Türkiye'de yaşıyoruz.
Ama hayal dünyasındayız.
Rüyalar aleminde uyutulan bir millet olduk hep.
Bizi sağcı, solcu, dinci, ateist, laik, anti laik, Türkçü, Kürtçü diye böldüler.
12 Eylül öncesi kot giydirdiklerine faşist, kadife pantolon giydirdiklerine komünist dediler.
Türban'dan girdiler etekten çıktılar.
Tekme tokat birbirimizin üzerine saldılar.
Biz sokakta birbirimize yumruk sallarken onlar yalılarda bu ülkeyi yönettiler.
Onlar Osmanlı'nın son dönemlerinden itibaren Avrupa'ya gönderilenlerdi.
Avrupa kültürü ile yoğrulan, masonlaştırılan, Londra-Paris hayranlığı rozetini takarak geri gönderilenlerdi.
Ama hayal dünyasındayız.
Rüyalar aleminde uyutulan bir millet olduk hep.
Bizi sağcı, solcu, dinci, ateist, laik, anti laik, Türkçü, Kürtçü diye böldüler.
12 Eylül öncesi kot giydirdiklerine faşist, kadife pantolon giydirdiklerine komünist dediler.
Türban'dan girdiler etekten çıktılar.
Tekme tokat birbirimizin üzerine saldılar.
Biz sokakta birbirimize yumruk sallarken onlar yalılarda bu ülkeyi yönettiler.
Onlar Osmanlı'nın son dönemlerinden itibaren Avrupa'ya gönderilenlerdi.
Avrupa kültürü ile yoğrulan, masonlaştırılan, Londra-Paris hayranlığı rozetini takarak geri gönderilenlerdi.
Onlar JÖNTÜRKLERDİ
Paris'te bir üniversitenin en önde gelen akademisyenlerinden biri, bu Jöntürkler'den birine "Sen bizim ülkemize çok faydalı birisin ama kusura bakma vatan hainisin, vatan haini ile işimiz olmaz" diyordu.
Bunu da hatıratına yazıyordu.
Bizi içeriden yıkmak için dışarıda yakaladılar.
Paris'te bir üniversitenin en önde gelen akademisyenlerinden biri, bu Jöntürkler'den birine "Sen bizim ülkemize çok faydalı birisin ama kusura bakma vatan hainisin, vatan haini ile işimiz olmaz" diyordu.
Bunu da hatıratına yazıyordu.
Bizi içeriden yıkmak için dışarıda yakaladılar.
Kendi evlerinde aldılar, eğittiler, yoğurdular, ısıttılar, pişirdiler ve servis ettiler.
Osmanlı'yı bunlarla yıktılar.
Türkiye cumhuriyetini bunlar kurdular.
Lozan'da İngiliz AKLI "Barış için olmazsa olmaz" şart diyerek Hilafetin kaldırılmasını öne sürdü.
İşte hilafetin kaldırıldığı o günlerden biriydi.
Güney Afrika'nın en zengin Müslümanlarından biri ölmüştü.
Serveti muazzamdı. Vasiyetini açtılar. "Tüm servetimi İstanbul'daki Halife Hazretlerine bağışlıyorum" diyordu.
Halbuki adamcağız bilmiyordu bu ülkede Hilafetin kaldırıldığını.
O zamanlar IPhone yoktu.
Serveti Halifeye teslim edilmek üzere İstanbul'a gönderildi.
İstanbul'da büyük bir şaşkınlık yaşandı.
Para Halifeye gelmişti ama ortada Halifelik yoktu.
Ne yapacaklardı bu parayı?
Aylarca düşündüler ve tartıştılar.
Sonunda "Eğitime ayıralım" diye karar verdiler.
O parayla, seçmece yaptıklarını Avrupa'ya eğitime göndermeye karar verdiler.
Burs parası olarak seçkinlerin cebine kondu, Avrupa'ya gönderildi.
Osmanlı Arşivlerine girerseniz Güney Afrika'dan gelen PARA'nın izini ve belgelerini bulursunuz.
Ve hep söylüyoruz, "Tüm olayları anlamak için PARA'nın izini sürün" diye.
İşte o PARA ile Londra ve Parislerde mezun olanlar, JÖNTÜRKLER olarak memlekete döndüler..
Ve bu ülkeyi hep onlar yönettiler.
Medyadan iş dünyasına, siyasetten bürokrasiye her yere onlar girdi.
Güney Afrika'dan bu ülkenin bekası için "Olmayan Halife"ye gönderilen PARA'yla bu ülkeyi kamplara bölecek "SEÇKİN YÖNETENLER" yetiştirdik dışarıda.
Onun için bizim tonlarca siyasetçimiz dışarıya, MİT'imiz yıllarca CIA'ya MOSSAD'a çalıştı.
Onun için Londra yanlısı, Berlin hastası, Paris tutkunu, New York aşığı, Tel Aviv dostu ELİTLER çoğaldı ülkemde.
Her yeri kapladılar.
Ne zaman biri çıktı "Artık kavga yok, Anadolu sermayesi, Balkanlar, Ortadoğu, Afrika, Orta Asya, Milli Devlet, ülkenin ayakta kalabilmesi için enerji hatları" dedi işte o zaman düğmeye bastılar.
Operasyon yapmak zor değildi onlar için.
Her daim OPERATÖRLER bulmuşlardı bu ülkede.
Türkiye'nin yeni YÖN'üne ot tıkamak için eski JÖN'leri devreye soktular.
İşte onun içindir ortaya "AKLIMIZIN ALMADIĞI" ittifaklar çıktı.
JÖN'ler eğitildikleri merkezlerden ne gelirse uygulardı.
Kollarına girdikleri kim olursa olsun önemli değildi.
Her şeyin doğrusunu merkez bilirdi.
Merkez "Tesbih çekin" derse...
Tesbih bile çekerlerdi.
BEKİR HAZAR/ TAKVİM
Sabataycılar
ve Dönmelerin Bizlere Etkileri . Memleketi kurtaracağız diyerekten batırmış hainler topluluğudur.
Ilgaz Zorlu, Evet, Ben Selanikliyim, S.166. adlı
kitabında,
Görünürde
Müslüman ama aslında Yahudi olan Sabataycı cemaat mensupları, ülkenin kaderinde
belirleyici olmayı özellikle son yüzyılda becerebilmiş bir topluluk olarak yer
almaktadırlar.
Kendilerine
ait eğitim kurumları, gizli tapınakları, kendilerine özgü ibadet, inanç ve
adetleri olan bu cemaatin bazı mensupları, resmi ideolojinin oluşumu ve bugünkü
din düşmanlığı üzerine kurulu yapısını sürdürmesinde etkin olmuşlardır. Bu dini
akımın merkez üssünün Selanik olması da ilginçtir. Meşrutiyetten günümüze, tüm
siyasi oluşumlarda adına sıkça rastladığımız Selanik’in bu etkinliği bir tesadüf değildir.
Türkiye’de ilk mason locası Selanik’te kurulmuştur.
Abdülhamit yönetimine karşı başlayan
başkaldırı burada tasarlanmıştır. Sultan, iktidardan indirildikten sonra buraya
gönderilmiş, ilk özel Türk okulları burada kurulmuş (Fevziye ve Terakki
mektepleri Sabataycı cemaat okulları olarak Galatasaray’da kurulmuşlardır).
ilk
kadın hareketleri burada şekillenmiş, Hareket Ordusu’nun merkezi (padişahı
tahttan indirip, İttihat ve Terakki fırkasını iktidara taşıyan ordu) Selanik
olmuştur ve en önemlisi Türkiye’nin önde gelen kurucuları hep Selanik kökenli
olmuşlardır.” Tespitinde bulunmuştur.
Gerçek Hayat dergisinin Ilgaz Zorlu ile yaptığı
röportajda Zorlu şunları ifade ediyor:
“Osmanlı İmparatorluğu belgelerinde avdetî [Dönen,
dönme.] kelimesi geçiyor. Sabataycılığın siyasi teorisi ise, İttihat ve Terakki
Cemiyeti’nde geliştirilmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin elemanlarının
çoğu Sabataycıydı.
Sabetaycılık
gizli bir örgüttü; İttihat ve Terakki de o dönemde merkezî hükümete karşı bir hareketti
ve saraya açıkça muhalefet etmesi mümkün değildi. Onun için, Sabataycılar,
Mason Locaları gibi, Osmanlı İmparatorluğu içinde faaliyet gösteren fakat başka
ülkelerin koruması altında olan teşkilatlar içinde yer aldılar. Zaten ben bunları
kitabımda da yazdım.
Sabataycılar üç-dört örgütte etkinlik gösterdi:
Mason
locaları, İttihat ve Terakki, Melami ve
Bektaşi tarikatı ve ordu.
Ordu
mu? Evet. Bugün de orduda. Tabii. Bugün de orduda Sabataycılar var ve
Sabataycı generaller var. Şimdi ben burada isim vermeyeceğim. Neden?
Çünkü dava açılmasını istemiyorum. On altı tane hakaret davası açtılar. Çünkü
Sabataycılık bir hakaret gibi algılanıyor. Hâlbuki bugün bir ordu komutanı ve
bir kuvvet komutanı Sabataycı kökenlidir. Ve bundan başka pek çok Sabataycı kökenli
kurmay subay var.
Siz
Sabataycıydınız ve hakkinizi arayıp Yahudi oldunuz. Ben Sabataycılığın Yahudilik
olduğunu söylüyorum, buna dikkat edin.
Sabataycılığın, bazılarının iddia ettiği gibi,
Müslümanlaşmış bir grup olmadığında ısrarlıyım. Ve bugün Türkiye’de
egemen bir Sabataycı kültürü olduğunu iddia ediyorum. Bir komplo teorisinden
söz etmiyorum.
Çeşitli
etnik gruplar var ve Sabataycılar da bunlardan biri. Mehmet Şevket Eygi,
Sabataycıların siyasi rolleri hakkında yıllardan beri yazılar yazan biriydi.
Abdurrahman Dilipak da Türkiye’deki tüm etnik gruplar üzerinde çalışan bir gazeteci.
Dilipak ve Eygi ile bizim düşünce bakımından bir ortak noktamız yok; onlar
İslamcılar. Fakat onlar da ben de Sabataycılığın bilimsel manada araştırılması
gerektiğini düşünüyoruz.
Konumuza dönersek, CHP, kendisini İttihat ve Terakki’nin
devamı olarak görüp, devrimci bir kimlik edindiğini söylüyor. Ben de bu
devrimci kimliği Sabataycıların ortaya çıkardığını ve Türk siyasetini
şekillendiren önemli bir faktör olduğunu söylüyorum.
Solcular
biraz kızacak ama isin gerçeği, Türkiye’deki sol hareketi kuranlar
Sabataycılardır. Mustafa Suphi ve Sefik Hüsnü Sabataycıdır. Yalçın Küçük’ün
Tekelistan adli kitabına da bakmanızı öneririm. O isim bilimi üzerinden
açıklıyor bu hususları.
Bense cemaatin içinde olduğumdan, Şefik
Hüsnü’nün ailesini bulduğum için size bunları söyleyebiliyorum.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder