11.10.2014

Fas’tan Afganistan’a kadar 22 ülkenin rejimi ve sınırı değişecektir” sözü : ABD’nin “İslam’ı yeryüzünden silmekle” görevlendirilmiş “gölge ordusu


Kutsal yalanlara tarihi gerçeklerle cevaplar




ABD Başkanı Barack Obama, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada “Medeniyetler Çatışması söylemini reddediyoruz. ABD hiçbir zaman İslam’a karşı savaşmayacak” dedi. “Biz aşırılık fikrini reddediyoruz” diyen Obama, IŞİD’in anne, çocuk, dini azınlık demeden herkesi katlettiğini ve dünya kamuoyunun vicdanına şoklar yaşattığını kaydetti. Obama, “Sadece nefret ve fanatiklik yaratıyorlar. Hiçbir din böyle bir şeyi savunmaz. Bunlarla müzakere olmaz, onların anladıkları tek dil şiddettir” diye konuştu.


Obama dünyada oluşturulan Hristiyan Siyonist kutsal ittifakını inkâr ediyor. Ya da emperyalizmin rotasının değiştiğini söylüyor. Küresel sömürü düzeninin dünya ekonomisine, siyasetine, kültürüne, düşüncesine yön vermek için katliamlarını durduracağını söylüyor!


Yerkürede kan ve gözyaşının olduğu her toprak parçası Müslümanlara ait değil mi? Sömürmeyi alışkanlık haline getirip kandan beslenen, tarihi vahşet, yamyamlık, katliam, soykırım, işkence, tecavüz, yağmalama, sömürme gibi sıradan(!) eylemlerle dolu olan ABD dünyayı yönetme ve dizayn etme savaşından vaz mı geçiyor?


İslâm beldelerini birer birer işgal edilip Müslümanları kendi vatanlarında sürgüne mahkûm kılan aynı ABD değil mi?


Dünyamızın dört bir yanında ısrarla sahnelenmek istenen, uluslar üstü güçler ve bunların işbirlikçisi devletler lehine vahşi bir makyavelizmle, dünya zenginliklerinin yeniden paylaşımını meşrulaştırmaya yönelik Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” tezi kendisine merkez üs olarak “İslam”ı seçmedi mi?


Sovyet bloğu dağılıncaya kadar, bir Doğu-Batı veya NATO-Varşova çatışması etrafında yapılandırılan insanlık düşüncesi, bu defa da yeni bir sun’î düşman üreterek, dil ve kültür farklılığı üzerinde bir medeniyetler çatışması hazırlanmadı mı?


1995 yılı Nisan ayında NATO Genel Sekreteri Willy Cleas, İttifak’da gerçekleştirilen konsept değişikliğini açıklarken bu kuruluşun nasıl bir Haçlı ruhu ve misyonu taşıdığını anlatırken: “Komünizmin çöküşünden sonra yeni düşman İslam’dır” demedi mi?

Batı ülkelerinde bu yeni “düşman” tanımına uygun politik, teolojik ve sosyo-kültürel politikalar bir bir devreye sokulmaya başlanmadı mı?


Siyasi enstrümanların çeşitlemelerini menfaatleri doğrultusunda uyduruk senaryolarla istediği gibi yönlendirip, evrenselleşen hukuk normlarını, stratejik hesapları boyutu ile çerçeveleyip yeni uluslararası yapılanma sevdası ile haçlı toplumlarının özlem ve beklentilerini global bir ümit taşıyıcılığına yöneltmiyor mu?


Tarih boyunca Hakk’ın kılıcı olan Müslümanların başarıları, birliği, dirliği bâtılın uykularını kaçırmıyor mu? Yüreklerinde birikmiş tarihî kinler yok mu?


11 Eylül aslında örtülü olarak demokrasi, insan hakları gibi kavramlar ardında yürüyen gizli çatışmanın açıkça yürütülmesini ve herkesin tarafını seçmesini sağlamak için gerçekleştirilmedi mi?


İslâm’ın bir şiddet dini, Kur’an’ın savaş kitabı ve manifestosu, Hz. Peygamber’in kılıç elinden düşmeyen bir peygamber ve Müslümanların da terörizme yatkın kimseler olduğu iftiraları oluşturulmuyor mu?


Büyük süper güç olarak tüm dünya­ya, başta da Orta Doğu’ya ken­dince şekil vermek isteyen ABD bu amaçla hazırladıkları projeyi, de­mokrasi ve özgürlük sözleriyle alla­yıp pullayıp dünyaya dayatmıyor mu?


2003’te Dışiş­leri Bakanı Condeleezza Rice’ın: “Fas’tan Afganistan’a kadar 22 ülkenin rejimi ve sınırı değişecektir” sözüyle ya­sal ve insanî yolları mı kastetti, yoksa muhalif unsurları silahlandırıp meşru hükümetlerin üzeri­ne salmak, terör örgütlerini devreye sokup ülkedeki istik­rarı, huzuru ve güvenliği ortadan kaldırmayı mı kastetti?


ABD’nin “İslam’ı yeryüzünden silmekle” görevlendirilmiş “gölge ordusu” yok mu?


Irak işgalinden sonra bölgede ABD Eski Başkanı George W. Bush’un “gölge ordusu” olarak nitelendirilen birçok ülkenin ordusundan daha fazla askere ve son gelişmiş teknolojik silahlara ve helikopterlere sahip olan Blackwater ordusu, tarihte Haçlı ordularının vurucu güçlerinden olan Malta Şövalyelerinin bugün hâlâ devam eden gizli örgütlerine bağlı bir kuruluş değil mi?


İslam’a karşı savaşın Haçlı ruhu, ABD ordusunun Afgan ve Iraklı askerleri eğittiği, bu ülkelerdeki Amerikan askerleri tarafından kullanılan silahlarda İncil’deki ayetlerin numaraları şifre olarak kullanılmadı mı?


Temelinde haçlı ruhu olan NATO’nun yeni hedefi: İslam değil mi?


ABD’nin İslam’a karşı dünya savaşını başlattığı dönemlerde, Amerikan derin devletinde büyük nüfuza sahip olan isimlerden David Yerushalmi, “İyi bir Müslüman’ın olamayacağını, tüm Müslümanların aynı gerçek kötü kökenden gelen hastalıklı bir insan topluluğu olduğunu” iddia edip “Tüm Müslümanların öldürülmesi” gerektiğini söylemedi mi?


ABD; Afganistan ve Irak’ı işgallerinde, 1 milyondan fazla Müslümanı katletmedi mi?


Söz konusu savaşlarda Müslümanlar üzerinde daha önce hiç kullanılmamış, yakıcı gazlar ve kimyasal silahlar ilk kez denenmedi mi?


Felluce’de ve Ebu Gureyb’de Müslüman kitlelere tarihin hiçbir döneminde görülmemiş dehşet verici vahşetler ve işkenceler yapılmadı mı? Müslüman kadınlara tecavüz edilmedi mi?


Müslümanlar, karikatürlerde ve filmlerde şiddet imajları ile beraber lanse edilmiyor mu?


ABD egemen güç olmaya devam edecekse düşmanı İslam olmak zorundadır. Dünya jandarmalığı misyonu ile gözü kararmış bir ülke konumu ABD’yi içten içe kemirerek bitirecek inşallah. Rabb’im İslam âleminin üzerindeki ölü toprağını kaldırır inşallah.


YENİ AKİT / Burak Karen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder