Rotterdam İslam
Üniversitesi rektörü, Osmanlı Araştırmaları Vakfı mütevelli heyeti
başkanı Prof. Dr. Ahmet Akgündüz sosyal medya hesabından çok
tartışılacak bu açıklamaları yaptı;
Bugünlerde Mustafa
Kemal’in serveti ve bunun kaynakları açıklanıyor. Çok tartışma konusu olan
Yahudiliği konusunda Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin
neşredilmemiş SIRR-I İNNA A’TAYNA adlı eserinde, ilgi çekici
tesbitler var. Açıkça Mustafa Kemal’in Yahudi olduğu aktarılıyor. Bu Risale
Eskişehir Mahkemesinde gündeme gelmiş ve ancak Bediüzzaman beraat eylemiştir.
Ceza başka sebeplerle verilmiştir.
Sırr-ı İnna A’taynada
geçen bölüm şöyle ;“Ma’lum büyüğe karşı birden hiddete geldi ve def’aten
yazıldı:
Ey mülhidler, münafıklar
ve ahmaklar!
Benim cesedimi
paramparça etseniz de hakkı söylemekten vazgeçmeyeceğim. Eğer mümkün olsa bütün
Şark’a ve Garb’a dinletecek dere-cede şöyle haykıracağım: Bu Kur’an haktır; bu
Furkan sadıktır. Bu Kur’an Allah kelamıdır, onda hiçbir şüphe yoktur. Hz.
Muhammed Allah’ın resulüdür; bunda şek edilemez. Onun Şeri’atı Allah’ın
vahyidir; mutlak adalettir ve asla zulüm değildir.
Ey Ladini olan mülhidler
ve inkarcılar!
Dine Arş’ı titretecek
kadar zulm ettiniz. Akibetini-zi bekleyiniz. Sizin de sonunuz gelecek. Yakinim
var ki, büyük bir kıvranış ve kahr ile gebereceksiniz. Ölüm döşeğinizden Arş’ın
sahibi olan Allah perçemlerinizden yakalayarak sizleri cezalandıracaktır.
Ağlama ve eyvah sesleriniz arasında Cehennemin sakar denilen ateşlerine
atılacaksınız; sizleri acıdan titrecek olan zakkum meyvesini yiyeceksiniz;
Kur’an’ın gıslin tabir ettiği bağırsaklarınızı parçalayacak olan cehennem içeceğini
içeceksiniz. Azabınız ebedidir.
Siz bize mürteci
diyorsunuz; biz de size mürtedler adını veriyoruz. Sizler kafirlerin en habisi
ve vahşi hayvanlardan da vahşisiniz.
İsmine layık olmayan reisiniz,
deccal ve süfyandır; zındıkanın reisidir; vahşi eşeklerden daha eşektir;
Yahudilerin en adilerindendir; zalimlerin en zalimidir.”
Said Nursi
———
Mustafa Kemal’in 30
Eylül 1911’de Kudüs Kamenitz Oteli’nde Yahudi Eliezer Ben Yehuda’nın oğlu
Itamar Ben-Avi ile sohbeti:
-Mustafa Kemal: “SABETAY SEVİ’nin soyundan geliyorum. Kendisine hayranım.
Keşke bu dünyadaki bütün Yahudiler onun mesihliği altında birleşse..”
Hatta daha ötesi var:
Bediüzzaman hayatta iken
bazı Nur Talebeleri, Zındıka Komitesinin reisi olarak kabul ettikleri Mustafa
Kemal’e Atatürk ünvanının verilmesine de karşı çıkmakta ve bu yüzden
Bediüzzaman ve Nur Talebeleri hakkında çıkarılan Kararnameye itiraz
etmektedirler:
Yine kararnamenin aynı
sahifesinde, Said Nursi’nin mahkumiyetinin bir sebebi olarak yazmışlar ki:
“Bütün ömrünü Türk
vatanının dahili ve harici türlü tecavüzlerden kurtulmasına hasr-ı vakfeden,
Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi ve Türk istikbal ve istiklalinin sadık ve
fedakar hadimi olan Atatürk’ü Süfyan ve İslam Deccalı, tagut, dalalet zındıka
komitesinin firavunmeş-reb reisi, ehl-i dalaletin dehşetli şahsiyeti diye
vasıflandırmak ve bu suretle her Türk’ün kalbinde kökleşen Atatürk’ün sevgisini
gönlünden sarsarak ve ona alet olan has adamlarına münafık, mülhid demesi büyük
bir suçtur diye mahkum ediyoruz.”
Cevab: Yine Nur’un hapse girmiş bir kısım talebeleri diyorlar
ki: Bu vatan ve milletin is-tikbalini ve istiklalini mahveden onun icraatı
olduğuna bir delil şudur: Bu vatandaki milletin 1000 seneden beri Hristiyanın
dehşetli umum devletlerine karşı 350 milyon ma’nevi ihtiyat kuvveti hükmünde
olan alem-i İslam bütün ruh u canıyla bu vatandaki millete uhuvveti ve irtibatı
ve düşmanın bu vatana hücumu vaktinde o muazzam ma’nevi ordu ağlaması ve itiraz
etmesi içindir ki; 70-80 bir zaman 120 milyon Osmanlı Devleti o dindar
raiyetiyle 400 milyon Hristiyan devletlerine karşı istiklalini, istikbalini
muhafaza ediyordu. İşte o reis, bu ihtiyat kuvveti bu vatan ve milletin
aleyhine çevirmesi ve bir cihette istiklalini, istikbalini mahvettiği halde;
nasıl istiklal ve istikbalini muhafaza ediyor ve kurtarmış denilebilir?
Hem Bağdad’dan ta Hind’e
ve Mısır’dan Cezayir’den ta Endülüs’e ve Yemen’den ta Ha-beşistan’a kadar adeta
iki Avrupa kıtası kadar Osmanlı hakimiyeti ve Türk milletinin amiriyeti
tahtında iken, 40 seneden beri o reis ve onun gibi dinsizliği dindarlara tercih
edenler, 70 mil-yon Arab’ı elinden çıkardığı gibi, en mukaddes şeylerini dahi
rüşvet verdirmeğe ve istibdad-ı mutlak ve rüşvet-i mutlaka ile ancak bir
muvakkat idareye mecbur eden ve bu biçare masum ve mazlum ve dindar ve mücahid
milletin hem istikbalini hem istiklalini dehşetli ve çok acınacak bir vaziyete
sokan ve hakiki Türk hamiyetçiler ve vatanperverler ve dindar mütefekkirle-rinin
kalblerinde sevgisi kökleşmemiş olduğu halde;
Said o sevgiyi
çıkarmasıyla suçludur, mahkum olur demeleri; ne kadar haktan, hakikattan,
insaftan, vicdandan uzak olduğunu her vicdan sahibi anlar. Ve 20 ay hem
tecrid-i mutlakta hapis, hem 2 sene göz hapsi altında mahkum etmek, dünyada hiç
emsali vuku’ bulmamış zalimane bir muameledir.
Acibdir ki; savcı müddei iftiralı ittihamnamesinde en ziyade
iliştiği ve Said’in ittihamına medar yaptığı, Siracünnur’un ahirindeki Beşinci
Şu’a’ın mes’elelerinde Said demiş ki: Başa şapka koymağa cebreden Süfyan öyle
dehşetli istibdadla hareket eder ki, bir cani yüzünden yüz köyü harab eder..
bir asi yüzünden binler masumu mahveder dediği fıkra için Said’in
mahkumi-yetine pek musırrane çalışıp demiş ki: Atatürk’ü tahkir edip,
inkılablar aleyhindedir.
Cevab: Yine o cevab veren Nur şakirdlerinden Abdürrezzak namında
birisi diyor ki: İşte o davanın doğruluğuna delalet eden yüzer emareden tek bir
emaresi, 1938’deki Dersim faci-asında binler masumları, ihtiyar kadınları hem
öldürtüp hem ateşlere atmak ve bir isyan te-vehhümü ve ihtimali yüzünden
yaktırması; bu Beşinci Şu’a’ın o hükmünü kat’i hakikat olarak gözlerine
sokuyor.
Acaba 1000 seneden beri
bir milyar şühedayı hakikat-ı Kur’an ve iman yolunda feda edip şehid veren ve
bütün mefahiri İslamiyetle tahakkuk eden ve alem-i İslam’ın en büyük ordusu ve
kahraman milleti olan Türk’e bütün bütün mahiyetlerine zıd ve bütün ecdadlarını
darıltan, inciten, manen ihanet eden ve neslen hiç Türklükle münasebeti olmayan
bir ada-ma, Türklerin ceddi ve büyük babası namını vermek; ne derece Türklüğe
bir adavet ve ihanet olduğu anlaşılmıyor mu?
Bediüzzaman ise, ona
Mustafa Kemal isminin yakışmadığını ve yakışan ismin ما اصطفي بكمال olduğunu
şöyle açıklamaktadır:
Bir zaman işittim
ki; ahirzaman deccalından evvel ona
benzer küçük mikyasta müteaddid küçük deccallar gelir ve bir kısmı geçmiş
dedim. Öyle ise herhalde Şeri’at-ı Ahmediyenin ve şeair-i İslamiyenin tahribine
çalışan Mason komite reislerinden ve hiçbir cihette müstehak olmadığı Mustafa
Kemal ismiyle malum olan şahs-ı menhus, o deccallardan birisidir.
Bidayet-i cumhuriyette
kalbim öyle hükmetti. Bir emare aradım. O zaman kalbime geldi ki: Hesab-ı
eb-cedi ilm-i cifirde ve çok ulumda muteber olduğundan onunla bakayım dedim,
hesab ettim. Mustafa Kemal ismine ما اصطفي بكمال iki fark ile tevafuk ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder