30.12.2014

DEVLETE VE MİLLETE BİR DARBE GİRİŞİMİNİN AYRINTILARI OKU ÖĞREN : 2012 yılının 7 Şubat günü Uçurumdan dönen DARBE




Saatler 16.30’u gösteriyor.
Başbakan Erdoğan İstanbul’da makam arabasına binmiş, herşeyden habersiz bıçak altına yatacağı hastaneye gidiyor.
Aradan 25 dakika geçiyor. Saatler 16.55, yani resmi mesai saatinin bitimine 5 dakika var. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın telefonu çalıyor.

Arayan kişi, Savcı Sedrettin Sarıkay’nın Oslo görüşmeleriyle ilgili ifadesine başvurulmak üzere kendisini savcılığa beklediğini söylüyor.

Ancak mesele bundan ibaret değil…
Bir süre sonra Hakan Fidan’ın evinin civarı polis kaynamaya başlıyor. Anlayacağınız ifade vermeye hemen gitmezse polis evini basacak, MİT Müsteşarı’nı azılı bir terörist gibi kelepçeleyerek savcıya götürecek.

Fidan o sırada ne yapacağını, kime ulaşacağını ve bilgi aktaracağını araştırıyor.

Plana göre Erdoğan 17.00’da ameliyata girmiş olacağı için onu arasa da ulaşamayacağını düşünüyor ve aklına gelen ilk ismi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü arıyor.

Gül konuşma sonunda ifade vermesinde bir sakınca olmayacağını belirtiyor. Saatler 17.30’u gösterdiğinde Fidan Erdoğan’ın en yakınındaki isimlerden birini arıyor.
“Sedrettin Sarıkaya isimli Savcı beni ifadeye çağırdı ve evin etrafını sarmışlar. Gitmezsem eve operasyon yapacaklar. Ben ifade vermeye gideceğim ancak Başbakan ameliyattan çıkar çıkmaz kendisine durumu iletin” diyor.

O an, inanılmaz birşey oluyor!
Hastanede bıçak altında olması gereken Erdoğan’ın hastaneye henüz gitmediği ortaya çıkıyor.

Nasıl mı?
Anlatayım…
Hastaneye gitmik için yola çıkan Başbakan’ın konvoyu bir süre sonra güzergah değiştiriyor. Arka koltukta oturan Erdoğan öndeki korumasına, “Şu ara sokakta bir aileye sözüm vardı evlerine gideceğime dair. Bekleyen doktorlar özel ekip, hastane özel hastane. Bir saat bekleseler de olur. Çek şu evin önüne” diye talimat veriyor.

Henüz o evdeyken, Fidan’ın telefonda anlattıkları kulağına fısıldanıyor Erdoğan’ın. “Sakın teslim olma, sakın kapıyı açma” diye talimat veriyor ve ayaklanıyor.


 Hastaneye gitmek için yola çıkan konvoy birkez daha güzergah değiştiriyor. Yarım saat sonra Başbakanlık uçağı Erdoğan’ın talimatıyla Ankara’ya uçuyor.

Ancak Erdoğan daha Ankara’ya gitmeden bu kez Hakan Fidan’ın evinin etrafını özel harekat timleri sarıyor. Birkaç dakika içinde de, “O polisler oradan çekilmezse vur emrini uygulayın” talimatı geliyor.

Cumhuriyet tarihinin en dehşet verici operasyonunu gerçekleştirmek üzere olan polisler, bu emir üzerine apar topar geri çekiliyor.

Neden “Cumhuriyet tarihinin en dehşet verici operasyonu” dediğimi merak ediyorsunuz değil mi?
Onu da anlatayım…

Hani Erdoğan Sezai Karakoç’un bir şiirini okumuştu ya.
“Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır. Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır” diyordu o şiirde…

İşte o kaderin üstündeki kader orada ortaya çıkıyor. Göklerden gelen kararın son karar olduğu orada ortaya çıkıyor.

Erdoğan o gün söz verdiği o ailenin evine gitmese, Hakan Fidan kendisine ulaşamayacak ve cebren de olsa savcının karşısına götürülecekti. Önceden hazırlanan belgeye göre Hakan Fidan’a, “Talimatları Başbakan’dan aldım” dedirtilecekti.

Ve en korkunç olanı…
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ameliyat sonrası bir eli yatağa kelepçeli olarak uyanacaktı. O uyanmadan fotoğrafları tüm medyaya servis edilecek, “Başbakan Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan vatana ihanet suçundan gözaltına alındı ve tutuklandı” haberleri dalga dalga yayılacaktı.

17 Eylül 1961 yılında Menderes’i yatağına kelepçeleyerek başına iki asker diken zihniyet, 53 yıl sonra aynı sahneyi Türkiye’ye bu kez Erdoğan üzerinden yaşatacaktı. İki askerin yerinde iki polis, Menderes’in yerinde ise Erdoğan olacaktı.
Erdoğan’ın 7 Şubat krizinden sonra hemen her yerde, “Bunların amacı bana ulaşmaktı” demesinin nedeni işte bu.

Bu söz laf olsun diye söylenen bir söz değil. Çünkü bu korkunç planın tüm ayrıntıları devletin kayıtlarında şu anda mevcut! paralel yapıya yönelik yapılan operasyonlar bu belgeler ışığında yapılıyor.

Süleyman Özışık


 Hakan Fidan'ı gözaltına almak için 
çıkışlar tutulmuştu



7 Şubat MİT operasyonunu beyazperdeye aktaran gazeteci Avni Özgürel: "Paralel yapı kendi MİT Müsteşarını getirecekti. Başarılı olamayınca ipler koptu. AK Parti tabanı 10 Ağustos seçimlerine kadar sürprizlere karşı uyanık olmalı."
7 Şubat 2012 günü Türkiye tarihinde ilk kez görevi başında bir MİT Müsteşarı ifadeye çağırıldı. Paralel yargının siyasete ilk müdahalesi olarak tarihe geçen bu önemli gün, 17 Aralık ve 25 Aralık polis-yargı darbesinin de habercisiydi.
Bu konu hakkında birçok şey yazıldı çizildi. Bu darbe girişimi bir siyasi sinema projesi ile beyazperdeye aktarılıyor. Senaryosunu ve yapımcılığını gazeteci Avni Özgürel'in üstlendiği "Darbe" filmi sonbaharda izleyici ile buluşacak.



Avni Özgürel ile "Darbe" filmini, paralel yargı ile mücadeleyi ve Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini konuştuk.
-7 Şubat MİT operasyonunu anlattığınız "Darbe" filmi gerçek bir hikaye mi yoksa kurguya da yer verdiniz mi?
Filmin tamamı gerçeklere dayanıyor. Bu tür filmlerin başında "Bu filmde yeralan olaylar ve kişilerin gerçek hayatla ilgisi yoktur" denilir. Filmimizde ise tamamen gerçek bir Başbakan ve MİT Müşteşarı var. İnsanların bilmediği bir 7 Şubat yaşandı. O gün ne yaşandığını kimse bilmiyor.
FİDAN'I TUTUKLAMAK İÇİN HAVAALANLARINDA BEKLEDİLER
-7 Şubat 2012 tarihinde ne oldu? Filmde o tarihi günü nasıl anlattınız?
7 Şubat MİT operasyonu Başbakan'ı paralel yapıya karşı harekete geçiren önemli bir olaydır. Bir gün Tayyip Erdoğan'ı MİT Müsteşarı aradı "Savcı beni ifadeye çağırıyor" dedi. Bu Cumhuriyet tarihinde MİT Müsteşarının suçlu sıfatıyla ifadeye çağrıldığı ilk çağrıdır. Hem de Cuma günü mesainin bitmesine 5 dakika kala yapıldı bu çağrı. Bu tutuklanacağınıza işarettir. Başbakan kendi makam arabasını göndererek MİT Müsteşarını aldırdı. Hem de polis kuşatması altında. Havaalanlarında Hakan Fidan'ı gözaltına almak için VİP çıkışlar tutulmuştu. İstanbul'daki MİT binası terörle mücadele ekipleri tarafından kuşatılmıştı. MİT Müsteşarı bordo berelilere vur emri verdi. Bunun gibi birçok ayrıntı bugün hiç bilinmiyor ya da hatırlanmıyor.
-Korkunç bir senaryodan bahsediyorsunuz. Böylesine bir çılgınlık nasıl yapılabilir?
Öylesine kendilerini güçlü hissediyorlardı ki. Paralel yapının güç zehirlenmesi budur işte. Kontrol edemeyecekleri hiçbir şeyin olmadığını düşündüler. Genelkurmay Başkanı'nı tutukladıktan sonra MİT Müsteşarı kim oluyor diye düşündü bu irade. Bu yapı kime elimi uzatsam kapar alırım diye düşündü. Planı da Başbakan ameliyat olacağı güne göre ayarladılar.
-Paralel yapı neden Hakan Fidan'ı hedef aldı?
Eski MİT Müsteşarı görevden ayrılırken paralel yapı bir çoktan o makama bir MİT Müsteşarı hazırlamış.
DİNLEME MERKEZİ MİT'E VERİLİNCE PARALEL İLE İPLER KOPTU
-Hakan Fidan'ın yerine kimi düşünüyorlardı?
İsim belli ama açıklamak istemiyorum. Ankara Gölbaşı'nda bu coğrafyada her dinleme teknolojisinin bulunduğu dev bir tesis kuruldu. Doğu Avrupa'dan Moskova'ya, Tahran'dan Bağdat'a kadar telsiz, cep telefonu her iletişim aracının dinlenebileceği bir teknolojiye sahip bir tesisti. Paralel yapı bu dinleme tesisinin Emniyette kalmasını istedi. Başbakan Erdoğan bu tesisi MİT'e vermesinden sonra ipler tamamen koptu.
-Filmin sonunda kim kazanıyor?
Film gerçek hayattan alındığı için operasyoncular değil Türkiye kazanıyor.
-7 Şubat darbesi başarılı olsaydı filminizin senaryosu nasıl değişirdi?
Hakan Fidan tutuklanacaktı. Tayyip Erdoğan hakkında soruşturma açılmış olacaktı. Bakanlar gözaltına alınacaktı. Ülkede kaos hakim olacaktı. Yeni bir vesayet sistemi kurulacaktı. Hatta AK Parti'nin Genel Başkanı bile belirlenmiş olacaktı.
ERDOĞAN'IN YERİNE GEÇECEK BAŞBAKAN'I BİLE BELİRLEDİLER
-AK Parti'ye yeni Genel Başkan belirleyecek kadar ayrıntılı düşünülmüş müdür?
Tabi düşünmüşlerdir. "Dönemin Başbakanı" şeklinde iddianame hazırladıklarına göre bir de "mevcut Başbakanı" da mutlaka belirlemişlerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder