17-25 Aralık darbe girişimleri
Büyük resimde, hak/hukuk tanımaz sapkın bir kişinin, karanlık ilişkilerle, kendi sapkın emelleri için, içinde yetiştiği topluma ve mensubu olduğu dine yalan ve iftira ile ihanet etmesidir.
THE CIAmaatın : AHLÂKSIZLIĞA AHLAKSIZLARA BAK YAHUDİ GELENEĞİDİR.
Çevresi aldatmıştır
Çevresi yanıltmıştır
Çevresi kaybetmiştir
Ama Kendisi , Lideri , Çevresi de KÖTÜ”DÜR!
THE CIAmaatın : AHLÂKSIZLIĞA AHLAKSIZLARA BAK YAHUDİ GELENEĞİDİR.
HEM VURUP,HEM AĞLAMAK.
Yolsuzluğa hayır derken
Yolsuzları yolunu bulan yolsuzlar
Sen soruları çal
Kul hakkı ye
Yatak odalarını dinle
Şantaj , montaj
yap
İsraile devlet bilgilerini
aktar
Her haltı yap mağduru oyna
Çevresi aldatmıştır
Çevresi yanıltmıştır
Çevresi kaybetmiştir
Ama Kendisi , Lideri , Çevresi de KÖTÜ”DÜR!
O yapıya masum duygularla
gönül vermiş, hizmet etmiş kardeşlerim gücenmesin ama…
Vatikan’ı ziyaret edip, “Papa cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz” diyebilen,
Dinlerarası diyalog, hoşgörü gibi süslü laflarla ehl-i sünnet yolunu bozmaya çalışan,
Orkestra eşliğinde kilisede sözde ezan okutan,
Sazlı-sözlü ilahilerin çalındığı içkili iftarlar organize eden,
Bir yandan sözde Peygamber Efendimizi anma etkinlikleri düzenlerken, öbür yandan “(La ilahe illallah) diyenin (Muhammeden resulullah demese de) cennete gideceğini söyleme cüreti gösteren,
(Bunu söyleyenin dinden çıkacağını) anlatanları çirkin operasyonlarla cezaevine tıkan,
Devlete yerleştirdiği savcı, polis ve hakimleri kullanarak, (kendisi gibi düşünmeyen) başka dini cemaatleri bitirmeye çalışan,
Kendi hocasının kitaplarını bile değiştirmeye kalkışan,
Yanlışını açık ediyor diye aynı kaynaktan geldiği yolun talebelerini hapishanelere yollayan,
Birçok insanı gizlice dinleyip şantaj yapan,
Devlet büyüklerini bile dinleyip, casusluk yapan bir yapıya ‘İslami cemaat’ denilebilir mi?
İSLAM
AHLAKI KİTABININ ÖNSÖZÜNDE DENİLİYOR Kİ;
“İslamiyeti bildiren kitaplar pek çoktur.
“İslamiyeti bildiren kitaplar pek çoktur.
Bunların içinde en
kıymetlisi, İmam-ı Rabbani’nin üç cilt (Mektubat) kitabıdır.
Muhammed Ma’sum hazretleri, Mektubatın üçüncü cildinin onaltıncı mektubunda buyuruyor ki, (İman, kelime-i tevhidin La ilahe illallah ve Muhammedün Resulullah iki kısmına birlikte inanmaktır).
Yani, Müslüman olmak için, Muhammed aleyhisselamın Peygamber olduğuna da inanmak lazımdır.
Muhammed aleyhisselam, Allah’ın peygamberidir.
Allahü teala, Cebrail ismindeki melek ile, kendisine (Kur’an-ı Kerimi) göndermişlerdir.
Bu Kur’an-ı Kerim, Allah kelamıdır.
Muhammed aleyhisselamın kendi düşünceleleri ve felsefecilerin, tarihçilerin sözleri değildir.
Muhammed aleyhisselam, Kur’an-ı kerimi tefsir etmiştir.
Yani açıklamıştır.
Bu açıklamalara (Hadis-i Şerif) denir.
İslamiyet, (Kur’an-ı Kerim) ve (Hadis-i Şerif)lerdir.
Dünyanın her yerindeki milyonlarca İslam kitabı, (Kur’an-ı Kerim) ile (Hadis-i Şerif)lerin açıklamalarıdır.
Muhammed aleyhisselamdan gelmeyen bir söz, İslam kitabı olamaz.
İman ve İslam demek, (Kur’an-ı Kerim) ve (Hadis-i Şerif)lere inanmak demektir.
Onun bildirdiklerine inanmayan, Allah kelamına inanmamış olur.
Muhammed Aleyhisselam Allahü tealanın bildirdiklerini Eshabına bildirdi.
Onlar da talebelerine bildirdi.
Bunlar da kitaplarına yazdılar.
Bu kitaplarını yazan alimlere (Ehl-i sünnet alimi) denir.
Ehl-i sünnet kitaplarına inanan, Allah kelamına inanmış olur, Müslüman olur.
Elhamdülillah, biz dinimizi Ehl-i sünnet alimlerinin kitaplarından öğreniyoruz.
Dinde reformcuların, masonların ve zındıkların uydurma kitaplarından öğrenmiyoruz.
Resulullah “Sallallahü aleyhi ve sellem” duyurdu ki, (Ümmetim arasında fitne, fesad yayıldığı zaman, sünnetime yapışana yüz şehid sevabı vardır.)
Sünnete yapışmak, Ehl-i sünnet alimlerinin kitaplarını öğrenmekle ve bunlara uymakla olur.
Müslümanların dört mezhebinden herhangi birisinin âlimleri (Ehl-i sünnet alimleri)dir.
Ehl-i Sünnet alimlerinin reisi, İmam-ı a’zam Ebu Hanife Nu’man bin Sabit’dir.
İngilizler, asırlar boyunca uğraşarak, bir Müslümanı Hristiyan yapamadılar.
Bunu başarabilmek için yeni bir yol aradılar.
Masonluğu kurdular.
Masonlar, İslamiyete, yani Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği ilmlere, yani Muhammed aleyhisselamın sözlerine ve bütün dinlere, öldükten sonra tekrar dirilmek olduğuna, Cennetin, Cehennemin var olduğuna inanmıyorlardı.
YAZIKLAR olsun size!..
Bin
kere yazıklar olsun… Petrodolarlar cebinizi ısıtıyor ama kalbinizi
çölleştiriyor… Siz altın ve gümüş, dolar ve euro karşılığında bozuk bir bid’at
mezhebinin sinsi propagandasını yapıyorsunuz.
Siz gerçek Ehl-i Sünnet değilsiniz. Olsaydınız yüz milyonlarca tarikat ve tasavvuf Müslümanını şirk ve küfürle suçlamazdınız.
Siz bu aşırılığınızla kendinizi küfür ateşine atıyorsunuz. Örnek olarak Tahşiyeciler gibi
Sizin şirkle suçladığınız o Müslümanlar ehl-i Tevhid ve ehl-i Kıbledir. Onları ne kolay tekfir ediyorsunuz. Sizde hiç adalet, insaf, iz’an, vicdan yok mudur?
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Şama, Yemene dua etmişti. Biri, bizim oraya da dua buyursanız dediğinde, etmemiş, “Şeytanın boynuzu (karnü’ş-Şeytan) oradan çıkacak” buyurmuştu.
Onlar, devlet-i İslamiye-i Osmaniyeye, Hilafet-i İslamiyeye isyan etmişler,
Ümmetin parçalanıp yıkılmasına yol açmışlardı.
Siz Ehl-i Sünnetin geniş caddesinden çıkıp karnüşşeytan çıkmaz sokağına girdiniz.
Siz, onları tutmakla Sevâd-ı Âzam dairesinden dışarıya çıktınız.
Petrodolarlarla dünyada bir şeyler satın alabilirsiniz ama Cenneti, ebedî Saadeti alamazsınız. Siz ne kötü bir ticaret yaptınız.
Söyleyin bana: Şu anda Ortadoğuda ABD’nin, İngilizlerin, İsrailin en büyük müttefiki kimdir? Söyleyin, söyleyin…
Şeytanın boynuzları altın yaldızlı… Altın sizi çekti… Altın sizi yaktı…
Hem kendinizi yakıyorsunuz, hem de birtakım Müslümanları aldatıp yakıyorsunuz…
Siz Ehl-i Sünnetin geniş caddesinden çıkıp karnüşşeytan çıkmaz sokağına girdiniz.
Siz, onları tutmakla Sevâd-ı Âzam dairesinden dışarıya çıktınız.
Petrodolarlarla dünyada bir şeyler satın alabilirsiniz ama Cenneti, ebedî Saadeti alamazsınız. Siz ne kötü bir ticaret yaptınız.
Söyleyin bana: Şu anda Ortadoğuda ABD’nin, İngilizlerin, İsrailin en büyük müttefiki kimdir? Söyleyin, söyleyin…
Şeytanın boynuzları altın yaldızlı… Altın sizi çekti… Altın sizi yaktı…
Hem kendinizi yakıyorsunuz, hem de birtakım Müslümanları aldatıp yakıyorsunuz…
ERDOĞAN:
TÜBİTAK'IN İÇİNE SIZDILAR
Cumhurbaşkanı Erdoğan,
TÜBİTAK bilim ödülleri töreninde TÜBİTAK konusunda yaşadığı hayal kırıklığını
açıkladı. Erdoğan, 'Bir gizli yapı sinsice TÜBİTAK'ın içinde büyüdü, adeta bir
ur gibi gizlice bünyeyi sardı, bünyeye hakim oldu ve başka gayelere hizmet
etmeye başladı' şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan, TÜBİTAK bilim ödülleri töreninde önemli açıklamalarda bulundu.
"Burada yaşadığım bir hayal kırıklığını sizinle paylaşmak istiyorum"
diyerek söze başlayan Erdoğan, TÜBİTAK'ı eleştirdi.
İşte Erdoğan'ın konuşmasından
satırbaşları:
Bir gizli yapı sinsice
TÜBİTAK'ın içinde büyüdü, adeta bir ur gibi gizlice bünyeyi sardı, bünyeye
hakim oldu ve başka gayelere hizmet etmeye başladı. Bilim üretmesini, bilimi
teşvik etmesini beklediğimiz TÜBİTAK, kendi ülkesinin cumhurbaşkanını,
başbakanını, genelkurmay başkanını, bakanlarını dinlemek gibi uluslararası
istihbarat servislerine hizmet vermek gibi haince bir planın ne yazık ki zemini
oldu.
"SADECE
İHANET DEĞİL, AHLAKSIZLIK VAR"
Burada sadece ihanet yok,
burada aynı zamanda çok ciddi bir ahlaksızlık da var. Ayrıca burada sadece
kendi vatanına ihanet, kendi milletine ahlaksızlık değil bilime ihanet, tüm
bilim camiasına yönelik ahlaksızlık da var. Kendisine verilen imkanı başka
amaçlar için kullanan bilim adamı bilim dünyasının yüz karasıdır.
Türkiye, paralel yapıyla
olan mücadelesini kazanmıştır, Allah'ın izniyle kazanmaya devam ediyor. Bu bir
özgürlük mücadelesiydi ve önümüzde önemli bir engeldi, şimdi bu açığa çıktı. Bu
engelin aşılmasıyla siyasetin, ekonominin, dış politika ve toplumsal hayatın
yanında eğitimin ve bilimin önü daha da açılmıştır, açılmaya devam edecektir'.
Çok
Şükür
Âlemlerin Rabbi, İslam’ı
bir hayat nizamı olarak gönderen, hesap gününün hâkimi, Allah (c.c)’a hamd ederiz
ve Salât ve selâm, peygamberimiz Hz. Muhammed
Mustafa (s.a.v)’ya, âline ve sahabelerine olsun.
SİZ KİME HİZMET EDİYORSUNUZ
IRKÇI EMPERYALİZM; İNKÂRCI YAHUDİLERİN DÜNYAYA HÂKİM OLMA İDEOLOJİSİNEMİ ?
BU ZİHNİYET : İttihat ve Terakki’den başlayıp, CHP ile süregelen yapı, İngiliz zihniyetiyle kodlanmıştır.
Onlar gibi, mağrur ve kibirli, sadece kendilerini hürmete layık gören, diğer insanları aşağılayan, hatta insan olarak bile görmeyen beyin yapısıdır bu.
Ve her nasılsa, işgal ettikleri İstanbul’dan tek kurşun atmadan ayrılan İngiliz gemileri beraberinde son padişahı da götürürken, Sultan Vahidettin Han İngiliz hayranı, bunlar yurdu İngilizlerden kurtaran vatansever olmuşlardır (!)
Din adamları ipe çekilmiş, çok övündükleri harf devrimiyle hafızalar sıfırlanmış, ilimle-irfanla bağlar koparılmış, cahil bırakılan halk koyun gibi güdülecek kıvama getirilmiştir.
Olmadı süngüyle gereği yapılmıştır.
İşte CHP’nin övündüğü rejim budur.
Kendileri çocuklarını Batılı okullarında okutup, Batı hayranı, Türk ve Müslüman düşmanı nesiller yetiştirirken…
Uydurdukları tarih kitaplarıyla Osmanlı’ya etmedikleri hakareti bırakmamış, “Biz şöyle kahramanız, böyle çağdaşız” laflarıyla yeni rejimi yere göğe sığdıramamışlardır.
“Hadi oradan!” diyecek biri olursa da icabına bakılmıştır.
(-ki bugün, bu yapının Mustafa Kemal Atatürk’ü bile tasfiye ettiği, hatta öldürttüğü tarihçilerimiz tarafından daha güçlü şekilde dillendirilmektedir.)
ABD ve İngiltere’nin
bölgedeki en büyük müttefiki Suudi Arabistan, İngilizlerin kurduğu Vehhabi
rejiminin yönettiği bir ülke.
Tıpkı IŞİD gibi türbeye
düşman.
Yine bu terör örgütünün
hedefindeki gibi, elinden gelse Kabe’yi bile yıkacak ama, İslam dünyasından
alacağı tepkiden çekindiği için küçük adımlarla ilerliyor.
Kutsal topraklarda İslam’ın
izleri, mabedleri sinsice yok ediliyor.
İçinden doğduğu Suudi
merkezli El-Kaide gibi, IŞİD terör örgütünün amacı da aynı.
Girdikleri yerlerde önce
İslam eserlerini, İslam büyüklerinin türbelerini yok ediyor.
Sünni’ye de, Şii’ye de
düşman.
Kendisinden başka herkese
kafir gözüyle bakıyor.
Şimdi, yine El-Kaide’den
türeyen ve Horasan denen bir örgütten bahsediliyor ki, onlar IŞİD’den de
betermiş.
Ortadoğu’yu kana bulayan en
azılı örgütlerin aynı zihniyetten gelmesi ne ilginç değil mi?
BUNLAR İSLÂMÎ KİSVE ALTINDA
İSLÂM’IN ALTINI OYAN ÖRGÜTLER.
Hemen aklınıza gelen değil,
yerel düşünmeyin, siyasete fena halde bulaşmış yerli-yabancı karışımı olan var
ya, o apayrı başlı başına bir mesele, o da değil.
Bu örgütlerin haritasını
şöyle çıkarmış uzmanlar, nerede petrol orda İslâm adına bir örgüt. Bir taşla
iki kuş, hem yerel kaynakları sömür, hem İslâm’ı karala. İslâm düşmanlarının
vazgeçilmez İngiliz anahtarı. Ya da maymuncuk mu demeli.
Kendileri hariç bütün
mezhepleri kâfir sayan bu örgütlerin katliam haberlerini duydukça içimiz
kıyılıyor.
Hayır, olamaz, İslâmiyet bu değil diye
yerimizde çırpınıyoruz.-
Çözüm 1:
Bütün Müslümanlar birleşsin, bu örgütlerin İslâm ile alâkası olmadığını
haykırsın.
Müslümanların en tanınmış
birliği olan İslâm İşbirliği Teşkilâtı bu konuda sesimizi duyursun isterdik ama
ne mümkün, tüm imkânlara sahip ama dünya çapında etkili bir faaliyeti yok.
Çözüm 2: Cumhurbaşkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğan tek başına bu teşkilattan daha etkili ve daha tanınmış
durumda .
Hem Müslümanların çoğu
tanıyor, hem de Müslüman olmayanların aklına Müslüman lider denince o geliyor.
Yaptığı sayısız hizmetlerin
karşılığını Cenâb-ı Hak bol bol versin ama yapacağı belki de daha büyük bir hizmet
var.
O da İslâm’ın kirletilmeye
çalışılan mübarek ismini tertemiz olarak duyurmak.
Çözüm 3 : Bizde Cumhurbaşkanımızın her hamlesine sonuna kadar destek vermeliyiz .
Çözüm 4 : Dünya çapında bir algı operasyonu
Propaganda
çağındayız, algı yönetimi dedikleri de zaten bu. En çok kimin sesi çıkıyorsa en
çok o hatırlanır.
Çözüm 45: Artık
bizim de sesimiz çıkmalı, gür çıkmalı. İslâmî kılıklı terör örgütlerinden daha
fazla çıkmalı. Bunun için para harcanmalı, her eylemin
ardından uluslararası medyaya ilânlar verilmeli, kulis faaliyeti yapılmalı,
sinema filmleri çekilmeli.
Yapılabilecekler listesi çok geniş olabilir. Allah
rızası ile yola çıkıldıktan sonra gerisi kolay.
TİKA nasıl muhteşem işlere
imza atıyorsa uluslararası arenada, benzer bir teşkilât kurulup daha büyük
başarı yakalanabilir.
Başka hiçbir Müslüman ülke destek vermese bile biz bu işi
yaparız, hem de iyi yaparız...
Bunlar, Yahudi ırkından olmayan insanları, kendileri için yaratılmış köleler olarak görürler.
Onlarla birlikte barış içerisinde yaşamak
istemezler. Onları daima ezmek ve sömürmek isterler. İlahi takdirin bir
neticesi olarak bu inanışın mensupları günümüz dünya düzenine hâkim durumdalar.
Kurdukları hile rejimi ve köle düzeniyle bütün insanlığı açlığa, sefalete,
manevi yozlaşmaya mahkûm etmişlerdir. Bozguncu olduklarından dolayı, Yahudi
ırkından olmayanları da kendileri için düşman saymışlardır. Müslümanlara olan
düşmanlıkları ise daha da şiddetlidir.
Üzülerek ifade edelim ki bu düşmanlığın
tedavisi de yoktur.
Müslümanlık akidesine bağlı bir kimsenin ırkından dolayı bir kimseye düşmanlık
beslemesi düşünülemez.
Bunun için Siyonist emeller
taşımayan, ülkemiz aleyhindeki faaliyetlere karışmayan, başkalarını ezmeyi ve
sömürmeyi amaçlamayan, dürüst ve sade Yahudilere karşı hiçbir düşmanlığımız söz
konusu değildir.
Biz, temel insan haklarına saygı çerçevesinde, herkesle
birlikte ve barış içerisinde yaşamaya hazırız ve razıyız.
Bu gerçeğin altını önemle
çiziyoruz. Tarih bunun en canlı örnekleriyle doludur. Bizim karşı olduğumuz
şey, Irkçı Emperyalizmin: “Ya bizim namaz kılan, oruç tutan, hacca giden
kölemiz olursunuz, ya da ölürsünüz” dayatmasıdır.
Irkçı Emperyalizm bütün
insanlığa bu dayatmayı yapmaktadır.
İnsanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve İslam’dan uzaklaştırmak için her yolu mubah sayıyorlar.
İnsanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve İslam’dan uzaklaştırmak için her yolu mubah sayıyorlar.
Irkçı Emperyalizmi bir timsaha benzetirsek, bu timsahın üst çenesi ABD, alt çenesi AB’dir. Gövdesi ise İslam ülkelerinin yöneticileri de dâhil olmak üzere bütün işbirlikçi yönetimlerdir.
Çok zehirli olduğu için kuyruğu ise İsrail’dir.
NATO, bir haçlı ordusu olarak, BÜYÜK İSRAİLİ kurmak için İslam’a karşı savaş
açmıştır.
Dünyayı ezen sömürü
canavarının beyni İngilizin ve Yahudinin emrinde Siyonizm, kalbi haçlı Avrupa,
sağ kolu Amerika, sol kolu
70 yıl boyunca laik yönetim egemen oldu.
Devlet işlerinde biraz daha
fazla din unsuru olmasını isteyen ılımlı dindarlardan tutun da amansız
yobazlara, Batı düşmanlarından mutlak köktendincilere, nostaljik
gelenekçilerden iflah olmaz gericilere kadar, türlü türlü Partiler , Siyasiler F TİPİ GLADYO ya destek verdiler.
EKONOMİK
TETİKÇİNİN İTİRAFLARI
Olan biteni bu kadar anlattıktan sonra, asıl
mevzuya gelelim…
Neden üst üste operasyona maruz kaldık, bir Amerikalının itirafları ile pekiştirelim...
Bu itirafın sahibi, John Perkins…
Chas. T. Main şirketinin eski şef ekonomisti…
“BİR EKONOMİK TETİKÇİNİN İTİRAFLARI” kitabının yazarı…
Aslında yeni değil…
2007’de piyasaya çıkmıştı kitabı…
Geçtiğimiz Şubat ayında bir konferans için İstanbul’a da geldi.
Kitabında özetle şöyle diyor John Perkins;
“Ekonomi tetikçisi olarak bizlerin amacı küresel imparatorluk kurmaktır.
Bizler, diğer ülkeleri; şirketlerimizin, hükümetimizin, bankalarımızın, kısacası benim şirketokrasi diye adlandırdığım kurumsal yapının kölesi haline getirmek için uluslararası finans kuruluşlarını kullanan elit bir grubuz.
Ve işimizi pek çok değişik şekilde yaparız.
Fakat, belki de en çok kullandığımız yöntem şudur;
Şirketlerimizin göz diktiği petrol gibi kaynakları olan bir ülkeyi belirleriz.
Daha sonra, Dünya Bankası ya da onun kardeş kurumlarından biri (IMF gibi) kanalıyla o ülke için çok büyük krediler ayarlarız.
Ancak, PARA ASLA O ÜLKEYE GİTMEZ.
Orada büyük altyapılar kuracak olan, bize ait büyük şirketlerin kasasına girer.
Eğer Ekonomi Tetikçisi çok başarılı ise borç tutarı o kadar büyük olur ki birkaç yıl sonra borçlu ülke ödemeleri aksatır.
Bu olduğunda biz de mafya gibi diyetini isteriz.
Enerji santralleri, sanayi bölgeleri, limanlar, bizim şirketlerimizin yanı sıra o ülkedeki birkaç zenginin yararlanacağı şeyler aslında…
Bu yapılanlar, çoğunluğun faydalanacağı şeyler değildir ama, tüm ülke halkı bu borcun altına girer.
Bu öylesine büyük bir borçtur ki, geri ödeyemezler.
İşte büyük planın bir parçası da budur…
Ardından biz Ekonomik Tetikçiler gidip, onlara, 'Dinleyin, bir sürü borcunuz var ve ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü, petrol şirketlerimiz için oldukça ucuza satın veya askerlerimizi desteklemek için dünyanın bir yerine asker gönderin veya bir dahaki Birleşmiş Milletler seçiminde bizimle oy verin' deriz ki, sularını, altyapı sistemlerini ABD’li veya diğer çok uluslu şirketlere satabilelim.
Böylece, IMF ve Dünya Bankası’nın son derece tipik çalışma sistemine uygun olarak mantar gibi çoğalalım.
Mafyanın yaptığı iyilikler gibi, Ekonomi Tetikçiler de görünüşte bazı iyilikler yapar.
Örneğin; elektrik santralleri, otoyollar, limanlar, havaalanları, teknoparklar gibi altyapı hizmetleri için borç temin ederler.
Bu borçların ön şartı, bütün bu projelerin Amerikan inşaat ve mühendislik firmaları tarafından gerçekleştirilmesidir.
Aslında paranın çoğu Amerika’yı hiç terk etmez; yalnızca Washington’daki bankalardan New York, Houston veya San Francisco’daki mühendislik firmalarına transfer edilir.
Para hiç vakit geçirmeden şirketokrasi üyesi şirketlere (kreditörlere) döndüğü halde borçlu ülkenin anapara artı faizin tamamını ödemesini isteriz.
Buna rağmen, borçlunun borcu devam eder. Böylece küresel imparatorluğumuza bir ülke daha eklenmiş olur.
2004 itibariyle 3. Dünya ülkelerinin borç toplamı 2.5 trilyon dolara, yıllık faiz ödemeleri de 3.75 milyar dolara yükselmiştir.
Bu tutar, tüm 3. Dünya ülkelerinin sağlık ve eğitim harcamaları toplamından fazla, aldıkları dış yardımın da 20 katıdır.
Yine bu ülkelerde nüfusun en üst yüzde biri, ülkelerinin mali kaynaklarının ve gayrimenkullerinin %70 ila %90’ına sahiptir.
Bu çağdaş imparatorluğun sinsiliği, Romalı askerleri, İspanyol fatihlerini (konkistador), 18-19'uncu yy. Avrupalı sömürgecilerini fersah fersah geride bırakır.
Neden üst üste operasyona maruz kaldık, bir Amerikalının itirafları ile pekiştirelim...
Bu itirafın sahibi, John Perkins…
Chas. T. Main şirketinin eski şef ekonomisti…
“BİR EKONOMİK TETİKÇİNİN İTİRAFLARI” kitabının yazarı…
Aslında yeni değil…
2007’de piyasaya çıkmıştı kitabı…
Geçtiğimiz Şubat ayında bir konferans için İstanbul’a da geldi.
Kitabında özetle şöyle diyor John Perkins;
“Ekonomi tetikçisi olarak bizlerin amacı küresel imparatorluk kurmaktır.
Bizler, diğer ülkeleri; şirketlerimizin, hükümetimizin, bankalarımızın, kısacası benim şirketokrasi diye adlandırdığım kurumsal yapının kölesi haline getirmek için uluslararası finans kuruluşlarını kullanan elit bir grubuz.
Ve işimizi pek çok değişik şekilde yaparız.
Fakat, belki de en çok kullandığımız yöntem şudur;
Şirketlerimizin göz diktiği petrol gibi kaynakları olan bir ülkeyi belirleriz.
Daha sonra, Dünya Bankası ya da onun kardeş kurumlarından biri (IMF gibi) kanalıyla o ülke için çok büyük krediler ayarlarız.
Ancak, PARA ASLA O ÜLKEYE GİTMEZ.
Orada büyük altyapılar kuracak olan, bize ait büyük şirketlerin kasasına girer.
Eğer Ekonomi Tetikçisi çok başarılı ise borç tutarı o kadar büyük olur ki birkaç yıl sonra borçlu ülke ödemeleri aksatır.
Bu olduğunda biz de mafya gibi diyetini isteriz.
Enerji santralleri, sanayi bölgeleri, limanlar, bizim şirketlerimizin yanı sıra o ülkedeki birkaç zenginin yararlanacağı şeyler aslında…
Bu yapılanlar, çoğunluğun faydalanacağı şeyler değildir ama, tüm ülke halkı bu borcun altına girer.
Bu öylesine büyük bir borçtur ki, geri ödeyemezler.
İşte büyük planın bir parçası da budur…
Ardından biz Ekonomik Tetikçiler gidip, onlara, 'Dinleyin, bir sürü borcunuz var ve ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü, petrol şirketlerimiz için oldukça ucuza satın veya askerlerimizi desteklemek için dünyanın bir yerine asker gönderin veya bir dahaki Birleşmiş Milletler seçiminde bizimle oy verin' deriz ki, sularını, altyapı sistemlerini ABD’li veya diğer çok uluslu şirketlere satabilelim.
Böylece, IMF ve Dünya Bankası’nın son derece tipik çalışma sistemine uygun olarak mantar gibi çoğalalım.
Mafyanın yaptığı iyilikler gibi, Ekonomi Tetikçiler de görünüşte bazı iyilikler yapar.
Örneğin; elektrik santralleri, otoyollar, limanlar, havaalanları, teknoparklar gibi altyapı hizmetleri için borç temin ederler.
Bu borçların ön şartı, bütün bu projelerin Amerikan inşaat ve mühendislik firmaları tarafından gerçekleştirilmesidir.
Aslında paranın çoğu Amerika’yı hiç terk etmez; yalnızca Washington’daki bankalardan New York, Houston veya San Francisco’daki mühendislik firmalarına transfer edilir.
Para hiç vakit geçirmeden şirketokrasi üyesi şirketlere (kreditörlere) döndüğü halde borçlu ülkenin anapara artı faizin tamamını ödemesini isteriz.
Buna rağmen, borçlunun borcu devam eder. Böylece küresel imparatorluğumuza bir ülke daha eklenmiş olur.
2004 itibariyle 3. Dünya ülkelerinin borç toplamı 2.5 trilyon dolara, yıllık faiz ödemeleri de 3.75 milyar dolara yükselmiştir.
Bu tutar, tüm 3. Dünya ülkelerinin sağlık ve eğitim harcamaları toplamından fazla, aldıkları dış yardımın da 20 katıdır.
Yine bu ülkelerde nüfusun en üst yüzde biri, ülkelerinin mali kaynaklarının ve gayrimenkullerinin %70 ila %90’ına sahiptir.
Bu çağdaş imparatorluğun sinsiliği, Romalı askerleri, İspanyol fatihlerini (konkistador), 18-19'uncu yy. Avrupalı sömürgecilerini fersah fersah geride bırakır.
Biz Ekonomi Tetikçileri kurnazızdır.
Bizler tarihten ders aldık.
Kılıç taşımayız, zırh-üniforma giymeyiz.
Ekvador, Nijerya, Endonezya gibi ülkelerde yerli öğretmenler veya esnaf gibi giyiniriz.
Washington ve Paris’te bürokratlara ve bankerlere benzeriz.
Proje mahallerini gezer, yoksul köyleri dolaşırız.
Yerel basında ne kadar hayırlı işler yaptığımızdan söz ederiz.
Yasa dışı bir şeye tevessül ettiğimiz pek nadirdir.
Zira sistem aldatmacaya dayansa da tanım olarak yasaldır.
Ancaaak…..
Eğer biz başarısız olursak, devreye çakallar (İstihbarat-NSA ve CIA elemanları) girer.
Çakallar hazır ve nazır bekler.
Ortaya çıktıklarında devlet başkanları devrilir veya feci 'kaza'larda ölürler.
ALLAH
DİLEDİĞİNİ HİDAYETE KAVUŞTURUR YADA KAVUŞTURMAZ
(Zerre kadar hayır işleyen ve zerre kadar şer işleyen, karşılığını görür.) [Zilzal 7, 8](İsteyen iman etsin, dileyen inkâr etsin!) [Kehf 29]
Allahü teâlâ, hangi
işleri yapanların Cennete veya Cehenneme gideceğini açıkça bildirmiş, hiç
kimseye özür, bahane kalmamıştır.
(Dünden devam)
(Allah, dilediğini
hidayete kavuşturur, dilediğini sapıklıkta bırakır) mealindeki âyeti kerime,
bütün işleri yapanın Allahü teâlâ olduğunu bildiriyor. Buradaki sapıklığını
dilemek; o kişinin sapıklığına razı olmak, onu beğenmek değildir. Herkes sevabı
da, günahı da, kendi iradesiyle işliyor. Ama ona bu kuvveti veren Allahü
teâlâdır.
Bunu bir örnekle
açıklayalım:
Herkes âhiret
yolcusudur. Allahü teâlâ, dünyada herkesin gördüğü yerlere, Cennete ve
Cehenneme giden iki uçak koymuştur. Birinin üstünde, (Bu uçak Cennete gider),
diğerinde ise, (Bu uçak Cehenneme gider) yazılıdır. Bu uçakları Cennete ve
Cehenneme götüren Allahü teâlâdır, ama insanlar, kendi iradeleriyle bu uçaklara
biniyorlar. Hiç kimse zorla bindirilmiyor. Üstelik, (Bu uçak Cehenneme gidiyor,
buna binmeyin) diye devamlı ikâz ediliyor. Dolayısıyla, hiç kimsenin, Allahü
teâlâya, (Cehenneme uçak kaldırmasaydın, biz de binmezdik) demeye hakkı
olmadığı gibi, (Biz kâfirleri Cehenneme sokarken, sâlih Müslümanları niye
Cennete soktun?) demeye hakkı olmaz.
(Zerre kadar hayır ve
şer işleyen karşılığını görür) mealindeki âyeti kerime, (İman edip, hayır
işleyeni Cennete, inanmayıp kötülük işleyeni de Cehenneme koyarım) demektir.
Kişi kendi iradesiyle
iman edip çeşitli hayırlar işliyor, ama bu kuvveti veren Allahü teâlâdır. Onun imanını
ve ibadetini kabul ediyor. Kendi iradesiyle inkâr edene de, çeşitli haramları
işleyene de, inkâr ve haram işleme kuvvetini veren, yine Allahü teâlâdır.
Allahü teâlâ, hangi işleri yapanların Cennete veya Cehenneme gideceğini açıkça
bildirmiş, hiç kimseye özür, bahane kalmamıştır. İnkâr eden kimse, (Ben
bilseydim, Allah'ı, Cenneti, Cehennemi inkâr etmezdim, haramlardan kaçıp hep
iyilik işlerdim) diyemeyecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder