7.11.2014

Mescid-i-Aksa : Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sesinden M. Akif İnan'ın "Mescid-i Aksa'yı gördüm düşümde" şiiri..



 M Akif İnan'ın Mescid-i Aksa'yı gördüm düşümde şiiri : https://www.youtube.com/watch?v=U79PusGYLfw

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde 
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu 
Varıp eşiğine alnını koydum 
Sanki bir yer altı nehr çağlıyordu

Gözlerim yollarda bekler dururum
Nerde kardeşlerim diyordu bir ses
İlk Kıblesi benim ulu Nebi’nin
Unuttu mu bunu acaba herkes

Burak dolanırdı yörelerimde
Mi’raca yol veren hız üssü idim
Bellidir kutsallığım şehir ismimden
Her yana nur saçan bir kürsü idim

Hani o günler ki binlerce mü’min
Tek yürek halinde bana koşardı
Hemşehrim nebi’ler yüzü hürmetine
Cevaba erişen dualar vardı

Şimdi kimsecikler varmaz yanıma
Mü’minde yoksunum tek ve tenhayım
Rüzgarlar silemez gözyaşlarımı
Çöllerde kayıp bir yetim vâhayım

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Götür müslümana selam diyordu
Dayanamıyorum bu ayrılığa
Kucaklasın beni İslâm diyordu

Mehmet Akif İnan


**************

Selahaddin Eyyübi’nin Kudüs Sevdası



“Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde,
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu.
Varıp eşiğine alnımı koydum,
Sanki bir yeraltı nehri kaynıyordu.”

Rahmetli yazar, şair ve kanaat önderi Mehmet Akif İnan ne güzel söylüyor. Asırlar öncesinin duyarlılığıyla hislerimize tercüman oluyor. Çünkü peygamberler şehri Kudüs, müslümanların hakimiyetinde olmadığı her döneminde olduğu gibi yine kan ağlıyor. İçimizi kanatıyor. Bağrımızı yakıyor. İlk kıblemiz, bereket şehri, adalet yurdu huzursuz ve mutsuz. Biliyorsunuz Mekke ve Medine’yle birlikte 3. Kutsal şehrimizde katliamlar hız kesmeden devam ediyor. Kudüs ve çevresi tıpkı 1.Haçlı Seferi sonrası yaşadığı 88 yıllık hüznünü yaşıyor.

Bugün olduğu gibi o dönemde de İslam alemi derin bir sessizlik ve parça pinçik haldeydi. Bununla beraber 1099 yılında Haçlılar Kudüs’e varmadan önce islam dünyası medeniyetin zirvesini yaşıyordu. Refah içerisindeydi. Bu rahatlığa ve bölünmüşlüğe rağmen haçlı saldırılarına karşılık vermekten korkmadı.

Ancak şu da bir gerçekki onları bir araya getiren, aynı hedefe kitleyen bir kahramanları vardı. Kudüs’ü tekrar fetheden ve bütün dinlere burada yaşama fırsatı veren örnek bir şahsiyet ve asil bir kumandanları vardı. Öyle bir şahsiyetki her yönüyle örnek bir müslüman, ilime saygılı bir alim. Mütavazılığı düstur edinen takva sahibi bir komutan. Amacı yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak olan ismiyle günümüzde dahi mazlumların yolunu aydınlatan bir meşale. Evet onların inancın ve zaferin timsali Selahaddin Eyyübi’leri vardı.

Bu abide şahsiyetin hakkını verebilmek için tanımak yetmez anlamak lazım. Çünkü o öyle bir içli liderdi ki, 2 günde 40 bin müslümanın katledildiği 1.Haçlı işgaline, Süleymaniye tapınağı’nda akıtılan müslüman kan seviyesinin diz boyunu aştığı, insanların kol ve bacaklarından sokakta yürüyemediği Haçlı katliamını yüreğinde hissediyordu. Yaşı 18 olmasına rağmen hiç unutmuyor, acısını içinde büyütüyordu. Nasıl unutsun öyle bir manzaraki; barbar Haçlı ordusu “yaptıklarımızı anlatsak inanmazsınız” diyerek kendi halklarını bile dehşete düşürüyorlardı. Güçlü olduklarında neler yapabileceklerini bütün dünyaya bir kere daha ispatlıyorlardı. Bu durum büyük bir gaflet içerisinde olan İslam camiasında da biraz ses getirmişti. Ama parçalanmış müslümanların harekete geçmesi zor görünüyordu. İşte tam bu atmosferde uykusundan tam anlamıyla uyanan hatta uyku uyuyamayan Selahaddin Eyyübi zafer yeminleri ediyordu. Hiç gülmüyordu. Sürekli plan yapıyordu. Kafasında kaleler, surlar inşa ediyordu.

Çok farklıydı; çünkü bir hesabı vardı, bir ideali vardı. Azalmayan bir zafer coşkusu, imanla dolu bir kalbi vardı. Peygamber emaneti ilk kıblemizin bulunduğu topraklarda, Hz. Ömer’in emaneti bir kentte Haçlıların dolaşmakta olmasını içine sindiremiyordu. O ilk kıbleyi ve Peygamberimizin mirac’a yükseldiği yerin işgal altında olmasını kabullenmiyordu. Çocuğunu kaybetmiş bir ana gibi oradan oraya koşturuyor, müslümanları cihata çağırıyordu. Gözünün pınarları hiç kurumuyordu. Kendini sürekli kurtarılmasında sorumlu hissediyor, aklına kutsal emanet şehir geliyor ve sürekli gözyaşı döküyordu.

Üzüntüsünün nedenini soranlara “Kudüs ve Mescid’i Aksa Haçlıların işgalinde olduğu müddetçe ben nasıl olurda gülebilirim, istediğim gibi rahat yemek yiyebilirim ve hele nasıl gözüme uyku girebilir” diyordu.

Sadece gençliğini değil ömrünü Kudüs ve müslümanlar için çalışarak geçirdi. Azmiyle duyarlılığın, kahramanlığın ve mücadelenin timsali oldu. Çalışkan ve disipli idi. Kudüs aşkıyla hiç uyumadan çalışıyordu. Genç yaşta vezir oldu. Çok başarılıydı, iyi bir asker ve komutandı. Kısa sürede adalet anlayışı ve şöhreti Kuzey Afirika’yı Trablus’u, Yemen’i aştı. Adına hutbeler okunmaya başladı. Bütün bunları barbarlığıyla, katliamlarıyla değil cesareti ve merhametiyle başarıyordu. Parçalanmış müslüman güçleri bir araya getirdi. Asaleti, cesareti ve kudretiyle kısa zamanda bütün islam coğrafyasında ün saldı. Hristiyanların günümüzde dahi adını duyduğunda ürktüğü bir isim haline geldi.

Ve sonunda beklediği gün geldi. Artık her şey tamamdı, bütün dünyaya hak dinin gücünü göstermenin zamanı gelmişti. Kendisi gibi şartlar da hazırdı, son kez duasını etti. Ardından ağır ağır hazırlandı, ordusunu toparladı, stratejisini belirledi ve ilk kıblenin yolunu tuttu. 1187’de Haçlıların önüne dikildi ve Hz. Ömer edasıyla “Benim Kudüs’e saygım sonsuzdur, mallarınızı, topraklarınızı sizlere başka şekilde telafi edeceğime söz veriyorum.” diyerek kan dökülmesin istedi. Bu talebi önce kabul edilmese de kısa süre sonra imanını, gücünü ve azmini gören Haçlılar şehrin anahtarını muzaffer komutana teslim ettiler. Mağlubiyeti kabul ettiler. Hak yine batılı cesaret ve imanla yenmişti. Hoşgörülü komutan daha kente girmeden barbarlığa alışkın olan Haçlıları şaşkınlığa uğrattı. Daha öncesinde kadınları ve çocukları dahi öldürerek şehre giren Haçlılara bir şey yapmadı. Kimsenin malına, canına ve ırzına dokunmadı. Şehri rahatça terk etmelerinin teminini sağladı.

Bu zafer çok önemliydi. Çünkü Müslümanlar, Haçlıların doğu sahiline gelişinden bu yana böyle bir zafer kazanmamıştı. Bu zafer mücahit komutan Selahattin Eyyübi’ye nasip oldu. Ordusu’yla Kudüs’e girdiği gün aynı zamanda Hz. Muhammed (S.A.V)’in Mekke’den Kudüs’e mücizevi çekilde götürüldüğü, müjdeler aldığı Mirac’ın yıldönümüydü. Bu galibiyetle Kudüs ait olduğu yere İslam’a döndürülmüştü. Muzaffer komutan ilk olarak sevinç gözyaşlarıyla Mescidi Aksa’ya geldi. Haçlılarca tahrip edilen Mescidi Aksa’yı kendi elleriyle süpürdü, gülyağıyla yıkadı. Artık Kubbetü’s Sahra’daki haç indirilmiş, 88 yıldır duyulmayan ezan sesi tekrar şehri nurlandırmıştı. Mescidi Aksa’da ik Cuma namazı kılınmış, şehirde müslümanların hakimiyetinde 8 asır sürecek olan barış dönemi başlamıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder