1 ) Yeni
Ortadoğu düzen çalışmaların da Büyük İsrail , Hilafeti İngilize bağlanması ve
petrol , gaz paylaşımı .
2
) Suidiler ve Irak ellerinde , Suriye yide barbarlaştırdılar.
Ortak
akıl Gladyo desteği ile IŞİD i kurdular .
3
) Dünyanın en stratejik coğrafyasındaki ülkelerde
(Türkiye-Mısır-Ukrayna-
Libya ) darbe ile Kendi adamlarını yönetime taşımayı pilanladılar.
Mısır'da
Mursi
Ukrayna'da
Yanukoviç
Libya
da Kaddafi devrildi.
Türkiye
de Paralel F Tipi örgütle AKP yi Tayyip Erdoğan'ı devireceklerdi.
Millet bunu
gördü ve Deviremediler.
Erdoğan'ı
tasfiye planı, 2013-2015 olmak iki yıla göre hazırlanmıştı ve başlıkları
şöyleydi:
Gezi, 17-25 Aralık,
30 Mart yerel seçimleri, Köşk seçimleri ve 2015 genel seçimlerin de Erdoğanı
Devirselerdi ;
Kainatın
İmamı İngiliz ,ABD güdümün de Halife olacaktı.
IŞİD
de gerçek Siyah Sancaklı olarak gösterilecekti .
Meğer hiçbir şey olmamış,
bunların hepsi yalanmış! Fetullah Gülen diye biri yok .
Cemaatçi Emniyet ve Yargı'daki paralel
çeteyle birlikte ürettiği sahte delillerle kişilere kurumlara kumpaslar
ürettiler.
TAHŞİYE KUMPASI 1
TAHŞİYE KUMPASI 2
TAHŞİYE KUMPASI 3
TAHŞİYE KUMPASI 4
TAHŞİYE KUMPASI 1
TAHŞİYE KUMPASI 2
TAHŞİYE KUMPASI 3
TAHŞİYE KUMPASI 4
- Bu kumpası hazırlayanları "basın özgürlüğü"ne sığınarak aklamaya
kalkmaya çifte standartları , Bu cemaatın
gazetesinin son beş yıldaki yayıncılığı, polis ve savcılarla birlikte
tezgâh kurmaktan ibarettir.
- Bu Paralel Cemaat, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin başındaki bir genelkurmay başkanını - kara propaganda sitelerine onay verdiği suçlamasıyla -ki bu iddia kanıtlanamamasına rağmen- önce Ergenekon'a bağladı, ardından terör örgütü lideri ilan etti ve sonra da "darbeye teşebbüs"ten yargılayarak müebbet hapis cezasına çarptırdı.
TSK'nın başındaki isim "terör örgütü lideri" oluyor da onlarca kumpasın ortağı, binlerce insanın özgürlüğünü elinden alarak hapse gönderilmesine sebep olan genel yayın yönetmeni paralel çetenin üyesi olmuyor, öyle mi? Bu, basın değerlerine aykırı değil mi?
- Bu Paralel Cemaat, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin başındaki bir genelkurmay başkanını - kara propaganda sitelerine onay verdiği suçlamasıyla -ki bu iddia kanıtlanamamasına rağmen- önce Ergenekon'a bağladı, ardından terör örgütü lideri ilan etti ve sonra da "darbeye teşebbüs"ten yargılayarak müebbet hapis cezasına çarptırdı.
TSK'nın başındaki isim "terör örgütü lideri" oluyor da onlarca kumpasın ortağı, binlerce insanın özgürlüğünü elinden alarak hapse gönderilmesine sebep olan genel yayın yönetmeni paralel çetenin üyesi olmuyor, öyle mi? Bu, basın değerlerine aykırı değil mi?
-Yüzlerce
subayın , polisin , memurun , iş adamının , yayıncının hapse gönderilmesine
neden olan, mesleklerini kaybetmelerine yol açan, geleceklerinin yok olmasını
sağlayan sahte delilleri fasikül fasikül basan gazetenin yayın yönetmenini
ifadeye çağırmak "basın özgürlüğüne" aykırı olamaz.
-MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın "İran
ajanı" olduğuna inananlar, "Vatana ihanetten" tutuklanma
girişimini destekleyenler, Ekrem Dumanlı'nın kumpasçı bir genel yönetmen
olduğuna mı ikna olamıyor?
-Dönemin Başbakanı" diye hakkında
iddianame bile hazırlanan Erdoğan'ın kamyonlar dolusu parayı çaldığına
inananlar, konu paralel çetenin medyadaki ayağına gelince "basın
özgürlüğü" diyerek niye kıyameti koparıyor?
- Gözleri dahi görmeyen, MS hastası yaşlı bir insanı TAŞHİYE silahlı terör örgütü lideri olarak hapse gönderen bir kumpasın genel yayın yönetmeni ifadeye dahi çağrılamayacak, öyle mi?
Bu kumpas kapsamında 122 kişiyi 17 ay hâkim karşısına çıkarmadan, direkt
cezaevine gömen bir gazetenin genel yayın yönetmenini gözaltına almak basın
özgürlüğüne saldırı, öyle mi?
Gerçekleri konuşalım isterseniz; 1000 lerce insanın yaşamına kast eden, onları diri diri dört duvar arasına gömen F TİPİ GLADYO CEMAAT
Bu F TİPİ GLADYO CEMAAT zaten şimdiye kadar ; Kendisinin hainliklerine
karşın Siyasileri , Din adamlarını,Sanatçıları manşetten ve dizilerin den öldüren,
itibar suikastı yapan, aydınlara yönelik suikastlara zemin hazırlayan
yayıncıları yazarları iş adamlarını bağımsızlığını ve güvenirliğini itibarlarını
kaybettirmedi mi?
Basın ve ifade özgürlüğü kuşkusuz korumamız gereken bir değerdir; bununla beraber yaşam hakkına kast edenlerin basın özgürlüğünü sahiplenmesi mümkün değildir.
Basın özgürlüğüne sahip çıkmak
için önce gerçekleri söyleme cesaretini göstermelisiniz.
Kumpasın genel yayın yönetmenini
topluma "basın kahramanı" olarak sunmaya kalktığınızda
inandırıcılığınızı tümden kaybedersiniz.
TAHŞİYE YAYINEVİ’NİN HEDEF OLMASININ SEBEBİ
Gülen’in bidaatçı misyonuna karşı
yayınlar yaptılar . Gülen’in icraatlarını eleştirdiler, yok yere 17 ay hapis
yattılar .
-Bu sözler, Paralel Kumpas’ın mağdurlarından Tahşiye Yayınevi’nin
kurucusu Mehmet Nuri Turan’a ait...
Yayınladıkları kitaplarda, Gülen’in kendisine misyon olarak seçtiği Vatikan’ın Dinlerarası Diyalog projesine karşı çıktıklarından” bahsediyor!
O yayınlarda, Paraleller’in topladıkları zekâtları cemaat fonlarına aktarmasını da eleştiriyorlardı...
Bir de Gülen’in “Tesettür füruattır” şeklindeki sözlerine itiraz ediyorlardı...
Bütün bunlar, Paralel Yapı’nın şimşeklerini üzerlerine çekmelerine yetti!
Yani? Dokundular, yandılar: Hayatları karardı!
Paralel Yapı tarafından “Terörist” ilan edildiler!
“El Kaideci” iftirasıyla damgalandılar!
*
Tahşiye grubuna yönelik dava sürecinin fitilini “Paralel Kâinat İmamı”nın 6 Nisan 2009 tarihli sohbetindeki sözleri ateşledi: O konuşmada Tahşiye’den bahsediyordu!
Hemen ardından, Paralel Medya’da “tahşidat” başladı!
-Hayali bir “örgüt”le alakalı bir “yığınak”tı, bu yayınlar!
*
Emniyet kayıtlarında, evvela “Radikal Tahşiye Gurubu” denildi, işbu hayali “terör örgütü”ne!
Sonrasında adı “Radikal Mehmet Doğan Grubu” oldu...
Nihayetinde, “El Kaideci Mehmet Doğan Grubu” diye iftiraya uğradılar!
29 Nisan 2009 tarihinde haklarında soruşturma açılması istendiğinde, Kainat İmamı’nın herkul.org’da “Tahşiye” demesinin üzerinden sadece yirmi üç gün geçmişti!
Birkaç gün sonra 4 Mayıs 2009’da İstanbul Terörle Mücadele Şubesi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan soruşturma izni aldı...
22 Ocak 2010’da, Türkiye genelinde 122 masum insan “terörist” muamelesine uğradı ve gözaltına alındı...
23 Mayıs 2010 tarihli Paralel Medya’da “El Kaide’ye yönelik soruşturma kapsamında 16 sanıkla ilgili iddianame hazırlandı” başlığı okunuyordu:
Paralel Medya, Risale-i Nur’ların takipçisi Tahşiyecilere “Usame Bin Ladin’i referans alıyorlar” iftirasını atıyordu!
*
İddianamede “istifade” edilen sahte bir ihbar mektubu vardı:
Tahşiye Soruşturmasını yani 14 Aralık’taki operasyonu başlatan şikâyetin sahibi Mehmet Nuri Turan haklarındaki ihbar mektubunun “dosyayı güçlendirmek için” kurgulanmış olduğuna dikkat çekiyor:
“Çünkü ortada herhangi bir ihbar veya şikâyet yoktu ve soruşturma başlatılmıştı. Bu durumda bir ihbar mektubuna ihtiyaç duydular! Mektup, Eylül 2009’da ortaya çıktı!”
*
Tahşiye grubuna yönelik Paralel Kumpas sonucunda tutuklananların tamamı gazeteci, yazar veya yayınevi görevlilerinden oluşuyordu.
O günlerde hiç kimse Basın Özgürlüğü’nden söz etmedi!
Demokrasi’den falan dem vurmadı!
Paralel Yapı’nın zulmüne uğrayan Tahşiyeciler grubu Avrupa Birliği ve ABD sözcülerinin zerre miskal umurunda değildi! 14 Aralık Soruşturmasından sonra da umurlarında olmadı...
Tersine: Tahşiyecilere iftira atan, zulmeden, kumpas kuran Paralel Yapı mensuplarına koltuk çıktılar!
2010 yılında tutuklanan Tahşiye yayınevi mensupları arasında yer alan ve 17 ay hapis yatan Mustafa Kaplan da yılların gazetecisidir, yazarıdır.
Şimdilerde “Özgür Basın Susturulamaz” sloganlarıyla yaygara koparanlar Mustafa Kaplan’ın özgürlüğü ile asla ilgilenmediler!
-Uğradığı zulme hala daha gözlerini kapamaya devam ediyorlar.
*
Mayıs 2000’deki “Umut Operasyonu” sonucunda...
Uğur Mumcu Suikastı başta olmak üzere bir dönemin belli başlı “laik aydın” cinayetleri bir kalemde üzerlerine yıkılan...
Uydurma Tevhid Selam terör örgütü mensubu olmakla suçlanıp iftiraya uğrayan Selam gazetesinin veya Tevhid dergisinin mensupları da gazeteciydi, yazardı...
O masum insanların da hayatları karardı:
Aylarca işkenceden geçtiler, hapislerde çürüdüler...
Paralel Medya mı, bu masumlara günümüzde bile iftira atmaya devam ediyor:
-Hayali “Tevhid Selam Terör Örgütü” kuyruklu yalanını biteviye pazarlıyor!
Fethullah Gülen diye biri yok!
Başbakan'ı dinle,
Cumhurbaşkanı’nı dinle, Genelkurmay Başkanı’nı dinle, bakanları, yüksek
bürokratları, işadamlarını, gazetecileri, STK temsilcilerini dinle. Bu
dinlemeleri bir yerlere servis et. Bazılarını şantaj amaçlı kullan.
Para için, makam için tasfiyelere giriş. TSK’da kadrolaşmak için
geniş çaplı tasfiyeler uygula. Emniyette kendinden başka kimseye göz açtırma.
Medyada örgütlen, tasfiyeler yap, haberler servis et, kamuoyunu yönet.
Başbakan’ın eline kelepçe takacağını, Bakanlar Kurulu'nu
Emniyet'te toplayacağını ilan et. Başbakan’ın evini basmak için, silahlı
çatışmayı da göze alacak şekilde hazırlıklar yap.
Binlerce insanı dinleyip yüzlerce insanı hapislere dolduracak
hazırlıklara giriş. Bu kadar insanı toplamak için mekan arayışları bile yap.
Tehdit et, korkut, sindir, senden olmayan herkesi düşman ilan et. Bütün bunları
hoşgörü ve sempati adı altına gizlemeyi başar.
Kumpas, rüşvet, haraç, para trafiği,
tasfiye...
Cemaatken “devlet” olmaya, siyasi iktidarı devirip hem siyasi
iktidarı hem devlet iktidarını ele geçirmeye yönelik planlar yap. İçeriden ve
dışarıdan ortak bul, onlarla birlikte çalış, okyanus ötesinden talimatlar
bekle.
Hükümete kumpas kur, MİT’e kumpas kur, TSK’ya kumpas kur, onlarca
işadamına kumpas kur, medyaya ve gazetecilere kumpas kur. İhalelere giren
şirket sahiplerini uyduruk dosyalarla içeri at, ihaleleri al sonra serbest
bırak. Bazılarını yıllarca hapiste tut.
İnsanların evlerine işyerlerine izleme cihazları yerleştir,
görüntülerini kaydet, şantaj yap ya da hayatını karart. TSK’da örgütlenmen için
engel gördüklerin için türlü mizansenler hazırla.
Kendi polislerinle, TSK’daki adamlarınla, yargıçların ve
savcılarınla onları bezdir. Kimini hapse at, kimini istifa ettir. Her türlü
rüşveti, para trafiğini yönet. Baskıyla işadamlarını haraca bağla.
İnsanları ajan, casus ilan et, böyle olduklarını ispat etmek için
senaryolar yaz, onları yıllarca hapse atacak deliller üret.
Humeyni gibi gelmek: Bu
sefer ‘Batılı İslam’la
“Birkaç ay içinde bu iş bitecek” diyerek 17 Aralık’ta başlattığın
darbe sürecinin sonraki aşamalarda nerelere uzanacağına ilişkin ipuçları ver.
Bir ülkenin Başbakan’ını öldürmek dahil, her yolu düşün, planlar yap, hazırlıklar
yap. Evini basmaya çalış. Kendine bağlı askerleri, polisleri bu amaçla hazırla.
Sahip olduğun bütün imkanları, güçleri darbe için seferber et.
Medyayı, para gücünü, istihbarat gücünü, toplumsal ilişkilerini, dışarıdaki
ortaklarını harekete geçir. Toplumsal bir korku yay. Öyle yay ki, kimse senin
hakkında konuşamasın, kimse olanları dile getiremesin, yazamasın.
Fethullah Gülen’in, Humeyni devriminde olduğu gibi, Türkiye’ye
gelmesi için, işe el koyması için ortamı hazırla. Engel olabilecek herkes için,
her çevre için, her kamu otoritesi için ön hazırlıkları yap, onları hareket
edemez hale getir. Ardından gelsin cinnet ülkesi Türkiye!
Darbe başarılı olacaktı, ardından devrim gelecekti, Türkiye bir
halife görecekti. Batı dünyası yüz yıl sonra yeni bir hilafet tesis edecekti.
Bu devrim Türkiye’de belki binlerce insanın canına, yüzbinlerce insanın
tasfiyesine neden olacaktı.
Hesap büyüktü! Tarih değişecekti. Bir cemaat Türkiye’yi yönetecek,
İslam kuşağına Türkiye üzerinden bir tür Batılı İslam dalgası oluşturulacaktı.
Hilafeti kaldıranlar yeni bir proje uyguluyordu. Cemaat üzerinden bir Türkiye
projesi sergileniyordu. O istihbarat çalışmaları, o devlet içinde örgütlenmeler
bir cemaat için değildi, yeni Türkiye içindi. Boyunduruklarından kurtulmaya
çalışan Türkiye’nin yeniden vesayet altına alınması, Türk Baasçılığı’nın yerine
“Batılı İslam” ikame edilerek vesayet yeniden tesis edilecekti.
Darbeyi onlar değil
akıl hocaları planladı
Bunları 17 Aralık’tan önce yazabilir miydik? Yazamazdık...
Haklarında hiçbir şey yazmamışken, konuşmamışken, kötü düşünmezken bile
hakkımızda neler hazırladıklarını 17 Aralık’tan sonra gördük.
Çok şey gördük. Ömür boyu hapse tıkacak deliler uydurulduğunu
onların hazırladığı dosyalardan gördük. Hiçbir şey yapmadan bu kadar hazırlık
yapmışlarsa, bunları yazsak acaba ne olacaktı, bir düşünün!
Tayyip Erdoğan’a karşı olmalarının, onu ortadan kaldırma
planlarının tek sebebi var. Önlerinde engel görmeleri... Cemaat çevresi değil,
onların akıl hocaları, vesayet makamları Erdoğan’ı engel görüyordu.
O ve onun gibi düşünenlerin; Türkiye’yi yeniden ayağa kaldırıp
özgürleştirmek isteyenlerin, içeride ve dışarıda vesayet mekanizmasını kırmak
isteyenlerin hazırladıkları Türkiye projesinin önünde dimdik duracaklarını
pekala biliyorlardı.
Bu durum, Türkiye’yi özgürleştirmek isteyenler ile vesayetin
devamını isteyenler arasında bir savaştır. Bir cemaat meselesi asla değildir.
Bu büyük bir mücadeledir. Sadece paralel örgütlenme ile değil,
Türkiye’nin 20. yüzyılını çalanlara, ona yeni bir 20. yüzyıl hazırlayanlara
karşı verilen mücadeledir.
Meğer hiçbir şey olmamış,
bunların hepsi yalanmış!
Hal böyle iken; hiçbir şey yokmuş gibi, bunların hiç biri
yapılmamış gibi, kimse dinlenmemiş gibi, şantaj yapılmamış gibi, tasfiye
olmamış gibi, devletin istihbaratı kontrol altına alınmamış gibi, başka yerlere
servis edilmemiş gibi, Başbakan’a kelepçe takılması planlanmamış gibi
yapılmasına ne demeli.
Sanki Fethullah Gülen’le bu arkadaşlar arasında hiçbir ilişki yok,
görüşmüyorlar, talimat almıyorlar, irtibatları yok. Sadece uzaktan sempati
duydukları bir kişi!
MIT TIR’larını bile kimse durdurmadı. Türkiye’yi “teröre destek
veren ülke” ilan ettirmek için komplolar düzenlenmedi. 17 Aralık’tan bu yana
medya üzerinden korkunç intikam kampanyası yürütülmedi. Güney’deki ülke ile,
Okyanus ötesi kuruluşlar ile ortaklıklar kurulmadı. Binlerce kişi için on
binlerce tape hazırlanmadı. Başbakan’ın evi, insanların mahremi kayda alınmadı.
Bu arkadaşların kimi gazeteci, kimi masum işadamı, kimi talebe,
kimi Allah yolunda tebliğci, Fethullah Gülen de bir pir-i fani...
Hala Erdoğan düşmanlığı ile, kin ve nefretle cepheler oluştururken
bir yandan da bu kadar her şeyden uzak kalabilmeyi başarabilen bir kişilik
yapısını anlamak mümkün değil.
Yeni cepheyi de onlar
kuruyor
Bir yandan istihbaratçılar, Baasçılar, savrulmuşlar, kenarda
kalmışlar, tükenmişler ittifakı kurarken diğer yandan birbirlerini tanımıyorlar
bile! Hatta hiç görüşmemişler!
17 Aralık’a kadar hepimizi, bütün Türkiye’yi aptal yerine
koydular. Yine aynısını yapıyorlar: Hepimiz aptalız gerçekten!
Türkiye normalleşmenin önünde duran bütün çevrelerden
temizlenmeli. Yirminci yüzyılı kapatacaksak, normalleşeceksek, içimizdeki
vesayet uzantılarına son vereceksek cemaatler sadece cemaat olarak kalmalı.
Ama ortada bir cemaat yok. Cemaat tartışması da yok. Türkiye’ye
karşı bir dış müdahale girişimi var. Bugün oluşturdukları yeni cepheye
bakarsanız bu müdahalenin taraflarını daha net görürsünüz.
Bundan sonra hukuken ne yapılır bilmem ama siyaseten Türkiye bir
tehlikenin önüne geçti. Unutmayın, bu mücadele sadece bir cemaatle devletin
mücadelesi değil. Türkiye’nin zincirlerinden kurtulabilmesinin mücadelesidir.
Yüz yıl sonra ilk kez böyle bir fırsat doğdu. İşte bu yüzden dışarıdan gelen
bütün tazyikler, yıpratıcı girişimler o çevreleri savunmak için değil,
Türkiye’nin yürüyüşünü baltalamak içindir.
YENİ ŞAFAK / İbrahim Karagül
Paralel örgüt tarafından kendilerine biat etmedikleri için Tahşiye grubuna yönelik yapılan operasyon sonrasında 16 ay hapishanede yatan gazeteci yazar Mustafa Kaplan
“İŞTE TAHŞİYE BU”
Tahşiyenin aslı; İslamın dışındaki dinlerin batıl olduğunu,
onlarla din noktasında diyalog yapılmayacağını söyleyen İslam’ın emirlerini
anlatan, başörtüsünün üruat olduğunu söyleyenlere karşı başörtüsünün kuanla
emredildğini anlatan, HZ İsa’nın tekrar yeryüzüne gelmeyeceğini söyleyenlere
veya kendisini babası anası belli olduğu halde Hz. İsa ilan edenlere karşı,
zekatı Allah’ın emrettiği yerlere sarf etmeyip te dinin emri dışında
kullananlara karşı, Kafirlere karşı İslam devletlerinin cihat emretmesini inkar
edenlere karşı, Bediüzzaman Hazretlerinin bu asrın insanlarının imanını
kurtarması için kaleme aldığı eserlerinin bozmaya çalışanlara karşı kitapları
olan bir grup İşte Tahşiye bu…
UTANÇ VERİCİ KUMPAS
Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca'nın gözaltına alındığı Medyaya darbe operasyonunda nedeni şuydu:
Fethullah Gülen bir konuşma yaptı,Zaman'da konuyla ilgili yazılar çıktı,Samanyolu'nda yayınlanan bir dizi ile operasyona zemin hazırlandı . CNN Türk’e servis edilmiş polis yapımı kesilip biçilmiş
El Kaide klibi versiyonu:
Gerçekten utanç verici. Bunu üretenler, zamanında bu haberi
sorgusuz sualsiz, polis klibiyle yayına sokanlar. Ve Bunu hâlâ “Al işte adam El
Kaide’ciymiş” diye döndürenler… Hepsi yaşlı bir adama atılan iftirayı böyle
boşa çıkarana havale…
http://www.cnnturk.com/video/turkiye/2010/01/23/turk.el.kaide.lideri.dogandan.cihat.cagrisi/17828.298868/index.html
Herkese bu yalanı söyleyenlerin yine de Amerika’ya karşı son
derece dürüst olması da takdire şayan bulunabilir.
Bunu da bir Wikileaks belgesinden öğreniyoruz. 22 Ocak
2010’da El Kaide operasyonu olunca tabii ki ABD Büyükelçiliği nedir diye hemen
polisle irtibat kuruyor.
WIKILEAKS BELGESİNİ OKUYALIM
Ve 27 Ocak 2010’da dönemin büyükelçisi James Jeffrey,
Washington’a bir telgrafla durumu izah ediyor.
Yine TimeTürk sitesinin özel haberinden:
“1. … Hem polis hem de sansasyon peşindeki medya
tutuklananları El Kaide üyeleri olarak lanse ettiler. Türk Polisi ve diğer
güvenlik teşkilatları ile yaptığımız irtibatlardan edindiğimiz kanaat,
tutuklanan kişilerin El Kaide ile irtibatlarının bulunduğuna inanılmadığı
yönünde. Bilakis tutuklamalardaki El Kaide tabirinin, örgütle organik bir bağı
olup olmadığına bakılmaksızın İslami radikallerin tümünün yakalanmasında hem
Polis hem de Basın tarafından kullanılmakta.
2- Gözaltılar bize önleyici amaçlı tedbirler gibi
gelmekte. Türk Polisinin amacı, gelişmeye başlayan hücreleri akamete uğratmak
ve üyelerine faaliyetlerinin izlendiğini hatırlatmak gibi görünüyor.
Şüphelilerin çoğunun suçlarının ispat edilmesi zor olduğunu anlıyoruz. Çoğu
şüphelinin serbest bırakıldığını, halen gözaltında olanların ise resmî olarak
suçlanacağına inanıyoruz.
3- Türk Polisi ve diğer Güvenlik teşkilatlarıyla
irtibatımızı sürdüreceğiz ve Türk makamlarından tutuklanan kişilerin faaliyet
ve amaçları hakkında nihai değerlendirmelerini öğrenmeye çalışacağız.
Tutuklanan şahısları; ABD Vizesi verilmeyecekler listesine eklenmesi ve diğer
münasip takip listelerine yerleştirmesi için incelemekteyiz…
EY İNSAN DENİLENLER...
Dostunuza dost görünür, düşmanla anlaşırsınız.
•
Gücünüzün yetmediği yerde haksever kesilir;
Dişinizin kestiğine nasıl gaddarlaşırsınız!
•
Yardımınız gerektiği zaman yaklaşılmaz olur;
Çıkar kokusu duyunca sokulur, sırnaşırsınız.
•
İstisnalar bulunmasa cinsimi inkâr ederdim:
Ne hakla “insan” adını kabullenir, taşırsınız?
•
Sizden kurtulayım diye yalnız yaşadım çok defa;
Ölünce belki yine de başıma toplaşırsınız.
•
Cenazeme el sürmeyin varsın o da yerde kalsın;
Kime hoş görünmek için tabuta yaklaşırsınız?
Mehmet Çınarlı
Onlar…
Sustuk sabırla, her şeyi öğrettiler bize.
Sevdikçe, nefret etmeyi öğrettiler bize.
•
Bir silkinişte ülkeye peygamber oldular,
Çektik, bütün günahları yüklettiler bize.
•
Bin bir düzenle saygıyı, imanı öldürüp,
İnkârı, kini, şüpheyi devrettiler bize.
•
Kaynarken ortalıkta cehennem kazanları,
Cennet, barış masalları dinlettiler bize.
•
Bizsiz ayakta durmaya yetmezdi güçleri,
Her gün bizimle güçlenerek, yettiler bize.
Mehmet Çınarlı
MAZLUMLARIN ÂHI TUTTU
ASLINDA mesele dinî=teolojik bir meseleydi ve çözümünü din
alimleri tartışarak, müzakere ederek barışçı yoldan çözmeliydi.
Birileri bunu yapmadı. Kendilerini tenkit edenlerin aleyhinde, İslam ahlakına, din kardeşliğine yakışmayan komplolar kurdular, onları tutuklattılar ve on yedi ay zindanda süründürdüler.
Merhamet etmediler… Nice kimseyi ve çoluk çocuğunu perişan ettiler.
Yaşlı, hasta, gözleri görmez muhterem bir hocaefendinin yıllar boyunca kullandığı ilaçlarını cezaevinde verdirtmediler, hayatını tehlikeye attılar.
On yedi ay tutuklu olarak cezaevinde kalmak… Bunun ne demek olduğunu, hapis yatmamış kimseler bilmez ama bu fakir çok iyi bilirim.
Mahbushanede zaman çok ağır ilerler. Her dakika mahbusun, tutuklunun beynine tokmak gibi iner.
On yedi ay ne ki demeyin sakın. On yedi ay değil, on yedi gün yatsanız böyle konuşmazsınız.
Bugünkü tutuklamaların ardında, birtakım Müslümanlara yapılan komplolar, merhametsizlikler, adaletsizlikler, insafsızlıklar vardır.
Bunların iki sebebi vardır:
Beşerî sebepler…
Kader-i ilahî…
On yedi ay suçsuz yere zindanlarda sürünenlerin âhı tutmuştur.
Üzerinde sanıkların değil, komplocuların parmak izi bulunan silahlar…
Zulüm bumerang gibidir. Döner dolaşır atanın başına çarpar.
Vaktiyle gazeteci Mustafa Kaplan tutuklandığında, bugün yaygara kopartanlardan küçük bir inilti bile çıkmamıştı.
ABD’li, AB’li bazı ağızların protestolarına kulak asılmamalıdır. 1984’te basın ve fikir suçundan tutuklandığımda onların sesleri çıkmamıştı.
Sakın inanmayın, kanmayın, aldanmayın… Basın hürriyetiyle ilgisi yok bu olup bitenlerin.
Bumerang döndü dolaştı ve atanın başına vurdu.
Daha çok şeyler olacak.
Yaşayan görecek…
Bu iş (Allah korusun) iç savaşa kadar gidebilir.
Fitneyi ilk kimler başlattı?
Evvel yoğ idi, şu Dinlerarası Diyalog… Üç ibrahimî din vardır, üçünün mensupları da Cennetliktir hezeyanını kimler çıkarttı?
Bu işin içinde Papalar, papazlar, pastörler, hahamlar da var…
Siz unuttunuz mu bilmem, bendeniz unutmadım, Mardinde Kasımiye medresesinde yapılan Dinlerarası Diyalog festivalinde aynı anda çanlar çılgınca çalarken ezanlar okunmuştu.
Bunları tenkid edenler on yedi ay yattılar. Kendileri, aileleri perişan oldu. On yedi ay boyunca nasıl geçindiler?
Mahbuslar zindandan çıkamaz ama mazlumların duaları o kalın duvarlardan, demir kafesli pencerelerden kolayca çıkar ve ötelere yükselir.
Cenab-ı Hak hepimizi bildiğimiz zindandan, benlik zindanından, holiganlık zindanından kurtarsın.
Birileri bunu yapmadı. Kendilerini tenkit edenlerin aleyhinde, İslam ahlakına, din kardeşliğine yakışmayan komplolar kurdular, onları tutuklattılar ve on yedi ay zindanda süründürdüler.
Merhamet etmediler… Nice kimseyi ve çoluk çocuğunu perişan ettiler.
Yaşlı, hasta, gözleri görmez muhterem bir hocaefendinin yıllar boyunca kullandığı ilaçlarını cezaevinde verdirtmediler, hayatını tehlikeye attılar.
On yedi ay tutuklu olarak cezaevinde kalmak… Bunun ne demek olduğunu, hapis yatmamış kimseler bilmez ama bu fakir çok iyi bilirim.
Mahbushanede zaman çok ağır ilerler. Her dakika mahbusun, tutuklunun beynine tokmak gibi iner.
On yedi ay ne ki demeyin sakın. On yedi ay değil, on yedi gün yatsanız böyle konuşmazsınız.
Bugünkü tutuklamaların ardında, birtakım Müslümanlara yapılan komplolar, merhametsizlikler, adaletsizlikler, insafsızlıklar vardır.
Bunların iki sebebi vardır:
Beşerî sebepler…
Kader-i ilahî…
On yedi ay suçsuz yere zindanlarda sürünenlerin âhı tutmuştur.
Üzerinde sanıkların değil, komplocuların parmak izi bulunan silahlar…
Zulüm bumerang gibidir. Döner dolaşır atanın başına çarpar.
Vaktiyle gazeteci Mustafa Kaplan tutuklandığında, bugün yaygara kopartanlardan küçük bir inilti bile çıkmamıştı.
ABD’li, AB’li bazı ağızların protestolarına kulak asılmamalıdır. 1984’te basın ve fikir suçundan tutuklandığımda onların sesleri çıkmamıştı.
Sakın inanmayın, kanmayın, aldanmayın… Basın hürriyetiyle ilgisi yok bu olup bitenlerin.
Bumerang döndü dolaştı ve atanın başına vurdu.
Daha çok şeyler olacak.
Yaşayan görecek…
Bu iş (Allah korusun) iç savaşa kadar gidebilir.
Fitneyi ilk kimler başlattı?
Evvel yoğ idi, şu Dinlerarası Diyalog… Üç ibrahimî din vardır, üçünün mensupları da Cennetliktir hezeyanını kimler çıkarttı?
Bu işin içinde Papalar, papazlar, pastörler, hahamlar da var…
Siz unuttunuz mu bilmem, bendeniz unutmadım, Mardinde Kasımiye medresesinde yapılan Dinlerarası Diyalog festivalinde aynı anda çanlar çılgınca çalarken ezanlar okunmuştu.
Bunları tenkid edenler on yedi ay yattılar. Kendileri, aileleri perişan oldu. On yedi ay boyunca nasıl geçindiler?
Mahbuslar zindandan çıkamaz ama mazlumların duaları o kalın duvarlardan, demir kafesli pencerelerden kolayca çıkar ve ötelere yükselir.
Cenab-ı Hak hepimizi bildiğimiz zindandan, benlik zindanından, holiganlık zindanından kurtarsın.
Mehmet Şefgi Eygi
İLERİDE İSLAM’A HİZMET EDECEK GENÇLERİMİZ NASIL YETİŞMELİ ?
İLERİDE İSLAM’A HİZMET EDECEK GENÇLERİMİZ NASIL YETİŞMELİ ?
Birinci madde: Mükemmel Osmanlıca öğrenmektir. (Dikkat bu madde tartışılamaz). Yüksek tahsil yapan Müslüman bir genç, uzmanlık branşı ne olursa olsun mutlaka iyi derecede Osmanlıca okuma yazma, edebiyat kültürüne sahip olacaktır. Ben doktor, mühendis, bilgisayarcı olacağım, ben mücahit olacağım, benim Osmanlıcaya ihtiyacım yok diyenleri ciddî bulmayız ve muhatap kabul etmeyiz… Notlarını Osmanlıca tutacak, Osmanlıcası Latin Türkçesinden güçlü olacak. Fuzulî, Şeyh Gâlib divanlarını okuyup, anlayabilecek, bu kıraatten zevk ve haz olacak…
İkinci madde: Mükemmel İngilizce öğrenecek. Halide Edib derecesinde… Bu kadar ileri derecede olmasa bile, en azından kültür kitaplarını okuyup anlayabilecek derecede yabancı dili olacak.
Üçüncü madde: Ehl-i Sünnet akaidini icazetli bir hocadan okumuş, öğrenmiş, imtihan verip icazet ve sertifika almış olacak. (Bu konu da tartışılamaz) Tahavî akaidinin okunmasını tavsiye ederim. (Çeşitli tercümelerini ve Arapça aslını internette bulabilirsiniz)
Dördüncü madde: Akranlarına imamlık yapacak derecede kıraat ve fıkıh öğrenecek. Öğrenmezse imamlık yapmayacak.
Beşinci madde: Özel ihlas dersleri alacak.
Altıncı madde: Ehliyetli bir hocadan, bir büyükten İstanbul Osmanlı İslam kültürü, ahlakı, terbiyesi, görgüsü (âdab-ı muaşeret), nezaketi, kibarlığı, efendiliği dersleri alacak. Kırsal kesim, taşra zihniyet ve kültüründen kurtulacak. Bunları öğrenmezse çok noksan kalır.
Yedinci madde. Geleneksel islamî millî el sanatlarımızdan birini öğrenecek, ürün verecek, böylece sanat ve estetik boyutuna sahip olacak. Bunun yanında sanat kültürü edinecek. Bana sanat gerekmez diyene cevap vermeye değmez. Ne hali varsa görsün…
Sekizincisi: İslam hikmeti dersleri alacak. (Hikmet=bilgelik)
Dokuzuncusu: İman kardeşliği… Ümmet şuuru… İmamet… Bu üç konuda ders alacak. Kendisinde çok sağlam bir uhuvvet-i islamiyye (İslam kardeşliği) şuuru olacak
Onuncusu: Merak, dikkat ve hafıza dersleri alacak…
On birincisi: İslam ahlakı… Kurtarıcı iyi ve güzel huylar… Helak edici kötü huylar… İffet, şecaat… Sükutun faydaları, gevezelik ve zevzekliğin zararları… İslamî faziletler nelerdir?... Bu konularda ders alacak.
On ikincisi: İslamî kültür ve genel kültür konusunda en az on bin referansa sahip olacak. Bu birikime, planlı ve programlı şekilde çalışıp öğrenerek üç senede sahip olabilir.
On üçüncüsü: Beş vakit namazı dosdoğru kılacak. Namaz konusunda tehavün (gevşeklik, hafife alma) göstermeyecek.
On dördüncüsü: Camiden ve cemaatten kopuk olmayacak.
On beşincisi: Tartışmayacak.
On altıncısı: Cemaat, grup, hizip, fırka holiganlığı, militanlığı yapmayacak.
On yedincisi: Ehl-i Sünnet inancına, şuuruna, kültürüne sahip olacak.
On sekizincisi: Karakter terbiyesi alacak.
On dokuzuncusu: İslamın, imanın, Kur’anın, Sünnetin, mukaddesatın paralı askeri, para karşılığında ağlayanı olmayacak, gönüllü askeri olacak.
Yirmincisi: Din sömürüsü alçaklığından ve rezilliğinden uzak kalacak.
Yirmi birincisi: Nefs derecelerini bilecek. Nefs-i emmâre derekesinde kalmayacak, en azından nefs-i levvame derecesine yükselecek.
Yirmi ikincisi: Erkekse beyefendi, hanımsa hanımefendi olacak.
Yirmi üçüncüsü: Öyle yetişecek ki, onun faziletlerini yüksek ahlakını düşmanlarının bir kısmı bile kabul ve tasdik edecek.
Yirmi dördüncüsü: Lüks, israf, gösteriş, gurur, kibir, kendini beğenme gibi şımarıklıklardan, soytarılıklardan, hafifliklerden uzak duracak.
Yirmi beşincisi: Her hâl ü kârda fâsık-ı mütecâhir olmayacak, yani büyük günahları açıkta, açıkça, küstahça işlemeyecek.
Mehmet Şefgi Eygi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder