yorumlar bu yönde. Neler olacağını hep birlikte göreceğiz.
Neler göreceğimize dair ipucunu Başbakan Davutoğlu, HSYK seçimlerine ilişkin ilk yorumunda verdi. Dedi ki: “Türkiye’de yargının bağımsızlığı ve yargının herhangi bir grubun ipoteği altına girmemesi bütün bu ekonomik kalkınma ve siyasi demokratikleşme çabalarının en önemli ayağıdır.”
Demek ki yargı, “herhangi bir grup”un ipoteği altında olmaktan kurtulacak. Bu noktada sormak istiyorum: Yargı, “Laik-Kemalist Grup”tan da arındırılacak mı? Geçiyoruz.
Başbakan’ın sözlerini, Cumhurbaşkanı’nın “Artık bu paralel yapı ve bunun uzantıları bundan sonra inşallah çok farklı bir yere oturtulacak ve bu da inşallah hemen bu ay sonundaki Milli Güvenlik Kurulu’muzun yine gündeminde yer almak suretiyle geleceğe, onlarla ilgili çok daha farklı bir adımı atacağız” sözleriyle birlikte ele aldığımızda, sadece yargıda değil, sivil alanlarda da “Gülen Cemaati’ne karşı topyekün tasfiye operasyonu” için altyapının hazırlandığını söylemek mümkün.
Burada asıl sorun, tüm bunların nasıl yapılacağı. Gerçekten “hukuk”a uyarak mı, yoksa “hukuk kılıfı” ile, ama “öç alma duyguları” ile mi yapılacak? Zira ikinciye dair yorumlar her dilde dolaşıyor.
Hukuk sadece bugün değil, her zaman; sadece benim/bizim için değil, senin/sizin için de gerekli ve yine hukuk, “benim hukukum” ve “senin hukukun” ayrışmasına dönüştürülecek bir şey değil. HSYK seçimlerinin “Adaletin Final Sınavı”na dönüşmesi bu noktada tezahür ediyor.


HSYK seçimini leş kargaları kazanmış!

STAR / Ahmet KEKEÇ 
Başlık için peşinen özür diliyorum... Ayrıca, ifade bana ait değil. Bir eski Cumhuriyet Başsavcı Vekili’nin HSYK seçim sonuçlarını değerlendirirken kullandığı “kalıp söz...”
Şöyle oluyormuş:
Savcımız milletine devletine hizmet edip adaletin tesisi için çalışıyormuş. Elbette kaostan beslenen “leş kargaları” adaletten hoşlanmazmış. Bu milletin gerçek sevenleri “leş kargaları”nın sesinden korkmadan yoluna devam edecekmiş, doğru ve haklı mutlaka kazanacakmış...
Eski Başsavcı Vekili’ne bu lafları ettiren gelişmeyi biliyorsunuz...
Bir seçim yapıldı...
HSYK üyeleri yenilendi.
İki grup seçimi kazanmak için kıyasıya mücadele ediyordu ve iki liste ortaya çıkarıldı.
Bir taraftan “Cumhurbaşkanı’nın bileğine kelepçe takmaktan” söz edenlerin desteklediği liste, diğer taraftan yargıdaki “paralel yapılanmaya” son vereceklerini söyleyenlerin desteklediği liste...
Seçimi ikinci liste kazandı.
Bu sonuç eski Başsavcı Vekili’ni mutlu etmedi tabii...
Olabilir...
Memnuniyetsizliğini dile getiren açıklamalar da yapabilir...
Nitekim yaptı ve kişisel Twitter hesabını “açıklama”ya boğdu...
Seçimi kaybetmişler ama aslında kaybetmemişler... 
Nasıl mı?
Kendisi anlatsın: “Çalanlar, bahşiş alanlar, makara yapanlar, iftira atanlar ve milletini yalanlarla kandıran münafıklar: Mutlaka kaybedeceklerdir. Korku alçakların silahıdır. Yalan da münafıkların sermayesidir. Doğruluk ve adalet tükenmez bir hazinedir. Doğru yolda yürüyenin korkusu olmaz.”
Bu açıklamayı, “Pozitif hukuk adamının HSYK seçimlerine metafizik yaklaşımı” niyetine okuyabilirsiniz. Nitekim öyle... Ama bunun problemli bir yaklaşım olduğunu teslim etmelisiniz. Tasarruflarına ve kişisel değerlendirmelerine Allah’ı ortak etme ayrıcalığı da, aynı şekilde, tuhaf ve problemli bir yaklaşımdır...
Bu yaklaşımı temellük etmiş bir savcının, önemli siyasal sonuçlar doğuran/doğurabilecek Ergenekon davasının başlatıcısı ve sürdürücüsü olduğunu düşünün...
Düşünebiliyor musunuz?
Demek ki, bütün o “belge imal etme”, “delil uydurma”, “kumpas kurma” iddialarını (yahut girişimlerini) “rıza-i hak” çerçevesinde meşru kabul edeceğiz. Hukuk’un (evrensel hukukun) doğrularını değil, bir din düşüncesinin ya da algısının vazettiği yorumları hüccet sayacağız... Ve bütün o “sehven”ler, sahte deliller, hayali suç duyuruları ve şantaj girişimleri “anında” meşruiyet kazanacak... Yargı kimlerin elinde oyuncak haline gelmiş, görüyorsunuz değil mi?
Sözü, asıl, eski Başsavcı Vekili’nin mazmunlaştırdığı “çalanlar ve bahşiş alanlar” mevzuuna getirmek istiyorum.
Başsavcı Vekili iddialarını HSYK seçimleri çevresinde de tekrarlıyor. Bir anlamda kazanan listeyi “kriminalize” ediyor. (Yukarıdaki yaklaşıma göre de, münafıklıkla suçluyor.) Ama hakkındaki iddialara cevap vermiyor: Bir işadamının sırtından yaptığı VIP seyahat, pahalı oteller, pahalı yemekler, fatura oyunları, kaynağı açıklanamayan yüz binlerce dolarlık servet, Fatih Belediye Başkanı’ndan özel ricaları, faturası gösterilemeyen harcamalar...
Dahası, aynı Başsavcı Vekili (kendilerinin hoşlanacağı ifadeyle söyleyelim) “Dönemin Başbakanı” Erdoğan’ı Kaddafi’nin akıbetiyle tehdit etmişti.
Mesai ve “camia” arkadaşları bileğine kelepçe takmaktan söz ediyorlardı, kendisi de linçi uygun görüyor... Yargı kimlerin elinde oyuncak haline gelmiş, görüyorsunuz!
Daha yakıcı gerçeği hatırlatalım:
Bir din yorumuna göre davranan ve kişisel tasarruflarına Allah’ı ortak eden bu Başsavcı Vekili hakkında HSYK’ya sayısız başvuru yapıldı.
HSYK, bütün bu başvuruları sümen altı etti ve “soruşturmaya yer olmadığına” karar verdi. Adalet Bakanı’nın girişimleri de “sonuçsuz” kaldı.
Bu Başsavcı Vekili kalkmış “adalet”ten söz ediyor ve “sümen altı”cı HSYK’ya sahip çıkıyor.
Bir kez daha tekrarlayıp kapatalım: Yargı kimlerin elinde oyuncak haline gelmiş... Görüyorsunuz!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder