4.12.2014

EY HARCAN TOPLUMUUN MUTLU KÖLELERİ HARCA HARCA… :Güzel ülkemin insanları Üretmiyoruz… Sınırsızca kuralsızca-hatta akılsızca- harcayın, tüketin” buyruğunu insanlığa dayatıp, kendisi içinde “kuralsızca, ahlaksızca, acımasızca üret, sat .üretmeden satın al esasına sarılan ekonomik düzendeki toplumlar .




Bazılarına göre İslam, insanlığa mal biriktirmemeyi ve israftan sakınmayı (bana göre emreder) verir. Aynı zamanda adalet kavramını sadece mahkeme koridorlarında aramaz ve tesis etmeye kalkmaz, adalet kavramını hayatın her alanında tesis etmeyi esas alır. Durum bu minval üzere olunca da insan ile madde ilişkisi de adalet muvacehesindedir.

Çerçevesi net olarak çizilmiş bu alanda insan nefsani yönelimlerine ve bu yönelişin getireceği zulme asla müsaade edilmez. İslam; insan olmanın getirdiği doyumsuzluğun, insanlık için bir sömürü ve zulm düzenine dönüşmesine neden olacak sorumsuz ve sonsuz harcama ile tüketime set çekmiştir. İslam’da harcamanın ölçütü ihtiyaç hali kabul edilirken, bunun ötesindeki mal edinmeyi (kenz) ve yersiz tüketimi (israf) ahiret yurdunda cezalandırılmayı gerektirecek bir suç olarak tanımlanmıştır.
Temel sorun; Müslüman olarak insan-eşya ilişkisini bilen bir toplumun bilginin en kolay ve ucuz olduğu bu çağda zihninin ve yaşamının esir alınmışlığıdır.

Burada uzun bir “kapitalizm” analizine gerek bırakmayacak bir şekilde özetleme yapmak istersek sanırım en uygun ifade “sınırsızca kuralsızca-hatta akılsızca- HARCAYIN, TÜKETİN” buyruğunu insanlığa dayatıp, kendisi içinde “kuralsızca, ahlaksızca, acımasızca ÜRET, SAT” esasına sarılan ekonomik düzen diyebiliriz.

Yukarıdaki İslami prensiplerle buradaki kapitalizmin esaslarının ne kadar taban tabana zıt olduğunu net bir şekilde görebiliyoruz. Böylesine net karşıtlık içerisinde İslamla Kapitalizmin modern dönemlerde (özellikle de zamanımızda ) cem edilmesi, daha doğrusu Müslüman toplumların bu derin paradoksa rağmen kapitalist ekonomik sistemlere entegre (esir) edilmesi kabul edilemez bir durumdur.

Eski küresel kurguda dünya coğrafyasında değişik ülkelerde oligarşiler eliyle sistemleri kontrol altında tutan güçler özellikle son on yıldan bu yana dar oligarkların yaptığı harcamaları-tüketimi yetersiz görerek göreceli demokrasi ve refahı tabana yaymak siyasetini uygulamaktadırlar. Daha büyük tüketim ve kazanç için… Bu dönüşüm, her ne kadar demokrasi, kitlelerin yönetime katılması ve özgürlüklerin genişletilmesi gibi görünse de aslında küresel güçlerin oligarkların ötesinde halklara nüfuz etmesine yönelik kompleks bir projenin uygulanmasıdır.


Bu projede daha geniş , daha sorunsuz , daha yakın,daha doyumsuz bir pazarla beraber küresel kurgu sahiplerinin teknoloji ve mallarıyla birlikte kültür ve anlayışına şekil verdikleri geniş kitleler kurulacak sistemin merkezini oluşturmakta. Oligarklar üzerinden kendi iktidarını kolayca devam ettiren küresel kurgu şimdi daha zor olanı tercih ederek -iyi ambalajlanmış- daha kalıcı ve köklü bir projeyi yürütmekte.

Önceki dönemde Oligarklar eliyle küresel kurguya köleleştirilen halklar yeni dönemde (demokrasi-özgürlük söylemleriyle v.s.) kendi rızalarıyla bu kurguya kullaştırılmaktalar. Kölelikteki zorlamalar ortadan kalkmış yerine rızanın esas olduğu kulluk sistemi getirilmektedir.

Yeni dünya, herkesin alabildiğine tükettiği ama herkesin üretemediği (üretim alanlarında parselasyonların yapıldığı) bir dünya olacak. Yeni dünya, sömürünün zora dayalı olmaktan çıktığı gönüllü bir şekle dönüştüğü bir dünya olacak. Yeni dünya, tüketerek ve teslim olarak mutluluğa erenlerin çoğaldığı sağır kitlelerin dünyası olurken, her inanış ve düşünüşün iri gövdelerine rağmen güçsüz kaldığı bir dünya olacak. Bütün inanış ve erdemlerin sureti hak görünen hayaletler tarafından devşirilip küresel sisteme eklemlendiği bir dünya olacak.

En erdemli en onurlu duruş ve haykırışlar sağır duvarlarda kaybolup gidecek, eskiden zorbalığın boğduğu adalet ve özgürlük mücadelesi, kitlelerin sağırlığında daha hayat bulamadan kaybolacak

“HARCAAA…” buyruğunu komut edinip tüketeceğiz üretim tekellerinin süslü oyuncaklarını… onlara hizmet ederek kazanmaya çalışacağız ve sonra verdikleri üç kuruşu da gidip yeniden avuçlarına koyacağız… üretmeyeceğiz- üretemeyeceğiz ancak onların zahmet buyurmadıkları yeterince para kazanamadıkları alanlarda varolacağız.

Bizleri, isyancı bir köle olmaktan çıkarıp mutlu kulluğa terfi ettirecekler…

Ülkem… Güzel ülkemin insanları

Üretmiyoruz…


Sofradaki kuru fasulye Çin’den, içine koyduğumuz et Avrupa’dan, yağ hammaddesi Ukrayna-Rusya’dan, pişirmek için kullandığımız gaz Rusya’dan, ateşi yakmak için kullandığımız çakmak Çin’den, tencere, çatal-kaşık paslanmaz çeliği Avrupa’dan

Yukarıda da göreceğimiz gibi tarımsal üretimimiz yeterli değil, hayvancılığımız iflas etmiş, enerjide dışa bağımlıyız ileri teknoloji dersen hak getire…

Kısaca üretmiyoruz, tüketiyoruz…

Verilen “HARCAAA…” buyruğuna uyup harcıyoruz… daha doğrusu harcanıyoruz…


Üretmeyen, kritik kaynaklarını kullanamayan, kritik alanlarda altyapısı olmayan bir ekonomi nasıl olur da gerçek adaleti, özgürlüğü, istikrarı ve bağımsızlığı getirebilir veya koruyabilir. Eğer bunlar yoksa yaşananlar ancak ve ancak illüzyon olabilir.

50 yıldır model olarak bu topraklara dayatılan kutsal idealimız AB aslında kendi içinde sömürü düzenini kurmuş bir yapıdır.

Seyahatlerde çok açık bir şekilde AB’nin içinde bir sömürü düzeni olduğu , AB’nin kendi içerisinde bütün Doğu Avrupa’nın stratejik-karlı kurum ve kaynaklarını ele geçirdiğini, bu ülkelerin Batı Avrupa’nın ürünlerini tüketen, üretimden ve ülke yönetimine hakim olmaktan uzak yığınlara dönüştürdüğünü görmek şaşırtıcı bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır. Türkiye böyle bir organizasyonun içerisinde ancak kalan kaynakları sömürülen kalabalık bir pazar olarak yer alabilir. Başka türlüsü düşünülemez…

Netice olarak, “HARCAA… TÜKETT…” buyruğu sadece maddi varlığımızı ele geçiren süreci tetiklemiyor. 

Beraberinde getirdiği yaşam anlayışını bizim anlayış ve değerlerimizin yerine inşaa ediyor. Bu buyruğa esir oldukça kendimiz olmaktan uzaklaşıyoruz, bir nevi harcayalım derken harcanıyoruz…


Dünyadaki pek çok tüketim malzemesini ve diğer malları sistematik gizli örgüt ağına sahip bir elitler grubu kontrol etmektedir.

Bu elitler grubu tüm dünyaya yayılmışlar ve pek çok kilit noktayı bilinçli ve planlı bir biçimde işgal etmişlerdir.

Artık dünyayı yöneten bir Büyük Ağabey vardır ve bu Büyük Ağabey bahsedilen elitlerin oluşturduğu gizli bir ağdır;


Bu ağın tarihsel mistik bir geçmişi de vardır! Büyük Ağabey örgütünün üye şayisi 8-10 bini asmaz, ama savaşların çıkmasından dünyadaki para hareketlerine, uyuşturucu trafiği ve kara paradan ülkelerin çökertilmesine, hükümetlerin değiştirilip, ülkelerin parçalanmasına kadar (Rusya ve Yugoslavya örneği) bu elitler grubu ve Büyük Ağabey etkilidir.

Yeni Dünya Düzeni, arkasında masonik gizli örgütlenmelerin olduğu bir uluslararası ağın ve Council on Foreign Relations (Diş ilişkiler konseyi), Trilateral Komisyon ve Bilderberg isimli örgütlerin planlayıp, dünyaya dayattığı kayıtsız şartsız emperyalist bir sömürü sistemidir.

Yeni Dünya Düzeni ve bu örgütler neden tehlikelidirler?

Yeni Dünya Düzeninin amaçlari ve tehlikeleri hakkinda tonlarca kitap yazilmis, globalizasyonun insanliga sunacagi acimasiz gerçekler hakkinda yüzlerce konferans verilmistir. Fakat bahsedilen gizli örgütlerin ve CFR, Bilderberg ve Trilateral Komisyonun tehlikeleri hakkinda yazilan kitaplar bir avuçtur. Çünkü bu örgütler hakkinda bilgiye ulasmak çok zordur. Bu örgütlere üye olan kisiler istihbarat örgütlerinin, silahli kuvvetlerin, NATOnun veya Savunma Bakanliklarinin, bankalarin, dev tröstlerin en tepesindeki insanlardir. Nazilerden pek de farklı olmayan bu insanlarin gerçek yüzlerini daha iyi anlayabilmek, ancak onlarin dünya insanligi üzerinde oynadiklari rolü sergileyerek mümkün olabilir.

Bu örgütler tehlikelidirler?


Savaslari onlar çikarirlar. Ne kadar sürecegine onlar karar verirler, kimlerin katilacagina ve hangi sinirlarin çizilecegine onlar karar verirler (Su anda içine girmekte oldugumuz savasta olduğu gibi). Birinci Dünya Savasinin çikmasinda J. P. Morgan ve Rockefellerin büyük etkileri olduğu ve savas sonunda da inanilmaz kârlar elde ettikleri bilinmektedir (Marrs 2000). Ayrıca 2. Dünya Savasinin basinda (Hitlerin yükselisinde de) Rockefeller grubunun Hitlere yaptığı yardimlar bilinmektedir. Rockefellerlar, bu Büyük Agabeyin, CFR veya Skulls and Bones Societynin merkezindedirler.

Parayi kayitsiz sartsiz onlar kontrol ederler. ABDdeki Merkez Bankasindan tutun, diğer uluslardaki merkez bankalarina kadar tüm temel bankalarin kilit noktalarini onlar kontrol ederler. Iskonto oranlarini, para teminini, altin stoklarini ve altin fiyatlarini, borsa fiyatlarini onlar ellerinde tutarlar ve kontrol ederler. Dünyada akmakta olan tüm kara para bu örgütlerin kontrolündedir.

Hükümetleri onlar kontrol ederler.
Pek çok ülkede kimin basbakan, kimin vali veya kimin yönetici konumuna gelecegini onlar kontrol
ederler. Gerekirse hükümetleri yikarlar, yerine yenisini kurarlar, islerine gelmezse onu da yikarlar ve bunu kimsenin ruhu duymadan
yaparlar. Medya bu gerçeklerden bahsedemez.

Medya ve bilgiyi onlar kontrol ederler. Temel pek çok medya kuruluslarini onlar kontrol ederler. Beyin yikama yöntemleri ve medyayi yönlendirme yöntemleri korkunçtur. Onlarin izni olmadan büyük medyaya yayin yapmaniz mümkün değildir.

Ücretleri, vergileri maaslari onlar kontrol ederler. Emeginize net olarak hakimdirler. Tüm ücretleri, endüstrilerdeki maaslari, isçi maaslarini onlar kontrol ederler.

Mafyayi onlar kontrol ederler. Detaya girmeye gerek yok, çünkü zaten kendileri mafyadir. diğer mafya örgütlenmelerini onlar kontrol ederler.

Bilimi ve teknolojiyi onlar kontrol ederler. Bilimi ve teknolojiyi çok kilit noktalardaki ögretim görevlileri veya çok kilit noktalardaki sirket görevlileri sayesinde onlar kontrol ederler.

Istihbarat örgütlerini ve ordulari onlar kontrol ederler. ABDdeki hemen her istihbarat örgütünün üst düzey görevlisi veya ileri geleni ya bahsedilen gizli örgütlerin üyesidir, ya da CFR, Trilateral Komisyon veya Bilderberg üyesidir. Avrupa ve Japonyadaki istihbarat
örgütlerinde de bu kisiler çok etkilidir. Türkiye'de ise son 50 yildir yönetici konumuna gelmis pek çok kisi ya Trilateral Komisyon veya  Bilderberg üyesidir.

Su unutulmamalidir: Bu örgütlerin güçleri, nitelikleri ve üyeleri ortaya çikarildiktan sonra kesinlikle alt edilebilirler.

Bu örgütleri böylesine siralamak onlarin yenilmez olduklari vurgulamak amaciyla degil, aksine onlarin iç yapilarini ortaya koymak ve alt edilebileceklerini vurgulamak amaciyla yapilmaktadir.


Medyayı kontrol eden beyinleri kontrol eder.

Beyinleri kontrol eden ise,

Toplumları kontrol eder !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder