Son günlerde Avustralya’dan ABD’ye, Almanya’dan Ortadoğu-İslam ülkelerine kadar yaygın bir nefret, çirkinlik dalgası güç kazanıyor.
“İslam tehdidi”ne karşı sokaklara iniyor,
Alman toplumunun bir bölümü ve istihbaratı bunlara destek veriyor.
“Allah-u Ekber” diyerek insanlara saldıranlar gibi, terör ve “şiddet dini
İslam” teması işleyen yaygın haberler medyaya servis ediliyor.
ABD’de ırkçı şiddet yükselirken Avrupa’da
faşizmin ayak sesleri duyuluyor.
Müslümanlardan caniler üretme arayışı, bu
“caniler” karşısına ırkçı canileri çıkarma girişimleri öne çıkıyor.
Yeryüzünün her köşesinde, İslam
topraklarında ya da başka bölgelerde, nerede olursa olsun, hedefi Müslüman olan
yaygın bir kirli kampanya yürütülüyor.
Yeniden 1995’lere döndük,
sanki bir şeyler pişiriliyor..
Tıpkı 1995’lerdeki terörle mücadele
kampanyaları gibi. Müslüman ülkelerde ve kritik coğrafyalarda anti terör
merkezleri kurulduğu zamanlardaki gibi. Yeryüzünün “büyük bir felaket”e karşı
teyakkuza geçirildiği, Müslüman ülke yönetimlerinin bile bu “tehdide” karşı
sahaya sürüldüğü, birçok ülkenin bu tehdit bahane edilerek işgal edildiği, iç
savaşlara sürüklendiği, onlarca cephe açıldığı dönemlerdeki gibi.
Böyle bir kampanya varsa bir şeyler
pişiriliyor demektir.
Yakında ciddi bir operasyon hazırlığı var
demektir. Nereden ne çıkacağını bilmiyoruz ama, olağan olmayan, zorlama bir
şeyler var ve hiç de iyi haberler vermiyor.
ABD ve Avrupa ile Rusya arasındaki gerilim,
Suriye ve Irak’taki çatışma hali, IŞİD üzerinden servis edilen şiddet ve terör
algısı, kafa kesme görüntüleri, kıyım ve kurşuna dizme halleri, birçok ülkede
idam cezalarının yeniden gündeme alınması, yüzlerce Taliban mensubunun idam
sırasında beklemesi, terörle mücadele merkezlerinin ve gizli cezaevlerinin hala
işletiliyor olması insanı ürkütüyor.
Bütün bunlara son dönemde özellikle
Almanya’da ırkçıları sokağa salan bir siyasi iradenin öne çıkması, bunlar
olurken de “çirkin İslam”, “İslam terörü” gibi on yıl önce bütün gündemimizi
dolduran haberlerin yeniden öne çıkarılması şüphelerimizi, endişelerimizi
artırıyor.
Hiçbir örgüt devletten bağımsız olamaz.
Hiçbir örgüt, silahlı grup istihbarat teşkilatlarından bağımsız çalışamaz. Yakın
çevremizde, coğrafyamızda son yirmi yıldır izlediğimiz, bir şekilde etkili olan
bütün örgütler, İslamcı ya da başka bir ideolojiden olup olmadığına
bakmaksızın, istihbarat teşkilatlarıyla bağlantılıdır.
İşgal sonrası Irak bu anlamda bir
laboratuvardır. Onlarca örgüt Irak’a müdahil gruplar tarafından kurulmuş,
eğitilmiş ve cepheye sürülmüştür. Bu örgütler büyük kıyımlara, katliamlara imza
atmış, onlar üzerinden İslam imajı üzerinde büyük oyunlar oynanmıştır.
Büyük hedef hiç değişmedi
Görünüşte o ülkedeki iç savaşın ya da
işgalin bir tarafında yer alan, ülke şartlarına göre pozisyon alan örgütlerin
büyük çoğunluğuna o roller arkasındaki güçler tarafından öğretilmiştir. Eskiden
bölgedeki devletlere verilen ihaleler örgütlere verilir olmuştur.
Bu durum sadece Irak’la veya bir başka
ülkeyle sınırlı değildir. Daha ötesi, uzun soluklu bir kaos stratejisinin
parçasıdır ve örgütler üzerinden asıl yıkım İslam ve Müslüman imajı üzerinde
olmuştur.
Çünkü büyük hedef hep bu oldu. Büyük hedef
coğrafyanın liflerine ayrılması, onlarca yıl toparlanamayacak hale gelmesi, bu
topraklardan bir siyasi iradenin ortaya çıkmasının önüne geçilmesiydi. Bu
yüzden güçlü siyasi söylemleri olan meşru hareketler, güçler de öfke topladı ve
onların üzerine hışımla gidildi. Türkiye’nin yüzleştiği sorunların kaynağı işte
burasıdır.
Şimdi bu imaj üzerine yeni bir müdahale
süreci başlattılar. Önümüzdeki dönemde benzer haberlerin yaygınlaştığını, bunun
bir korku kampanyasına dönüştüğünü görebiliriz. ABD ve Avrupa’nın aşırı sağa
yelken açması, ırkçılığı davet etmesi bu ülkelerin, güçlerin küresel
hesaplarını gerçekleştirmek için bu öfkeyi ve enerjiyi kullanmaya ayarlıdır.
Türkiye kamuoyu ve Türk medyası Almanya’ya
karşı her zaman hoşgörülü oldu. Bunun altında yatan psikolojik gerekçe Birinci
Dünya Savaşı’ndaki kader ortaklığıdır. Onlarca yıl süren bu yakınlık
çatlayabilir. Çatlamanın sebebi Almanya’nın Türkiye karşıtı pozisyon alması,
bunu açıkça yapması, İslam düşmanlığı tezinin bayraktarlığını üstlenmesidir.
Örtülü operasyon boşa
çıkarılacak
Alman şehirlerinde, kasabalarında yakılan
vatandaşlarımızın acısını bile bu yüzden kalbimize gömdük. Çok ses çıkarmadık,
Türkiye’de hiçbir zaman Alman aleyhtarlığı gelişmedi. Buna izin verilmedi.
Ancak son zamanlarda, Türk iç politikasına da pervasızca müdahalelerde
bulunulması, Almanya ve Avusturya’daki dernekler üzerinden Türkiye’ye müdahil
olunması, Berlin yönetiminin ırkçı dalgaları besleyip İslam karşıtı cephenin ön
sıralarına yerleşme siyaseti bir karşıtlık doğurabilir.
Yukarıda sözünü ettiğim yeni dalgada
Almanya’nın fazlaca öne çıktığını Almanların bile yakından takip ettiklerini
sanıyorum. Bu kendileri adına hiç de iyi bir görüntü değil. Artık dünya,
özellikle de çok şey yaşayan bizim coğrafya, benzer örtülü operasyonların
pekala farkında ve ne anlama geldiğini çok iyi biliyor.
Bizler, ABD ve Avrupa’nın ırkçılığı
üzerinden, İsrail aşırı sağı üzerinden, coğrafyamızdaki şiddet hareketleri
üzerinden servis edilenlere direnmeye, onların yıkıcı ve dağıtıcı
politikalarına karşı birleştirici ve kaynaştırıcı olmaya devam edeceğiz.
Söz konusu yeni kampanya üzerinden bize
dayatılacak olanlara karşı da sağlam duracağız. Çünkü bu coğrafya, yüz yıldır
yapılanları gördü, gözlerini açtı, o oyunlara karşı bağışıklık kazandı.
İçimizdeki ahmaklara rağmen toplumsal uyanışımızı bu uğursuz rüzgarlara karşı
bir kalkana dönüştüreceğiz.
Bu yüzden düşmanlarınız sizi korkutmasın.
Etrafımızda bize karşı olanlar ürkütmesin.
İçeride bu düşmanlığı kullanıp ihanet
edenler yıldırmasın.
İçeride her gün hükümete vuran, onu
yıpratmak için sinsi ve sistematik yayınlar yapan bazı medya organlarının bu
yeni tehlikeye özellikle de Almanya’daki ırkçı yükselişe karşı sus pus olması,
haber bile vermemesi dikkatinizden kaçmasın...
Açın gözlerinizi...
YENİŞAFAK
/ İBRAHİM KARAGÜL
Almanya, İslam’ın yayılmasına ve yabancılara karşı aşırı sağcı “Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar” (PEGIDA) grubunca düzenlenen gösterileri izlemekle yetiniyor. Son günlerde Dresden kentinde PEGIDA tarafından yapılan gösterilere katılanlarının sayısının artması hem siyasetçileri hem de ülkede yaşayan yaklaşık 5 milyon Müslüman’ı endişelendirirken, Müslüman karşıtlığını körükleyen Alman basını, İslamofobi’nin yaygınlaşmasında lokomotif rol oynuyor. Haberlerin analizini yapan bir araştırma sonucuna göre, önde gelen Alman medyası geçen yıl, Katolik ve Protestan Hristiyanlardan çok Müslümanlar hakkında haber yayımladı. Ancak Müslümanlar hakkında yapılan haberlerin çoğunluğu olumsuz bir yaklaşım ortaya koydu.
IRKÇILIK YILLARDIR SÜRÜYOR
Geçen hafta kamuoyuna duyurulan uluslararası Media Tenor kurumu tarafından yapılan araştırmaya ‘İtibarın en düşük noktası’ adı verildi ve Müslümanların imajının bu derece düşmesine IŞİD’in neden olduğu öne sürüldü. Yıllardan beri Alman medyasında İslam hakkında verilen haberlerde öncelikle terör, savaş, uluslararası gerginlikler ve dinin kendisi de gündeme getirildi. Media Tenor’un politik araştırmalar yöneticisi Christian Kolmer, “IŞİD’le birlikte İslam’ın imajının felaket bir duruma düştüğünü” iddia etti. Kolmer’in ifadesine göre, bu yüzden Müslümanlar, kamuoyu gözünde bankerlerden, politikacı ve gazetecilerden daha kötü olarak görülüyor. İslam’la ilgili olarak yapılan haberlerin Katolik ve Protestan kiliseleri haberlerinden onlarca kat fazla olması da dikkat çekiyor. Almanya’daki iki kilise karşılaştırıldığında Katolik kilisenin büyük bir farkla önde olduğu görülüyor. Alman medyası Katolik kilise hakkında, Protestan kiliseye karşın on kat daha fazla haber yayımlıyor.
İslamofobi tavan yaptı
Yeşiller Partisi Milletvekili Mutlu Özcan, Alman medyasının geçmişte yaptıklarıyla İslamofobi’nin yayılmasında etkili olduğunu ifade ederek, “11 Eylül’den sonra Avrupa’nın tümünde yaygınlaşan İslamofobi bugünlerde Almanya’da tavan yaptı” diye konuştu. Ekim ayında 350 kişi ile başlayan PEGIDA gösterilerine 22 Aralık’ta 17 bin 500 kişinin katılmasını değerlendiren Mutlu, “Ciddi olan rakam değil, haftalardır bu kadar insanın pek de Müslüman’ın yaşamadığı bir bölgede ve göçmenlerin çok az olduğu bir kentte sokaklara dökülmeleri” dedi. Mutlu, Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un Islamofobi noktasında artan gösterilere sessiz kalmasını da eleştirdi.
Müslümanlar Almanya’ya aittir
Bild gazetesine verdiği demeçte PEGIDA grubunca yapılan eylemleri eleştiren Almanya’da Göç, Mülteciler ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Aydan Özoğuz, “Müslümanlar, Almanya’ya aittir. Bizler serap değiliz” dedi. Hristiyan Sosyal Birlik Partisi’nin (CSU), “Göçmenler evlerinde Almanca konuşsun” talebini ise “absürt” bulan Özoğuz, ‘’CSU bu gümbürtüyle kongresine ilgi çekmek istedi. Hepimiz göçmenlerin Almanca öğrenmeleri konusunda hem fikiriz ama bunu dil polisi ile zorlayamayız’’ diye konuştu.
Yenişafak
NAZİ MEDYASI :
NEO-NAZİ GRUBU PEGIDA’NIN HIZLI
İLERLEYİŞİ KARŞISINDA KAYITSIZ KALAN BERLİN YÖNETİMİNE MEDYA DA YAYINLARIYLA
DESTEK VERİYOR.
Yapılan araştırmalara göre,
Alman basınında en kötü lanse edilenler Müslümanlar. İslam’la ilgili yapılan haberler,
Katolik ve Protestan kiliseleri haberlerinden onlarca kat fazla.
Almanya, İslam’ın yayılmasına ve yabancılara karşı aşırı sağcı “Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar” (PEGIDA) grubunca düzenlenen gösterileri izlemekle yetiniyor. Son günlerde Dresden kentinde PEGIDA tarafından yapılan gösterilere katılanlarının sayısının artması hem siyasetçileri hem de ülkede yaşayan yaklaşık 5 milyon Müslüman’ı endişelendirirken, Müslüman karşıtlığını körükleyen Alman basını, İslamofobi’nin yaygınlaşmasında lokomotif rol oynuyor. Haberlerin analizini yapan bir araştırma sonucuna göre, önde gelen Alman medyası geçen yıl, Katolik ve Protestan Hristiyanlardan çok Müslümanlar hakkında haber yayımladı. Ancak Müslümanlar hakkında yapılan haberlerin çoğunluğu olumsuz bir yaklaşım ortaya koydu.
IRKÇILIK YILLARDIR SÜRÜYOR
Geçen hafta kamuoyuna duyurulan uluslararası Media Tenor kurumu tarafından yapılan araştırmaya ‘İtibarın en düşük noktası’ adı verildi ve Müslümanların imajının bu derece düşmesine IŞİD’in neden olduğu öne sürüldü. Yıllardan beri Alman medyasında İslam hakkında verilen haberlerde öncelikle terör, savaş, uluslararası gerginlikler ve dinin kendisi de gündeme getirildi. Media Tenor’un politik araştırmalar yöneticisi Christian Kolmer, “IŞİD’le birlikte İslam’ın imajının felaket bir duruma düştüğünü” iddia etti. Kolmer’in ifadesine göre, bu yüzden Müslümanlar, kamuoyu gözünde bankerlerden, politikacı ve gazetecilerden daha kötü olarak görülüyor. İslam’la ilgili olarak yapılan haberlerin Katolik ve Protestan kiliseleri haberlerinden onlarca kat fazla olması da dikkat çekiyor. Almanya’daki iki kilise karşılaştırıldığında Katolik kilisenin büyük bir farkla önde olduğu görülüyor. Alman medyası Katolik kilise hakkında, Protestan kiliseye karşın on kat daha fazla haber yayımlıyor.
İslamofobi tavan yaptı
Yeşiller Partisi Milletvekili Mutlu Özcan, Alman medyasının geçmişte yaptıklarıyla İslamofobi’nin yayılmasında etkili olduğunu ifade ederek, “11 Eylül’den sonra Avrupa’nın tümünde yaygınlaşan İslamofobi bugünlerde Almanya’da tavan yaptı” diye konuştu. Ekim ayında 350 kişi ile başlayan PEGIDA gösterilerine 22 Aralık’ta 17 bin 500 kişinin katılmasını değerlendiren Mutlu, “Ciddi olan rakam değil, haftalardır bu kadar insanın pek de Müslüman’ın yaşamadığı bir bölgede ve göçmenlerin çok az olduğu bir kentte sokaklara dökülmeleri” dedi. Mutlu, Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un Islamofobi noktasında artan gösterilere sessiz kalmasını da eleştirdi.
Müslümanlar Almanya’ya aittir
Bild gazetesine verdiği demeçte PEGIDA grubunca yapılan eylemleri eleştiren Almanya’da Göç, Mülteciler ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Aydan Özoğuz, “Müslümanlar, Almanya’ya aittir. Bizler serap değiliz” dedi. Hristiyan Sosyal Birlik Partisi’nin (CSU), “Göçmenler evlerinde Almanca konuşsun” talebini ise “absürt” bulan Özoğuz, ‘’CSU bu gümbürtüyle kongresine ilgi çekmek istedi. Hepimiz göçmenlerin Almanca öğrenmeleri konusunda hem fikiriz ama bunu dil polisi ile zorlayamayız’’ diye konuştu.
Yenişafak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder