TAHŞİYE GURUBUNA YAPILAN KUMPAS DOSYASI 4
PARALEL CİLER NUR CEMAATİNİN TAHŞİYECİLER İLMİ GRUBU'NA LİDERİ MOLLA MUHAMMED MEHMET DOĞAN a NEDEN KUMPAS OPERASYONU YAPILMIŞTI
TAHŞİYE KUMPASI AŞAMA AŞAMA NASIL GEÇİRDİ
TAHŞİYE KUMPASI AŞAMA AŞAMA NASIL GEÇİRDİ
MOLLA MUHAMMETE NEDEN PARALEL KUMPAS YAPILDI VE NEDEN 17 AY HAPİS YATTI .
TAHŞİYECİLER KİMDİR?
ADIM ADIM TAHŞİYE KUMPASI
Soruşturmayı yürüten Terör Bürosu, Gülen örgütünün Tahşiye grubuna yönelik
kumpasının kronolojisini çıkardı.
06.04.2009 tarihinde Gülen www.herkul.org sitesinde
İrtica Paranoyası adlı konuşmada Tahşiye yayınevinin adını, terör örgütü adı
olarak veriyor.
08.04.2009’da Zaman’da “Terör Örgütü Üretenler
Yeni Tezgah Peşinde” adlı köşe yazısında TAHŞİYE konu ediliyor,
09.04.2009 tarihinde STV’de yayınlanan Tek
Türkiye Dizisinin 64. Bölümünde Karanlık Kuruldaki diyalogda TAHŞİYE, örgüt
olarak adlandırılıyor.
10.04.2009’da Zaman’da Hüseyin Gülerce, “Gülen Neden Uyardı” konulu köşe
yazısı ile Gülen’in konuşmasını ve TAHŞİYE konusunu ele alıyor.
15.04.2009’da Zaman Gazetesinde Ahmed Şahin,
köşesinde “İslamda İrtica ve Takiye Yoktur” konulu yazısı ile Fethullah
Gülen’in konuşmasında hedef gösterdiği TAHŞİYE konusunu işliyor.
23.04.2009’da Samanyolu TV’deki Tek Türkiye
Dizisinin 66. Bölümünde TAHŞİYE ve RAHLE ifadeleri örgüt olarak
kullanılmaya devam ediyor
26.04.2009 tarihinde Bugün gazetesi yazarı Nuh
Gönültaş, Tahşiye ve Rahle konularının geçtiği bölümleri aynen köşesine
taşıyor.
29.04.2009’da İstihbarat Şube Müdürlüğünden,
Radikal Tahşiye Grubu konulu TEM Şube Müdürlüğü’ne, daha önce Terör Örgütü
Kapsamında bulunmamasına rağmen örgütün isminin, liderinin çalışma
biçimleri gibi bilgilerinin hazır olarak yazılı bildirilmesi,
04.05.2009 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına
Radikal Tahşiye Grubu Faaliyetleri konulu yazı gönderilip soruşturma izni
istenmesi,
05.05.2009 tarihinde 2009/1016 sayılı soruşturma
izninin alınması,
06.05.2009 tarihli İlk İstihbarat raporunda 20
kişilik isim listesi ve bu listedekilere 8562 sayılı yazı talep edilmesi ve
2009-545 teknik takip no ile ilk teknik takip kararı alınması,
2009 Mayıs ortalarında Mehmet Nuri Turan’ın
Tahşiye ismini fark edip, örgüt tarafından kendisine gönderilen Fahri
Sarrafoğlu ile görüşmesi.
04.11.2009 örgütün adının değiştirilip ‘El Kaide
Yanlısı Grup’ yapılması,
10/12/2009’da Tarihsiz, isimsiz ve imzasız bu
çalışmalar ile ilgili ihbar mektubu ve CD gönderilmesi.
22.01.2010’da eş zamanlı 16 ilde operasyon ve 122
civarında kişinin gözaltına alınması...
Tahşiye kumpasının kronolojisi
A HABER’DE Sevilay Yükselir moderatörlüğünde yayınlanan Avukat Fidel Okan ve Sabah Gazetesi Özel İstihbarat Müdürü Abdurrahman Şimşek’in analiz ve belgeleri paylaştığı gündem belirleyen program ‘%100 Siyaset’ten ‘Paralel Yapı’ operasyonlarıyla ilgili çok önemli resmi belgeler .
Cemaat yayın organlarının ‘Tahşiye kumpası’ ile ilgili açıklamalarını da yalanlayan bu raporun önemini vurgulayan Fidel Okan, “Aslında işaret fişeğini Fethullah Gülen’e attırıyorlar. ‘Tahşiye’ cümlesi ilk kez Gülen’in vaazında değil, İstihbarat Şube Eski Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in imzaladığı 03.12.2008 tarihli raporda ortaya çıkıyor. Gülen İstihbarat şubesindeki personelinden bunu öğreniyor. MİT’te öyle bir rapor yok” dedi.
İşte o resmi rapor:
“Dini istismar faaliyet faaliyetlerinin deşifresine yönelik çalışmalarda Nur Cemaati Tahşiye Grubu ile ilgili güvenilir kaynaktan;
Grubun liderliğini Muş ili Sunay Mahallesi Atatürk Bulvarı… adresindeki Molla Muhammed Mehmet Doğan’ın yaptığı…
Grubun İstanbul, Ankara, Aksaray, Bitlis, Bursa, Elazığ, Erzurum, Kayseri, Konya, Malatya, Muş, Sivas ve Van illerinde faaliyet gösterdiği, ayrıca Fransa, Almanya ve Suudi Arabistan ülkelerinde de mensuplarının bulunduğu, yaklaşık 5000 kişi civarında mensubu bulunduğu değerlendirilen grubun faaliyetlerini dikkat çekmemek için gizli sürdürdükleri,
Grup mensuplarının Türkiye’nin Dar’ül Harp olduğu düşüncesini taşıdığı, Nur Cemaati Mehmet KIRKINCI ve Fetullah GÜLEN Grubunu münafık olarak gördüğü, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) İslam inkilabı önünde en büyük engellerden biri olduğunu düşündükleri,”
İşte Gülen’i ters köşeye yatıran o rapor:
KİM BU TAHŞİYECİLER...! Operasyonlar Gülenin Bu Videosuyla Başladı.
2010 da PARALELCİLER Sözde "El Kaide ile
bağlantılı bir örgüt iftirası ile operasyon yapılıyor .
2014 de Buna bağlı olarak Zaman Gazetesi
Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet
Karaca başta olmak üzere çok sayıda kişi gözaltına alındı.
Buna Yalancı İftiracı Zaman Gazetesi medya darbesini diyor
PARALELCİLER İN O kadar çok yalan ve
iftiralar varki kararda hem hukuk hem de aklın sınırları zorlanıyor.
İŞTE KONU İLE İLGİLİ ŞAHISLARIN MAĞDURİYET AÇIKLAMALARI VİDEOLARI
ANL Mustafa Kaplan canlı yayında çileden çıktı Video
Tahşiye Davası'nda 16 ay tutuklu yargılanana yazar Mustafa Kaplan, Beyaz Tv ekranlarında çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Örgütün kendisine kurduğu kumpası anlatan Mustafa Kaplan zaman zaman dasinirlendi.Soruyorum hakime ben niçin içerideyim? Bir kelime bile söylemiyorlar 'diyerek isyan etti.
İŞTE KONU İLE İLGİLİ ŞAHISLARIN MAĞDURİYET AÇIKLAMALARI VİDEOLARI
Tahşiyeciler Mustafa Kaplan canlı yayında çileden çıktı Erkan Tan
ANL Mustafa Kaplan canlı yayında çileden çıktı Video
Tahşiye Davası'nda 16 ay tutuklu yargılanana yazar Mustafa Kaplan, Beyaz Tv ekranlarında çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Örgütün kendisine kurduğu kumpası anlatan Mustafa Kaplan zaman zaman dasinirlendi.Soruyorum hakime ben niçin içerideyim? Bir kelime bile söylemiyorlar 'diyerek isyan etti.
Erkan Tan'la Tartışalım | Tahşiyecilere Kurulan Paralel Kumpas | 19 Aral...
Mustafa Kaplanı dinleyenler neden hedef
olduklarını anlayacaktır.
El Kaide bağlantısı, Dinler Arası diyalog, başörtüsüne furuat ve kurumlar için
zekat toplama meselesi.
Bediüzzaman Risalelerde bu günleri işaret etmiş mi. Üst akılın devşirmeleri
kimler?
Dinamit | 14 Aralık Operasyonu & Tahşiyecilere Paralel Tuzak | 19 ARAL...
İFTİRA
SUÇU ŞÖYLE OLUŞTU
Fethullah Gülen 6 Nisan 2009’da yayınlanan
konuşmasında, yeni bir irtica kampanyası başlayabileceği uyarısı yapıyor. El
Kaide türü terör yapılanmalarının Türkiye’de zemin bulmasının zorluğunu
anlatıyor. PKK’yı ve onun karşısına Hizbullah’ı çıkaran güçlerin El Kaide
benzeri örgütleri üretebileceğine dikkat çekiyor. Yeni örgütün isminin Tahşiye
olabileceğini ve ellerine silah verilerek ‘Müslümanlar da fırsat bulduğunda
teröre bulaşır’ algısı oluşturulabileceğini kaydediyor.
Gülen’in konuşmasından sekiz ay sonra El
Kaide’nin Türkiye uzantılarından olduğu ileri sürülen kişilere operasyon
yapılıyor.
Örgütle ilgili çalışmayı İstihbarat Daire
Başkanı Hüseyin Namal arz ediyor, Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal olur
veriyor.
BUNA
GÖRE : Gülen konuştu, Zaman bunu haber yaptı ve Ahmet Şahin ile Hüseyin Gülerce
köşe yazdı. STV ise Tek Türkiye dizisinde konuyu işledi. Talimat Emniyet
içindeki elemanlarına bu şekilde ulaştırıldı.
OLAYIN SAMANYOLU AYAĞI Dizinin grafikeri,
senaryo yazarı, stajyeri, yönetmeni ve kanalın en üst düzey yöneticisi suç
ortağı.
Sebep senaryo ile yapılan kumpas tamamen
çakışıyor.
Zaten bu tür dizileri hep STV bunu yapmaya
çalışır.
Tahşiye grubuna yönelik El Kaide haberleri,
birçok medya kuruluşunda yer aldı. 26 Ocak 2010 tarihli Hürriyet Gazetesi
‘Vakit’in eski yazarı El Kaide’nin fikir babası’ başlığını kullandı. 27 Ocak’ta
‘Keleşli kurban kampanyası’ başlığıyla yayımlanan manşet haberde ise, “El
Kaide’ye bağlı 57 kişilik örgütün, kurban başına 130 dolar toplayarak elde
edilen parayı Afganistan’a gönderdiği ortaya çıkarıldı.” ifadeleri yer aldı.
Resmî
operasyon evrakı ve dönemin gazete haberleri, STV DİZİSİ Fetullah Gülen
konuşması yapılan operasyonun taraf gazetecileri bu işi Kumpasın Örgütçe yapılışının delilidir.
Posta Gazetesi internet sitesinde Anadolu
Ajansı mahreçli haberde operasyonun Tahşiye Yayınevi’nin sahibi Mehmet Nuri
Turan’ın şikâyeti üzerine başlatıldığını duyurdu. Haberde, Tahşiye Yayınevi’ni
2004 yılında kurduğunu ve 2012 yılına kadar sahibi olduğunu anlatan Turan,
“Doğrudan Fethullah Gülen’den şikâyetçi oldum. Onun emrini yerine getirenlerin
tespit edilerek yargılanmasını istedim.” ifadesini kullandı.
Tahşiye grubunun lideri olduğu olduğu ileri
sürülen Mehmet Doğan’ın teknik takibe takılan ses kayıtlarını da alıntılarla
möntajlama yapılarak kumpas delili yapmışlar.
BİR
ŞEY ANLAYABİLİRSENİZ KONUŞMALAR ŞU ŞEKİLDE Hükümetin başındaki adam senin
değil. Onların adamıdır. Ben de diyorum ki git silah yap onları vur, kılıç
oynamazsa İslamiyet olmaz. Ferşat’ın babası hocadır. Evin içerisinde çalışıyor,
çalışıyor. Bir füze yapıyor, yeter ki yap, serbesttir ha. Şu anda zahiren
Müslüman görünen ama şeriatla amel etmeyen Mısır, Suriye, Türkiye, Pakistan,
Hindistan, İran bütün âlem-i İslam devletlerin cümlesi yakında kırılacak ve
gidecektir.”
PARALEL YAPININ İPLİĞİ PAZARA ÇIKTI . ADIM ADIM 14 ARALIK
TAHŞİYE OPERASYONU ve TAHŞİYE KUMPASININ GÜN YÜZÜNE ÇIKMASI
ERDOĞAN TAHŞİYECİLERİN BAŞI
OLAN MOLLA MUHAMMED DEN BAHSETTİ.KİM BU TAHŞİYECİLER...! İlk Kez Gülen
Bahsetmişti. Operasyonlar Gülenin Bu Videosuyla Başladı.
kim bu tahşiyeciler, tahşiyecilerin lideri Molla Muhammed,
Tahşiyeciler" diye anılan Nurcu gruba "iftira, sahte delil kumpas kurmak" gerekçesiyle cemaate düzenlenen operasyon gündeme bomba gibi düştü.
Peki bu kim bu Tahişyeciler? Tahşiye ismi nereden geliyor? Fethullah Gülen'in 2009 yılında hedef gösterdiği iddia edilen konuşmasından sonra cemaat medyasında "El Kaide yanlısı" olarak tanıtılan Tahşiyecileri ne kadar tanıyoruz?
YAYINEVİNİN ADI TAHŞİYE
kim bu tahşiyeciler, tahşiyecilerin lideri Molla Muhammed,
Tahşiyeciler" diye anılan Nurcu gruba "iftira, sahte delil kumpas kurmak" gerekçesiyle cemaate düzenlenen operasyon gündeme bomba gibi düştü.
Peki bu kim bu Tahişyeciler? Tahşiye ismi nereden geliyor? Fethullah Gülen'in 2009 yılında hedef gösterdiği iddia edilen konuşmasından sonra cemaat medyasında "El Kaide yanlısı" olarak tanıtılan Tahşiyecileri ne kadar tanıyoruz?
YAYINEVİNİN ADI TAHŞİYE
Tahşiye Yayınları
http://www.nineva.com.tr/tahsiye-yayinlari-pb2304.html
Tahşiye" aslında yayınevinin ismi. Bu hareketin bağlı olduğu
yayınevinin resmi adı aslında. Tahşiye diye bir isim bugün Türkiye'de tescilli
olarak sadece bu yayınevinin ismi var.
RİSALE-İ NUR HAREKETİNİN BİR KOLU
Risale-i Nur hareketinin bir kolu olarak bilinen Tahşiyecilerin lideri emekli imam Mehmet Doğan. Doğan Bediüzzaman’ın talebesi Hulusi Bey’in öğrencisi ve aynı zamanda varisi.
Doğu'da Molla Muhammed olarak anılan Mehmet Doğan, Fethullah Gülen'in çeşitli fikirlerine karşı çıkışı ile bilinen bir emekli imam.
DİNLER ARASI DİYALOG VE RİSALE-İ NUR'UN ÇARPITILMASI ELEŞTİRİSİ
Mehmet Doğan ile Gülen grubu arasındaki temel sıkıntı Risalelerin okunmasında yaşanıyor. Mehmet Doğan, Said-i Nursi'ni eseri olan Risale-i Nur'daki bazı cümlelere ters anlam veren Gülen ve ekibiyle TAHŞİYE YAYINLARI ilmi olarak mücadele ediyordu. Bu mücadelesini "Reddü'l evham" serisiyle kitaplaştırdı.
Doğan, Gülen grubunun Said-i Nursi'nin mesajlarının çarpıtıldığını savunuyor.. Doğan 2005'te yazdığı kitapında Gülen'e yönelik eleştirileri açık bir dille yazdı Doğan, özellikle dinler arası diyalog olarak adlandırılan uluslararası projelere muhalefetiyle tanınıyor.
Nur hareketinin kolu Tahşiyecilerin lideri 66 yaşındaki Mehmet Doğan, geçtiğimiz aylarda haklarındaki ithamlarla igili savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu.
22 Ocak 2010'da Türkiye çapında El Kaide bağlantılı yerlere düzenlenen operasyonda gözaltına alınmış ve 17 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilmişti.
Gece yarısı operasyonuyla gözaltına alınan Tahşiyecilerin lideri 66 yaşındaki Mehmet Doğan ise "Gözümde yüzde doksan oranında görme kaybı var. Ayrıca MS hastasıyım başkasının yardımı olmadan hareket dahi edemem. Şimdiye kadar örgüt kurmadım da 66 yaşından sonra mı örgüt kuracağım" diye konuşmuştu.
RİSALE-İ NUR HAREKETİNİN BİR KOLU
Risale-i Nur hareketinin bir kolu olarak bilinen Tahşiyecilerin lideri emekli imam Mehmet Doğan. Doğan Bediüzzaman’ın talebesi Hulusi Bey’in öğrencisi ve aynı zamanda varisi.
Doğu'da Molla Muhammed olarak anılan Mehmet Doğan, Fethullah Gülen'in çeşitli fikirlerine karşı çıkışı ile bilinen bir emekli imam.
DİNLER ARASI DİYALOG VE RİSALE-İ NUR'UN ÇARPITILMASI ELEŞTİRİSİ
Mehmet Doğan ile Gülen grubu arasındaki temel sıkıntı Risalelerin okunmasında yaşanıyor. Mehmet Doğan, Said-i Nursi'ni eseri olan Risale-i Nur'daki bazı cümlelere ters anlam veren Gülen ve ekibiyle TAHŞİYE YAYINLARI ilmi olarak mücadele ediyordu. Bu mücadelesini "Reddü'l evham" serisiyle kitaplaştırdı.
Doğan, Gülen grubunun Said-i Nursi'nin mesajlarının çarpıtıldığını savunuyor.. Doğan 2005'te yazdığı kitapında Gülen'e yönelik eleştirileri açık bir dille yazdı Doğan, özellikle dinler arası diyalog olarak adlandırılan uluslararası projelere muhalefetiyle tanınıyor.
Nur hareketinin kolu Tahşiyecilerin lideri 66 yaşındaki Mehmet Doğan, geçtiğimiz aylarda haklarındaki ithamlarla igili savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu.
22 Ocak 2010'da Türkiye çapında El Kaide bağlantılı yerlere düzenlenen operasyonda gözaltına alınmış ve 17 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilmişti.
Gece yarısı operasyonuyla gözaltına alınan Tahşiyecilerin lideri 66 yaşındaki Mehmet Doğan ise "Gözümde yüzde doksan oranında görme kaybı var. Ayrıca MS hastasıyım başkasının yardımı olmadan hareket dahi edemem. Şimdiye kadar örgüt kurmadım da 66 yaşından sonra mı örgüt kuracağım" diye konuşmuştu.
‘Tahşiye’ adı altında gerçekleştirilmiş operasyonun somut
delilleri işlenen cürmün vahametini göstermeye yeterli. 120 kişinin sahte bilgi
– belgelerle; hele bazılarının 17 ay gibi uzun bir süre tutuklanarak hak ve
hürriyetlerinden mahrum bırakılması, vicdan taşıyan hiçbir insanın olurunu
alamaz.
Öyle görülüyor ki, bu olaylar bir-ikiyle de sınırlı değil;
mağdurlar zincirinin şikayetleri yakında sökün edip üzerlerine üşüşeceğe
benziyor. Bu mağdurların müşterek yanlarının İslam’a, İslam ölçülerinden
sapmadan ve taviz vermeden hizmet eden kişi ve gruplar olması dikkat çekici bir
durum. Bu durum da bize, Cemaate yüklenen bir başka misyonu hatırlatıyor;
İslam’a, İslam’ın ölçüleri içinde hizmet etmek isteyen kişi ve
grupları işlevsiz hale getirmek..
ADIM ADIM 14 ARALIK TAHŞİYE OPERASYONU
Nurculuk
hareketinin içinde küçük bir grup Tahşiyeci Yayınevi çevresinde Risale-i Nur
Külliyatı'nı anlatan eserler yayınlıyor. Grup içinde önemli bir isim olan
Mehmet Doğan (Molla Muhammed) özellikle Dinlerarası Diyalog ve Gülen
hareketinin insanları maddi açıdan suiistimal ettiğini kitaplarında anlatıyor.
Molla Muhammed'in bu çalışmaları en çok Fethullah Gülen'i rahatsız ediyor.
GÜLEN'İN KONUŞMALARI VAAZ MI ŞİFRELİ
TALİMAT MI?
İŞTE GÜLEN'İN, SÜRECİ BAŞLATAN O
VAAZI...
Tahşiye Grubuna
yönelik 2010'daki operasyon, Gülen'in açıklamalarıyla başlamıştı. Gülen, 6
Nisan 2009 tarihli konuşmasında, "Türkiye'de Hizbulvahşet'ten sonra
El-Kaide'yi icat ettiler. Yarın daha başka şeylerde icat edebilirler. Mesela
Tahşiye diye bir şey icat edebilirler. Onları güçlendirirlerse ellerine
silahlar da verebilirler... Adlarına da Tahşiyeciler derler. Sonra da
Kalaşnikof'lar verirler ellerine, 2 yerde bir şey yapınca bunlar. Demek ki
imkan bulunca bunlar da silahlanabiliyor. (...) Allah o fırsatı vermesin
komplolarını kendi başlarına dolasın" demişti.
Fethullah Gülen Tahşiyeciler Açıklaması Yıl 2009
Fethullah Gülen - Tahşiyeciler diye bir şey icat edebilirler! (06.04.200...
Bugün Yazarı Nuh Gönültaş
da 26 Nisan 2009'da aynı yönde bir yazı kaleme alıp emekli imam Mehmet Doğan ve
grubunu hedef aldı.
Tahşiye Yayınları'nın bir anda Tahşiye Örgütü olarak lanse
edilmesi üzerine düğmeye basan emniyet de Doğan ve grubuna mensup 121 kişiyi
"yasa dışı El Kaide örgütü mensuplarının deşifresi" adı altında 22
Ocak 2010'da gözaltına alındı.
Gülen'in Herkul.org sitesinde yaptığı bu konuşma
Zaman Gazetesi'nde geniş olarak yer alıyor. Ardından Zaman ve Bugün yazarları,
tetikçi haber siteleri Tahşiyecileri linçe başlıyor.
Zaman
ve Bugün'ün başlattığı linç kampanyasına Samanyolu TV de katılıyor. Tek Türkiye
dizisinde yayınlanan Karanlık Kurul sahnesinde açık bir şekilde Tahşiyeciler
terör örgütü gibi gösteriliyor.
Taşhiyecileri hedef gösteren STV dizisinden bir sahne videosunu izle
Samanyolu Medya Grup
Başkanı Hidayet Karaca'nın televizyonlarında yer alan dizi ve belgesellerle
ilgili talimatları, bizzat Fethullah Gülen'den aldığı, ses kayıtları ile ortaya
çıkmıştı. Kayıtlardan biri Samanyolu TV'de yayımlanan Şefkat Tepe dizisinin
senaryosuyla ilgiliydi. Karaca Gülen'e, dizide Karanlık Kurul adını verecekleri
bir heyet oluşturmalarının uygun olup olmadığını soruyordu. Onay aldıktan sonra
da dizinin senaryosunu Gülen'e onaylatıyordu.
STV'de yayımlanan Tek Türkiye
dizisinde ise El Kaide'e yakın oldukları iddiasıyla hedef gösterilen
Tahşiyeciler'le ilgili şu diyaloglar dikkat çekmişti:
"Seçimler bitti ve
rengi belli oldu.. Kısa vadede ölüm kalım savaşı verdiğimiz devam eden dava
sürecini (Ergenekon, Balyoz kast ediliyor) gölgede bırakacak yeni hamleyi de
devreye sokacağız. Terör, yolsuzluk, irtica, siyasi belirsizlik, ekonomik
manüplasyon yani ülkeyi istikrarsızlığa götürecek her türlü malzemeyi
kullandık. Yeni projemizin adı Tahşiye olacaktır. Bizler basit bir çete
değiliz. Bu köylülere mi bu ülkeyi bırakacağız.
Emniyet
İstihbarat ise Ali Fuat Yılmazer imzasıyla bir rapor yayınlayarak Tahşiyeciler
grubunun silahlı terör örgütü olarak tanıtıyor.
11
Nisan 2009'da İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne diğer kumpaslarda olduğu gibi
isimsiz, imzasız ve tarihsiz ihbar mektubu geliyor. Mektupta, Mehmet Doğan
Grubu ihbar edildi.
A HABER den 14 Aralık Operasyonu tahşiye kumpası
Tahşiye Yayınevi Kurucusu M. Nuri Turan Deşifrede Paralel Örgütün Kurduğu Kumpası Anlattı
22
Ocak 2010 tarihinde El-Kaide operasyonu adı altında 122 Nurcu terör örgütü
üyesi olmak suçlamasıyla gözaltına alınıyor.
Ateş: Bazı akrabalarımız bile, bize kumpas kurulduğuna inanmadı . Biz ''Allah katında İslam'dan başka din yok'' dedik, Gülen rahatsız oldu .Paralel Örgüt, El - Kaide ile bağlantımızı bulamayınca adımızı değiştirdi.
Tahşiye yayınevi eski sahibi Turan: Gözaltına alındığımız zaman şeker hastasıyım yemek verin dedim ama dinlemediler .
Turan: Operasyon yapan paralel polisler bizi adam yerine koymadı.A HABER den tahşiye kumpası
Tahşiye yayınevi eski sahibi Turan: Gözaltına alındığımız zaman şeker hastasıyım yemek verin dedim ama dinlemediler .
Turan: Operasyon yapan paralel polisler bizi adam yerine koymadı.A HABER den tahşiye kumpası
Kamera eve ilk girişte kayda alınmıyor , Ev aramalarında el bombaları ve silahlar bulunuyor. Bu
operasyonlarda 32 kişi tutuklanıyor
Tahşiyecilerin
lideri olarak gösterilen Nurcu alim Mehmet Doğan MS hastası, böbrek hastası,
şeker hastası ve %90 görme kusuru olduğu halde 17 ay cezevinde kalıyor.
Bugün
İstanbul Üniversite Hukuk Fakültesi Dekanı olan Adem Sözüer hazırladığı
bilirkişi raporunda bulunan bombaların delil olarak kabul edilemeyeceğini
söylüyor.
Tahşiye
Yayınevi'nin sahibi Mehmet Nuri Turan kendilerine kumpas kuran Fethullah Gülen,
Zaman Gazetesi, Samanyolu TV ve polislerle ilgili suç duyurusunda bulunuyor.
Polis
14 Aralık 2014 tarihinde startı veriyor ve 31 kişiyi gözaltına alınıyor.
19
Aralık tarihinde mahkemenin verdiği kararla Ekrem Dumanlı yurtdışına çıkış yasağı
kararı ile serbest bırakılırken Samanyolu Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve 3
polis tutuklanıyor.
VE FETULLAH GÜLEN İÇİN SON
ABD'de
yaşayan Fethullah Gülen hakkında ise terör örgütü yöneticiliği suçlamasıyla
tutuklama kararı çıkarılıyor.
2010'da ki Tahşiye operasyonunda gözaltına alınan ve akıl almaz iftiralara maruz kalan isimler şimdi 'hesaplaşma' zamanı dedi.
Tahşiye operasyonunda gözaltına alınan ve emniyette El Kaideci olduklarını itiraf etmeleri yönünde baskı gören mağdur isimler çektikleri sıkıntılı günleri Haber7'ye anlattı.
Yaklaşık 5 yıl önce 2010 yılının Ocak ayı sonlarında El Kaide üyesi oldukları gerekçesiyle evlerinden ve iş yerlerinden gözaltına alınarak emniyette saatlerce hatta günlerce sorgulanan isimler o günlerde neler yaşadı?
Gözaltında tutuldukları Fatih’teki emniyet müdürlüğü binasındapolislerle aralarında ne geçti, onlara neler soruldu, hangi cevaplar alınmak istendi?
FETHULLAH GÜLEN’İ SEVİYOR MUSUN
FETHULLAH GÜLEN’İ SEVİYOR MUSUN
Gözaltına alınan isimlerden biri o yıl Tahşiye Yayınevi'nde çalışan Abdulhak Akkuş. Akşam saatlerinde evinden alındı. Emniyete götürüldü. 4 saat boyunca sorgulandı. Sorguda akıl almaz sorular yöneltildi ve o sorulara istedikleri yanıtlar alınmaya çalışıldı..
Akkuş o akşamı şöyle anlattı;
Akşam saat 9 gibi evimden aldılar. El Kaide’ye bomba, para ve adam temin ettiğim için gözaltına aldıklarını söylediler. Ben kabul etmedim. 'Bunları kabul et seni göndereceğiz' dediler. ‘Ben yapmadığım bir şeyi yaptım demem’ dedim.
Onlar da kabul etmemem durumumda ailene ve çevrene ‘Kadın satıyor’ diye seni rezil ederiz dediler. Artık dayanamadım bu psikolojik işkence karşısında ağlamaya başladım. ‘Eğer susma hakkını kullanırsan seni içeri atarlar’ dediler.
Onlar da kabul etmemem durumumda ailene ve çevrene ‘Kadın satıyor’ diye seni rezil ederiz dediler. Artık dayanamadım bu psikolojik işkence karşısında ağlamaya başladım. ‘Eğer susma hakkını kullanırsan seni içeri atarlar’ dediler.
Akkuş o gün orada yaşadıklarının bununla sınırlı olmadığını da söyleyip ilginç notlar paylaştı;
Bana –Amerika’yı seviyor musun dediler ‘Hayır’ dedim, 'İsrail’i seviyor musun' diye sordular. Ben de ‘Başbakanımızın sevmediği bir ülkeyi ben neden seveyim’ dedim.
Daha sonra ‘Peki Fethullah Gülen’i seviyor musun?’ dediler. Ben de'Müslüman olan herkesi severim, kafirleri sevmem' dedim.
Israrla‘Gülen’i seviyor musun’ diye defalarca sordular. Ben de her seferinde ‘Müslüman ise onu da severim, kafirleri sevmem, İsrail ile işbirliği yapanları sevmem’ deyince sinirlendiler ve bana fiziksel şiddet uyguladılar.
ŞİKAYETÇİ OLDU
Abdulhak Akkuş, hayatı boyunca karakol görmediğini ve ilk kez o gece gittiği emniyette dün bu soruşturmayı yapan polislerden şikayetçi oldu. Akkuş şikayetiyle ilgili 5 sayfa ifade verdiğini de söyledi.
O DEMOKRASİ DİYE BAĞIRANLAR O ZAMAN NEREDEYDİ?
Yaşadıklarının tekrar gündeme gelmesinin bile kendisini rahatsız ettiğini söyleyen Cezmi Çatalkaya ise ‘O gün bize bunları yaşatanları Allah’a havale ediyorum, davamı da açtım bu dünyada da hesaplaşacağım’ diyor.
Çatalkaya, ‘Sabahın 5’inde gelip evimi aradılar. Hiçbir suçumuz olmadığı halde bizi içeri aldılar. Önceki gün Vatan Caddesi’nde ‘Demokrasi, özgür basın’ diye bağıranlar o gün bizim için sokağa çıkmadılar. Bunların maksadı belli’ dedi.
Ömrü boyunca karakol yüzü görmediğini ve o gün yaşadıklarından sonra psikolojik sıkıntılar yaşadığını, 2 yıldır da şeker hastası olduğunu söyleyen Cezmi Çatalkaya ‘Beni zorla El Kaide üyesi yapmaya çalıştılar. Benim ne ilgim olabilir dedim. Nerede eylemde bulunmuşum, kimi vurmuşum dedim. Bunları kabul etmiyorum deyince bana beni iğrenç iftiralar atarak ifademi istedikleri yönde verdirmek istediler’ dedi.
‘ZAMAN’A ABONE OL’ VE ‘PARA VER’
Zaman gazetesine abone olmayınca bu kişilerin hedefi haline geldiğini şöyle anlattı. Çatalkaya ‘Dükkanıma gazete getirdiler istemedim. Apartmana yolladılar yırtıp attım. Bunu apartmanda bir arkadaş gördü. Beni apartman toplantısı diye abiler toplantısına götürdüler. Himmet parası istediler. Ben veremem dedim. Bunları söyledikten sonra beni listeye almışlar. Sonra da gözaltına aldılar’ dedi.
‘BİZE MUSTAFA KAPLAN’I ANLAT’ DEDİLER
2010’da gözaltına alındığında El Kaide Sarıyer sorumlusu olduğu iddiasıyla gözaltına alınan Engin Tavukçu da ‘Saat 5’te işteyken evimi bastılar, eşimin o günden beri ruh ve beden sağlığı bozuldu ciddi sağlık sorunları yaşadı ve saat 7 gibi de beni işyerimden aldılar’ dedi.
Ömrü boyunca karakol yüzü görmediğini ve o gün yaşadıklarından sonra psikolojik sıkıntılar yaşadığını, 2 yıldır da şeker hastası olduğunu söyleyen Cezmi Çatalkaya ‘Beni zorla El Kaide üyesi yapmaya çalıştılar. Benim ne ilgim olabilir dedim. Nerede eylemde bulunmuşum, kimi vurmuşum dedim. Bunları kabul etmiyorum deyince bana beni iğrenç iftiralar atarak ifademi istedikleri yönde verdirmek istediler’ dedi.
‘ZAMAN’A ABONE OL’ VE ‘PARA VER’
Zaman gazetesine abone olmayınca bu kişilerin hedefi haline geldiğini şöyle anlattı. Çatalkaya ‘Dükkanıma gazete getirdiler istemedim. Apartmana yolladılar yırtıp attım. Bunu apartmanda bir arkadaş gördü. Beni apartman toplantısı diye abiler toplantısına götürdüler. Himmet parası istediler. Ben veremem dedim. Bunları söyledikten sonra beni listeye almışlar. Sonra da gözaltına aldılar’ dedi.
‘BİZE MUSTAFA KAPLAN’I ANLAT’ DEDİLER
2010’da gözaltına alındığında El Kaide Sarıyer sorumlusu olduğu iddiasıyla gözaltına alınan Engin Tavukçu da ‘Saat 5’te işteyken evimi bastılar, eşimin o günden beri ruh ve beden sağlığı bozuldu ciddi sağlık sorunları yaşadı ve saat 7 gibi de beni işyerimden aldılar’ dedi.
Tavukçu 3 günden fazla gözaltında olduğu sürede yaşadıklarını tüm açıklığıyla anlattı;
İşyerimden gözaltına alıp götürdüler. Mesai arkadaşlarımın gözünde terörist durumuna düştüm. İtibarsızlaştırıldım. Çok sıkıntılı günler yaşadım 3 yıl içinde. Anlatılacak gibi değil. Ne olduğunu anlamadan Vatan’daki emniyete götürdüler. Sonra emniyetin otoparkına götürdüler. Bir araca bindik. Bana Mustafa Kaplan’ı sordular. 'Canlı bomba olmayı düşündün mü?' diye sordular. Ben bir kediyi bile incitmekten kaçınırken neden canlı bomba olayım dedi. Sonra benim bu tür işlerle ilgim olmadığını anlayınca ‘Bu bir şey bilmiyor. Şimdi sen savcıya çıktığında şunları söyle ‘Mustafa Kaplan son zamanlarda cihattan çok bahsetti. Bu konuşmalar beni cihada yönlendirdi diye söyle’ dediler. Bana bunları söylediği takdirde 'işinden çıkarılsan da sana iş bulacağız' da dediler.
Bu olaylardan sonra İstanbul içinde beni 3 yere sürdüler. Son olarak uğraşlarım sonucu geçtiğim aylarda tekrar eski işyerime döndüm
MAZLUMLARIN ÂHI TUTTU
ASLINDA mesele dinî=teolojik bir meseleydi ve çözümünü din alimleri tartışarak, müzakere ederek barışçı yoldan çözmeliydi.
Birileri bunu yapmadı. Kendilerini tenkit edenlerin aleyhinde, İslam ahlakına, din kardeşliğine yakışmayan komplolar kurdular, onları tutuklattılar ve on yedi ay zindanda süründürdüler.
Merhamet etmediler… Nice kimseyi ve çoluk çocuğunu perişan ettiler.
Yaşlı, hasta, gözleri görmez muhterem bir hocaefendinin yıllar boyunca kullandığı ilaçlarını cezaevinde verdirtmediler, hayatını tehlikeye attılar.
On yedi ay tutuklu olarak cezaevinde kalmak… Bunun ne demek olduğunu, hapis yatmamış kimseler bilmez ama bu fakir çok iyi bilirim.
Mahbushanede zaman çok ağır ilerler. Her dakika mahbusun, tutuklunun beynine tokmak gibi iner.
On yedi ay ne ki demeyin sakın. On yedi ay değil, on yedi gün yatsanız böyle konuşmazsınız.
Bugünkü tutuklamaların ardında, birtakım Müslümanlara yapılan komplolar, merhametsizlikler, adaletsizlikler, insafsızlıklar vardır.
Bunların iki sebebi vardır:
Beşerî sebepler…
Kader-i ilahî…
On yedi ay suçsuz yere zindanlarda sürünenlerin âhı tutmuştur.
Üzerinde sanıkların değil, komplocuların parmak izi bulunan silahlar…
Zulüm bumerang gibidir. Döner dolaşır atanın başına çarpar.
Vaktiyle gazeteci Mustafa Kaplan tutuklandığında, bugün yaygara kopartanlardan küçük bir inilti bile çıkmamıştı.
ABD’li, AB’li bazı ağızların protestolarına kulak asılmamalıdır. 1984’te basın ve fikir suçundan tutuklandığımda onların sesleri çıkmamıştı.
Sakın inanmayın, kanmayın, aldanmayın… Basın hürriyetiyle ilgisi yok bu olup bitenlerin.
Bumerang döndü dolaştı ve atanın başına vurdu.
Daha çok şeyler olacak.
Yaşayan görecek…
Bu iş (Allah korusun) iç savaşa kadar gidebilir.
Fitneyi ilk kimler başlattı?
Evvel yoğ idi, şu Dinlerarası Diyalog… Üç ibrahimî din vardır, üçünün mensupları da Cennetliktir hezeyanını kimler çıkarttı?
Bu işin içinde Papalar, papazlar, pastörler, hahamlar da var…
Siz unuttunuz mu bilmem, bendeniz unutmadım, Mardinde Kasımiye medresesinde yapılan Dinlerarası Diyalog festivalinde aynı anda çanlar çılgınca çalarken ezanlar okunmuştu.
Bunları tenkid edenler on yedi ay yattılar. Kendileri, aileleri perişan oldu. On yedi ay boyunca nasıl geçindiler?
Mahbuslar zindandan çıkamaz ama mazlumların duaları o kalın duvarlardan, demir kafesli pencerelerden kolayca çıkar ve ötelere yükselir.
Cenab-ı Hak hepimizi bildiğimiz zindandan, benlik zindanından, holiganlık zindanından kurtarsın.
Birileri bunu yapmadı. Kendilerini tenkit edenlerin aleyhinde, İslam ahlakına, din kardeşliğine yakışmayan komplolar kurdular, onları tutuklattılar ve on yedi ay zindanda süründürdüler.
Merhamet etmediler… Nice kimseyi ve çoluk çocuğunu perişan ettiler.
Yaşlı, hasta, gözleri görmez muhterem bir hocaefendinin yıllar boyunca kullandığı ilaçlarını cezaevinde verdirtmediler, hayatını tehlikeye attılar.
On yedi ay tutuklu olarak cezaevinde kalmak… Bunun ne demek olduğunu, hapis yatmamış kimseler bilmez ama bu fakir çok iyi bilirim.
Mahbushanede zaman çok ağır ilerler. Her dakika mahbusun, tutuklunun beynine tokmak gibi iner.
On yedi ay ne ki demeyin sakın. On yedi ay değil, on yedi gün yatsanız böyle konuşmazsınız.
Bugünkü tutuklamaların ardında, birtakım Müslümanlara yapılan komplolar, merhametsizlikler, adaletsizlikler, insafsızlıklar vardır.
Bunların iki sebebi vardır:
Beşerî sebepler…
Kader-i ilahî…
On yedi ay suçsuz yere zindanlarda sürünenlerin âhı tutmuştur.
Üzerinde sanıkların değil, komplocuların parmak izi bulunan silahlar…
Zulüm bumerang gibidir. Döner dolaşır atanın başına çarpar.
Vaktiyle gazeteci Mustafa Kaplan tutuklandığında, bugün yaygara kopartanlardan küçük bir inilti bile çıkmamıştı.
ABD’li, AB’li bazı ağızların protestolarına kulak asılmamalıdır. 1984’te basın ve fikir suçundan tutuklandığımda onların sesleri çıkmamıştı.
Sakın inanmayın, kanmayın, aldanmayın… Basın hürriyetiyle ilgisi yok bu olup bitenlerin.
Bumerang döndü dolaştı ve atanın başına vurdu.
Daha çok şeyler olacak.
Yaşayan görecek…
Bu iş (Allah korusun) iç savaşa kadar gidebilir.
Fitneyi ilk kimler başlattı?
Evvel yoğ idi, şu Dinlerarası Diyalog… Üç ibrahimî din vardır, üçünün mensupları da Cennetliktir hezeyanını kimler çıkarttı?
Bu işin içinde Papalar, papazlar, pastörler, hahamlar da var…
Siz unuttunuz mu bilmem, bendeniz unutmadım, Mardinde Kasımiye medresesinde yapılan Dinlerarası Diyalog festivalinde aynı anda çanlar çılgınca çalarken ezanlar okunmuştu.
Bunları tenkid edenler on yedi ay yattılar. Kendileri, aileleri perişan oldu. On yedi ay boyunca nasıl geçindiler?
Mahbuslar zindandan çıkamaz ama mazlumların duaları o kalın duvarlardan, demir kafesli pencerelerden kolayca çıkar ve ötelere yükselir.
Cenab-ı Hak hepimizi bildiğimiz zindandan, benlik zindanından, holiganlık zindanından kurtarsın.
Mehmet Şefgi Eygi
AMAÇLARI
ERDOĞAN'A VE TÜRKİYE'YE DİZ ÇÖKTÜRMEKTİ
Küresel güçlerin taşeronu Gülen terör örgütünün
Türkiye içindeki kirli amaçları deşifre olmaya devam
ediyor.
"ASIL AMAÇLARI ERDOĞAN'A VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NE DİZ
ÇÖKTÜRMEKTİ"
A Haber ekranlarında yayınlana Deşifre programına konuk olana İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir, "17 Aralık bir darbe girişimidir. Bakanların, bürokratların çocukları içeri alınmış ülke kaosa sürüklenmek istenmiştir. Bütün bu hareketlerin neticesi ve hedefinin Recep Tayyip olduğunu biliyorum. Seçim yoluyla Recep Tayyip Erdoğan'ı indiremeyeceklerini anladılar. Bundan dolayı ya öldüreceklerdi ya da darbeyle indireceklerdi. 17 Aralık ve Gezi olaylarının amacı budur.
A Haber ekranlarında yayınlana Deşifre programına konuk olana İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir, "17 Aralık bir darbe girişimidir. Bakanların, bürokratların çocukları içeri alınmış ülke kaosa sürüklenmek istenmiştir. Bütün bu hareketlerin neticesi ve hedefinin Recep Tayyip olduğunu biliyorum. Seçim yoluyla Recep Tayyip Erdoğan'ı indiremeyeceklerini anladılar. Bundan dolayı ya öldüreceklerdi ya da darbeyle indireceklerdi. 17 Aralık ve Gezi olaylarının amacı budur.
Tayyip Erdoğan'ın
şahsını ve onun şahsında Türkiye cumhuriyetine diz çöktürmekti. 17 ve 25 Aralık
soruşturmalarından MİT'in dahi haberi yoktu. Yargıya karşı eylem yapmak yargıya
karşı bir saldırıdır. 25 Aralık dosyası darbe sonrası dönem için
hazırlanmıştır. 25 Aralık dosyası gerçek olsaydı bu ülkede ne kadar yatırım
yapmış iş adamı varsa içeriye atılacaktı." ifadelerini kullandı.
"GÜLEN'İ KIZDIRACAK NE HALT ETTİN"
Paralel yapının mağdur ettiği isimlerden biri olan Mehmet Nuri Turan(Tahşiye Yayınevi eski sahibi) Gülen Örgütü ile ilgili dikkan çeken açıklamalarda bulundu. Turan, "Polis memuru bana sen Fettullah Gülen'i kızdıracak ne halt ettin dedi.
"GÜLEN'İ KIZDIRACAK NE HALT ETTİN"
Paralel yapının mağdur ettiği isimlerden biri olan Mehmet Nuri Turan(Tahşiye Yayınevi eski sahibi) Gülen Örgütü ile ilgili dikkan çeken açıklamalarda bulundu. Turan, "Polis memuru bana sen Fettullah Gülen'i kızdıracak ne halt ettin dedi.
Paralel yapının düzenlediği operasyon sonrasında ben de
tutuklandım. Şeker hastası olduğumu söyledim ve parasını vererek bir şeyler
istedim ancak hiçbir şey verilmedi ve baygınlık geçirdim. Operasyon yapan
paralel polisler bizi adam yerine koymadı" sözlerini sarf etti.
"EL-KAİDE İLE BAĞLANTIMIZI BULAMAYINCA ADIMIZI DEĞİŞTİRDİLER"
Bir diğer paralel yapı mağduru Bünyamin Ateş, ""Paralel örgüt El-Kaide ile bağlantımızı bulamayınca adımızı değiştirdi. Kamuoyu bilsin ki biz Tahşiyeci değiliz müslümanız tüm müslümanları kardeşimiz biliriz. Biz asla şiddet yanlısı değiliz. Biz ''Allah katında İslam'dan başka din yok'' dedik Gülen rahatsız oldu. Bazı akrabalarımız bile bize inanmaz oldu."
"EL-KAİDE İLE BAĞLANTIMIZI BULAMAYINCA ADIMIZI DEĞİŞTİRDİLER"
Bir diğer paralel yapı mağduru Bünyamin Ateş, ""Paralel örgüt El-Kaide ile bağlantımızı bulamayınca adımızı değiştirdi. Kamuoyu bilsin ki biz Tahşiyeci değiliz müslümanız tüm müslümanları kardeşimiz biliriz. Biz asla şiddet yanlısı değiliz. Biz ''Allah katında İslam'dan başka din yok'' dedik Gülen rahatsız oldu. Bazı akrabalarımız bile bize inanmaz oldu."
17 ARALIK’A KARŞI DİK DURAN HÜKÜMETİN ALKIŞLANMASI
GEREKTİĞİNİ BELİRTEN IŞIK, “DARBE GİRİŞİMİ ENGELLENMESEYDİ BELKİ DE BUGÜN
MECLİS AÇIK OLMAYACAKTI” DEDİ.
http://www.yirmidorthaber.com/politika/darbe-girisimi-engellenmeseydi/haber-982733
17
ARALIK’INKIYMETİNİ BİLELİM
Yeter ki, kaos olsun, istikrar bozulsun, devleti
oluşturan unsurlar sarsılsın.. Paralel yapı çetesinin ve onlara yandaşlık
edenlerin, bütün dertleri, davaları bu. Ak Parti düşmanlığı, Recep Tayyip
Erdoğan hazımsızlığı dahi onlar için söz konusu gayeye götürücü vasıta ve
vesilelerden ibaret. İhanet ki ne ihanet; satılmışlık ki, ne satılmışlık..
17-25 Aralık operasyonlarının hükümeti, daha doğrusu Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmeyi hedefleyen “darbe girişimleri” olduğunu çok iyi biliyorlar.
Bunu CHP’liler, MHP’liler ve “malûm yapı”yla “çıkar
işbirliği” yapan
diğerleri çok iyi biliyor.
Gezi olaylarından bir süre önce, “malûm yapı” mensuplarının
Yargı’daki uzantıları için “4 bin militan!” diyen Kemal Kılıçdaroğlu da biliyor;
Ergenekon operasyonlarının sürdüğü günlerde “Malûm Yapı”yı yerden yere vuran, şimdilerde ise Okyanus Ötesi’ne sıcak
mesajlar gönderen MHP’li Özcan
Yeniçeri de…
Hangi siyasi görüşe mensup olursa olsun sokaktaki her bir
vatandaş, ortadakinin bir “darbe
girişimi” olduğunun
farkında.
Sayın Erdoğan dostları da, düşmanları da oyunu görüyor.
Ben bunu çok önemsiyorum; 17/25 Aralık operasyonları, toplumun
olan bitenle çok daha yakından ilgilenmesini sağladı.
“DÖNEMİN BAŞBAKANI”
YAZMIŞLARDI DÖNEMİN HAŞHAŞİ ÖRGÜTÜ OLDULAR.
Cumhurbaşkanı Erdoğan
DEİK’te yaptığı konuşmasında 14 Aralık’ta Cemaat’e yönelik operasyonla ilgili
açıklamalarda bulundu. Erdoğan “Dönemin Başbakanı yazanlar, dönemin örgütü
oldu” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dış
Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun (DEİK) Wyndham Hotel’de gerçekleştirilen Genel
Kurulu’nda konuştu. Erdoğan, burada gündemi değerlendirirken “Dönemin
Başbakanı yazmışlardı, dönemin örgütü oldular” ifadesini kullanarak şu
şekide konuştu;
“DÖNEMİN HAŞHAŞİ ÖRGÜTÜ”
“Dönemin Başbakanı
yazmışlardı, dönemin haşhaşi örgütü oldular. Bizim için ‘dönemin başbakanı’
diyen, dönemin ‘Haşhaşi örgütünü’ de inşallah hiç kimse hatırlamayacak.”
Erdoğan’ın konuşmasından
satır başları;
DEİK’in yeni yönetiminin
bundan sonra yapacağı çalışmalar için çok teşekkür ediyorum. DEİK Türkiye’nin
büyümesine katkı sağlamaya devam edecek.
“HEDEF 2023″
Tüm hedeflerimizi 2023′e
yoğunlaştırıyoruz. 2023 bizim sadece iktisadi hedeflerimizi gösteren bir yıl
değildir. 2023 iktidisadi olduğu kadar siyasi ve sosyal da bir yıldır.
Uluslararası politikada ilerleyeceğimiz de bir yıldır. Eğer 2023 diyorsak ve
buna inanıyorsak bunun mücadelesine bugünden itibaren başlamalıyız. Meseleye
bir dava olarak bakmadıkça zafer gerçekleşmez.
Darbe girişimi, saldırıların herhangi birinde boyun eğseydik, tuzağa düşseydik, bugün 2023′en bahsedemezdik.
Darbe girişimi, saldırıların herhangi birinde boyun eğseydik, tuzağa düşseydik, bugün 2023′en bahsedemezdik.
“DARBE GİRİŞİMLERİNDEN O
KADAR EMİNLER Kİ…”
Biz bugünlere kolay
ulaşmadık. 2012′den bu günlere gelen süreç dikensiz bir gül bahçesi değildi.
Darbe senaryoları hazırlandı. Şahsıma tehdit ve suikast girişmleri oldu. Halkın
seçtiği bir parti kapatılma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Sokaklar
hareketlendirildi. Geçen yıl 17-25 Aralık olaylarını yaşadık. Eğer geçen yıl bu
zamanlar boyun eğseydik bugünlere gelemezdik. Darbe girişimlerinden o kadar
eminler ki iddianamede dönemin Başbakan’ı ifadesini kullandılar.
Dönemin Başbakanı
yazmışlardı, dönemin haşhaşi örgütü oldular. Bizim için ‘dönemin
başbakanı’ diyen, dönemin ‘Haşhaşi örgütünü’ de inşallah hiç kimse
hatırlamayacak.
Senaryolaru üst akıl
yazıyor. Ondan aldığı emirle hareket ediyorlar. Üst akıl ne diyorsa onlarda el
pençe önünde divan duruyorlar.
“BASIN SUSTURULUYOR DİYE
KAMPANYA BAŞLATTILAR”
Savcı 14 Aralık’ta bir
operasyon başlattı. Hiç kimse önceden olduğu gibi dava sonuçlanmadan linç
edilmiyor. Ancak malum çevreler basın susturuluyor diye bir kampanya başlattı.
AB tatil gününde bunla ilgili açıklama yapıyor. Ne kadar da hassaslar.
“BURASI GUGUK DEVLETİ Mİ?”
Ben bu AB’nin en büyük
ülkesine PKK terör örgütünü ülkenizde besliyorsunuz diye sorduğumda aldığım
cevap bir hiç, yada burası hukuk devleti dendi. Burası ne Guguk devleti
mi? O yüzden Türk yargısının kararlarına saygı duyacaksınız. İsrail bu
sene 16 gazeteci katletti. AB neden sustu.”
14 ARALIK OPERASYONU
14 Aralık’ta paralel yapıya
yönelik gerçekleştirilen operasyonu dikkatle takip ettiğini kaydeden Erdoğan, “Dikkatli
ve temiz bir süreç yürütülüyor” dedi. “Basına sansür” iddiasını yalan olduğunu
kaydeden ve Avrupa Birliğine yüklenen Cumhurbaşkanı, “Türkiye’deki
yargının kararlarına ve tasarruflarına saygı duyacaksınız. Neymiş gözaltına
alınanlar gazeteciymiş. Gazeteciler suç işlemez mi? İsrail sadece bu yıl 16
gazeteci öldürüldü. Neden sesinizi çıkarmadınız?” ifadelerini kullandı.
Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü;
“SİZ ONLARA BAKMAYIN”
Türkiye’nin itibarı şöyle
oluyor böyle oluyor, diyorlar. Onlara siz bakmayın. Türkiye itibarını sahte
manşetlerle elde etmiş değildir. Türkiye güçlü ekonomisi ile zaten itibarlıdır.
Mazlumların ve barışın yanında olduğu için zaten itibarlıdır. Biz öyle sahte
raporlarla, siyasi raporlarla, kürsülerden yapılan paralel açıklamalar ile
kendisine istikamet çizecek bir hükümet değiliz.
“BİZE NASİHAT
VERECEĞİNİZE…”
Gezi’de ve 17-25 Aralık
operasyonlarında bu ülkenin seçimliş hükümetine darbe yapılırken AB susuyordu.
Aynı şekilde Mısır’da ve Suriye’de, Ukrayna’da bunlar sustular.Bize nasihat
vereceğinize ülkemizde kalan Suriyeliler’e destek verin.,
Kobani’ye verilen mühimmatlar
terör örgütlerine gitti. Kobani’de halk yok 3 bin savaşçı var. Peki Kobani
kadar Halep’e neden sahip çıkmıyorsunuz. İşte koskoca bir soru işareti var. Biz
bunu biliyoruz ve ona göre hareket ediyoruz. Esed rejimi yeni bir yapılanmanın
içine girerse orada bu benim ülkem içinde bir tehlike oluşturur.
Türkiye AB önünde kapı kulu
değildir. Türkiye azarlanacak, kendisine gündem belirlenecek bir ülke asla ve
asla değildir.
Sahte rapor hazırlayanlar
bırakın hazırlamaya devam etsinler. Onlar itibarlarını kaybettiler. Biz işimize
bakacağız. Onların işi bizi engellemek bizim işimiz ise daha hızlı ilerlemek.
Onlar eski Türkiye’yi getirmek isteyecekler biz ise yeni Türkiye’yi kurmak için
çok daha fazla çalışacağız.
“FAİZLER NE KADAR DÜŞERSE
YATIRIMCININ ÖNÜ O KADAR AÇILIR”
Cumhurbaşkanı olarak inşaat
sektörünü hafife alacak kimseye asla tahammülümüz yoktur. Ben buradan
finansçılara kredi konusunda gözlüklerini iyi seçmeleri çağrısında bulunuyorum.
Çünkü faizler ne kadar düşerse yatırımcının da önü o kadar açılır. Burada el
ele vermek durumundayız. Bunu Başbakanlık döneminde neden yapmadın
diyebilirsiniz. Başbakanlık döneminde başarısız olduğum tek konu budur.”
Devlet erkleri oynanan ve oynanmak istenen oyunların tamamen
farkındadır. Çünkü, vesayet rejimi tamamen çökmüş, iflas etmiş, etki ve
etkinliğini külliyen yitirmiştir. Bundan böyle Türkiye, dış patentli ekonomik,
politik ve kültürel müdahalelerin serbest oyunlarını oynadığı edilgin bir ülke
olmayacaktır; kendi değerleriyle dirilişe geçmiştir çünkü artık o, dedikleri
dinlenen, söylediklerine kulak verilen, bölgedeki gücü kabul edilen dinamik,
etkin bir konuma yükselmiştir.
Türkiye’de demokrasinin kalıcı kılınması ve nesilden nesle
aktarılması, ancak yeni bir anayasa inşasıyla ve yine Türkiye’de kalıcı bir iç
barışın temini ancak çözüm sürecinin hayata geçirilmesiyle mümkündür. Bunu
bildikleri içindir ki, Ak Parti’nin anayasayı değiştirecek çoğunluğu elde
etmesini engellemek ve çözüm sürecini çözümsüzlüğe kilitlemek peşindeler..
Dış güdümlü bu iki gündem etrafında, gözleri bağlı dolap beygiri
gibi dönüyorlar; dönsünler de kuyudaki suları/ siyasi kredibiliteleri çoktan
tükendi farkında değiller..
FETHULLAH GÜLEN BATI NEZDİNDE DE BİTECEK!
Paralel örgütün medya şefi Ekrem
Dumanlı hakkında şu satırları yazdığım saatlerde tutuksuz yargılanmak üzere serbest
bırakıldı. Fakat bu durum Ekrem Dumanlı’nın 22 sayfa tutan ifadesinin
yalanlarla dolu olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Fethullah Gülen'in
liderliğindeki bu suç örgütü yalan söylemek ve iftira atmak konusunda özel
olarak uzmanlaşmış bir örgüt...
Ekrem Dumanlı hayatında Fethullah Gülen'den talimat almadığını
söylüyor. Buna kargalar bile güler. Ekrem Dumanlı dediğiniz adam ortaokul
seviyesinde bir Türkçe hocası iken Gülen’in her türlü talimatına
sorgulamaksızın uyacağını gösterdiği için bu noktalara geldi. Gülen legal
talimatların yanında illegal talimatlar da verebilen iki-yüzlü bir örgüt
lideriydi. Dumanlı her türlü illegal talimatı uygulayan bir adamdı.
Tahşiyecilere yönelik kumpas olayı da bunun örneğidir. Bunun gibi onlarca örnek
vardır. İşte şimdi Dumanlı ve Hidayet Karaca bunun bedelini ödeyecekler.
Gülen’in bir yüzünde hoşgörü, diyalog, insan hakları, demokrasi gibi maskeler
vardı. Öbüründeyse istihbarat operasyonları, kumpaslar, sahte kanıt üretmeler,
KPSS soruları hırsızlığı hatta kanlı cinayetlere yol verme gibi karanlık bir
yüz vardı.
Evet bu son söylediğimi bilerek söylüyorum... Ben adil bir adamım.
Mesela geçen hafta paralel örgütün cinayet işlemekle görevli bir birimi
olmadığını tarzlarında cinayetin olmadığını söylemiş biriyim. Paralel örgüt de
adil yargılanmalıdır. Benim bu söylemimi Samanyolu hemen ana haberinde
kullandı. Gülen Batı nezdinde meşru algılanmak için doğrudan silahlı bir birim
kurmamıştır. Fakat bu demek değildir ki bazı cinayetlere dolaylı ve taşeronlar
aracılığıyla Gülen’in bağlantısı olmamıştır. Hrant Dink Cinayeti, Gülen'in
Batı'daki itibarını yerle bir edecek olaydır. Bu süreci hep beraber
yaşayacağız. Ergenekon operasyonunun başlatılması ve TSK’nın Gülenist yapı
tarafından ele geçirilmesi süreci Gülen için hayatiydi. 2007-8’de tek gündemi
buydu Gülen’in. Türk devleti içindeki paralel istihbarat Hrant Dink’in
öldürüleceğini Gülen’e bildirmişti. Gülen'den kendi polis istihbaratına gelen
talimat netti: Sakın engellemeyin hatta teşvik edin...
Evet yanlış okumadınız... Pensilvanya, Hrant Dink cinayeti ile
ilgili engellemeyin ve teşvik edin talimatını vermiştir. Bunun üzerine Ali Fuat
Yılmazer ve Ramazan Akyürek bu olayı organize etmiştir. 2008’deki Başbakanlık
Teftiş Kurulu raporunun bu iki polisle ilgili kanıtları çok nettir. Mesela
Hayko Bağdat da Akyürek-Yılmazer ikilisinin cinayette aktif rol oynadığını
söylerdi hep. Şimdi cemaatin kanalından maaşa bağlanınca Hrant için adalet
duygusunu yitirmişe benziyor. Dink’le ilgili talimatın Gülen’den gittiğini şu
an hem MOSSAD hem de CIA bilmektedir. Bu iki teşkilat Türk devletine de bu
bilginin kendilerinde olduğunu belirtmiş ve yeniden Türkiye-ABD-İsrail arası
stratejik ortaklık günlerine dönülürse Gülen’in Dink cinayeti gerçeğinin Batı
medyasının manşetlerine çıkacağı garantisini vermişlerdir. Aslında hem
Washington hem Tel-Aviv Gülen’in Türkiye halkı nezdinde bittiğini ve bir daha
kendine gelemeyeceğini biliyor. Şu an Türkiye’yi istedikleri dış politika
çizgisine getirmek için Gülen’i rehine gibi kullanıyorlar. Türkiye ise bir yandan
direniyor bir yandan elindeki güçlerle pazarlık yapıyor. Türkiye ile ABD-İsrail
bloğu uzlaştığı an Gülen’i portakal gibi sıkıp atacaklar. Gülen’in Dink
cinayetindeki parmağının ortaya çıkması ile tüm cemaat Batı’dan deport
edilecek. Hiç merak etmeyin 2010’lu yıllar içinde Gülen ve örgütünün şu an
Türkiye’de itibarı nasıl sıfırsa Washington ve Brüksel’de de durum aynısı
olacak.
İşte tüm bu süreçlerde paralel emniyet kadar paralel medya
da vardır. Ali Fuat Yılmazer ile Ekrem Dumanlı arasında Yurt Atayün ile Hidayet
Karaca arasında fark yoktur. Bunların hepsi Gülen’in talimatıyla suç işlemiş
adamlardır. Bunlardan biri almış, öbürü pişirmiş, bir diğeri yemiştir. Bu
düzeneğin tüm parası da TUSKON vesilesiyle sağlanmaktadır. Paralel örgüt önce
elindeki devlet gücüyle himmet, yani haraç toplar sonra bu kara para TUSKON’da
yıkanır ve legalize edilir. Sonra da bu para cemaatin çeşitli damarlarına zerk
edilir. Paralel yapı aynı zamanda örgütsel bir yolsuzluk ağıdır.
İşte şimdi bu örgütsel yolsuzluk ağının santrali olan TUSKON
iş dünyasında partner bulmakta zorlanıyor. İş dünyasının çoğunluğu TUSKON’a
mesafeli. Fakat köşeye sıkışmış TUSKON çetesine hayat öpücüğünü ise CHP
veriyor. Geçen yazımda CHP’nin finans ayağının baronlarından Bülent Ünal’ın
TUSKON ile ortaklığını anlattım. Ünal'ın başında olduğu şirket TUSKON’u yeniden
aklama ve sisteme sokmanın peşinde koşuyor. Ünal ve şirketi bu tavırlarında
ısrar ederse Türk devleti de gereğini yapacaktır. CHP tabanından en nefret
edilen adam Fethullah Gülen. Fakat CHP üst yönetimi tuhaf biçimde CHP tabanının
nefret ediği bu örgüte yardım ve yataklık ediyor. Bu ilişkiler de elbette bir
gün çözülecektir...
YENİ ŞAFAK / Cem Küçük
KÖŞE YAZISI DA DELİL OLUR BİR 'KIL' DA
Paralel yapının marifetleri öyle
görünüyor ki, sayarak bitmiyor. Yalan, iftira, entrika, darbecilik, dini
istismar, yetkiyi ve görevi suiistimal, kadrolaşma, emanete hıyanet, güveni
kötüye kullanma vs.
Bütün bu özelliklerini göstere göstere sergiliyorlar ve pişkince.
Ama bugünlerde gördüğümüz daha açık bir özellikleri de cazgırlıkla
suçluyken güçlü görünme konusunda sergilenen üstün performans ve pişkinlik.
Operasyonu günler öncesinden polisin içindeki köstebekleri marifetiyle
öğrenebildiklerine göre aslında haklarında başka delile bile gerek yok.
Polisin içinde hala devlete veya polis teşkilatındaki hiyerarşik
düzene değil kendilerine çalışan elemanlarının olduğu aslında bu olayla
birlikte kesinlik kazandı. “Nerede, hani paralel? Gösterin de gidip biz de üye
olalım” diye Kılıçdaroğlu triplerine yatmalarına gerek yok. Bu hali görüp de
“işte paralel” diyerek kimsenin salağa yatmasına veya başkasını aptal yerine
koymasına uygun bir durum yok artık.
Daha kimsenin ruhu duymamışken polisin içindeki elemanları eliyle
öğrendikleri bilgileri sosyal medya üzerinden paylaşarak bir de kalkışma
örgütlediler. Yetmiyor, kısa süre içinde dünyada şimdiye kadar himmet
paralarını yedirdikleri medyadaki etkili çevrelerdeki bütün adamlarını harekete
geçirerek kendilerine yapılacak olan operasyonu daha yapılmada, bir “özgür
basını susturma, muhalefeti bastırma” olarak anlatıp onları sazan gibi
düşürüyorlar.
Halihazırda aralarında yüzlerce gazetecinin de bulunduğu 50 bin
kişinin tamamen keyfi ve işkence şartları altında tutuklu bulunduğu, her gün
onlarca kişinin sivil gösterilerde hayatını kaybettiği Mısır’a dair hiç bir
tepkilerini duymadığımız yabancı basından ve siyaset çevrelerinden henüz
olmamış ve muhtevası belli olmayan operasyonlar için müthiş bir tepki
kampanyasını bu sayede görmüş oluyoruz. Göz yaşartıcı bir hassasiyet, “özgür basın”
adına umut verici bir görüntü doğrusu
Aslında bu vesileyle bu yapı psikolojik harp teknikleri konusunda
da hiç de az marifetli olmadığını ortaya koymuş oldu. Şimdiye kadar saman
altındaki yollardan sessiz sedasız ne sular seller yürütmüş olduklarına dair
başka bir delile de, bilgiye de gerek bırakmıyorlar. Bu marifeti, taa, altmışlı
yılarda Komünizmle Mücadele yıllarında kontrgerilla temrinleriyle kapmış
olduklarını bugün daha iyi anlıyoruz.
14 Aralık’ta başlatılan operasyon aslına bakarsanız, örgütün suç
işleme tarzını en açık şekilde ele veren bir olayın mağdurlarının şikayeti
üzerine başlatılmış bir operasyon. Polis, yargı ve medya işbirliği içinde hedef
alınan herhangi birinin hayatının kısa süre içinde nasıl karartılabildiğine
dair mükemmel bir örnek. Bu örnek sadece ismi bile paralel yapı tarafından
“tahşiye” diye konulan gruba mahsus da değil. Paralel yapının herhangi bir
faaliyet alanına giren her kişi veya gruba karşı bu yapının muamele tarzı bu.
Bu yanıyla yaptıkları mafya örgütlenmelerinin yaptığından farksız.
Bir farkla, şimdiye kadar Türkiye’de dini ve milli motifleri bu kadar etkili ve
yaygın bir biçimde kullanabilen ve başta yargı ve emniyet olmak üzere devletin
bütün birimlerinde bu kadar yaygın bir biçimde örgütlenmiş bir mafya örgütü yoktu.
Dershane alanına giren ve bu konuda yapıyla rekabet eden biri
görüldüğünde hemen paralel yapıyla bağlantılı bir savcıya o kişi hakkında bir
uydurma ihbar mektubu gönderiliyor, savcı hemen bütün iletişim araçlarını,
telefonunu dinleme kararı alıyor ve kısa süre içinde o kişiye çökülüyor.
Yolsuzluğa karşı temiz toplum aradıkları yok. İstedikleri şey,
kendilerine haraç vermeyen, kendilerini görmeyen hiç bir bakanın, hiç bir
başbakanın kalmaması idi. 17 Aralık yıllardır her tarafta denedikleri bu
“çökme” işleminin hükümete karşı sergilenmesinden başka bir şey değildi.
Tahliye edildikten sonra pişkin pişkin kalkmış “basın
susturulamaz” diyor. Basını susturmak isteyen varmış gibi. “Ortada delil diye
hepsi hepsi iki köşe yazısı bir haber” diyor. Bununla mı suçluyorsunuz diyor.
Milleti aptal yerine koyarak.
Sayın “gazeteci”. Kimseyi iki köşe yazısı için aldıkları yok, bunu
sen de biliyorsun aslında ama yine söyleyelim. Ortada o köşe yazıları ve
haberler marifetiyle mağdur edilmiş, hayatları karartılmış insanlar var. Hiç
bir suçları yokken evlerine örgüte bağlı polisler eliyle bomba konulmuş ve bu
bombalar yüzünden “terör örgütü” diye iftira atılmış insanlar var. O “iki köşe
yazısı” da pekala o suçların delilidir. Bazen bir “kıl” da bir cinayet
mahallinde olayın aydınlatılması için bir delil olabilir.
Yoksa, basını susturmak isteyen kim? Basın susturulmuş olsa, senin
basının adliye meydanının önünde oynadığın gülünç kahramancılık oyununu canlı
canlı televizyondan verebilir miydi? Anlayana, o görüntünün kendisi suratına
çalınmış bir cevaptır. Allah’tan korkmaz, kuldan utanmazlar. Hayatlarını
kararttığınız, mafya gibi mallarına, mülklerine, özgürlüklerine çöktüğünüz
insanlara karşı dini de, hizmeti, de demokrasiyi de kalkan olarak kullandınız.
Gazeteciliği, özgür basın söylemini mi kullanmayacaksınız?
Enselenmiş darbecilik ve hırsızlıklarınızı örtbas etmek için
istediğiniz kadar cazgırlık yapın, yaptığınız herşey sizi daha da batırıyor.
Halk nezdinde meşruiyetinizi, inandırıcılığınızı, güvenilirliğinizi
kaybetmişsiniz.
Yıllarca himmetlerini
sömürdüğünüz masum Türk halkı nezdinde kaybettiğiniz itibarınız size pul olarak
yeter.
YENİ
ŞAFAK / YASİN AKTAY
'TEK PARTİLİ HÜKÜMETLER'…İSTİKRARLI DÖNEMLER' SAYESİNDE MÜMKÜN OLABİLMİŞTİR!
'Menderes Hükümetleri'…
'Özal Hükümetleri'…
'Erdoğan Hükümetleri'…
…
Bu üç dönem dışında, Türkiye'nin çağ
atladığı, hafızalara kazınan atılımların
gerçekleştiği başkaca dönem yoktur!
Diğer tüm süreçlerde geriye gidişin
fitili ateşlenmiş, biriken kaynaklar
kısa sürede tükenmiş, her defasında
krizli yıllara hızla geri dönülmüştür…
…
Konuyu biraz
daha somutlaştıralım…
İlerleme dönemlerinde tüm yapılanları
değil belki ama, şu an duyduğunuzda
bile 'vay canına' diyeceğinize emin
olduğum birkaç eseri sıralayayım;
…
Adnan Menderes Dönemi…
Çimento-Şeker fabrikaları ilk
onun döneminde yapıldı. İstanbul'da
'Barbaros Bulvarı, Vatan Caddesi,
Büyükdere Caddesi, Millet Caddesi,
Edirne Asfaltı (şimdiki E-5 otoyolu)'
bu dönemde açıldı…
'Orta Doğu Teknik Üniversitesi' ile
İstanbul ve Ankara illeri dışında ilk
ve ülkenin de dördüncü üniversitesi
olan 'Karadeniz Teknik Üniversitesi'
yine Menderes döneminde yapıldı…
Böylece, Padişah I. Abdülhamit
tarafından 'Mühendishane-i Bahr-i
Hümayun' adıyla açılan İstanbul
Teknik Üniversitesinden 180 sene
sonra, Türkiye iki tane daha güzide
Teknik Üniversiteye kavuşmuş oldu!
…
Turgut Özal Dönemi…
Daha önce, kişilerin üzerinde 1 dolar
da olsa döviz bulundurması yasaktı!
Serbest bırakıldı…
İhracat 3.2 milyar dolardı, 13 milyar
dolara çıkartıldı, önündeki engeller
kaldırıldı, üretici ihracatı öğrendi…
Telefon ve diğer iletişim araçları,
alt yapı kurulup yaygınlaştırıldı…
Tekelci-yasakçı zihniyet terk edilip,
serbest piyasa ekonomisine geçildi…
GAP'takiler ve dünyanın en büyük
üçüncüsü 'Atatürk Barajı' inşa edildi!
…
Tayyip Erdoğan Dönemi…
İnsan Hakları, Düşünce Özgürlüğü,
Din ve Vicdan Hürriyeti alanında
mucizeden öte atılımlar bu dönemde
gerçekleştirildi…
Her türlü vesayet ortadan kaldırıldı…
Ülke duble yollarla bezendi, Yüksek
Hızlı Tren projesi, metrolar hayata
geçirildi, THY dünya lideri oldu…
Okulların, hastanelerin sayısı,
Cumhuriyet Tarihimizde hiç
rastlanmadığı kadar, eski rakamların
toplamını üçe-beşe katlayarak yapılıp
toplumun hizmetine sunuldu…
Uzaya altı uydu atıldı, milli harp
sanayi, telekomünikasyonda dev
atılımlar hep bu dönemde kaydedildi!
Marmaray'ı, Avrasya Tünelini,
Marmara geçişini, Üçüncü
Köprüyü,
dev Hava Limanını sayalım ama tüm
hizmetlere değinmeye kalksak sütun
yetmez diye burada bırakalım!
…
Geçmişteki diğer zamanlar zaten;
Koalisyonlar, istikrarsız dönemler,
darbe dönemleri, geçiş dönemleridir!
Bu dönemler de, kriz dolu, işkence,
insanlık dışı muamele dolu, yokluk,
kıtlık, eziyetli yıllar olarak hafızalarda
yerini çoktan almış bulunmaktadır…
…
AK Parti İktidara gelmeden bir yıl
önce büyüme hızı; İnşaatta -17.4…
Ticarette -16,1 idi! (Eksilere dikkat!)
Türkiye ciddi olarak küçülmekte,
toplumun içinde bulunduğu otobüs,
yokuşta hızla geri geri kaymaktaydı!
Terörün, Gezinin, Haşhaşilerin tüm
verdiği zararlara rağmen, hadi ben
söylemeyeyim de siz etrafınıza şöyle
bir bakın!
Nerelerden-nerelere geldiğimizi
lütfen tarafsız bir gözle değerlendirin!
…
Bazı politikacılar bugün ağızdan
nutuk ya da başka yerden başka
yöntemlerle ha bire sallıyor, yine;
'Mangalda Kül Bırakmıyor'…
Sonra da olan bunlara inanan topluma
oluyor. Geçmişi biliriz, artık yemeyiz!
Hükümetler, ülkeye yaptıkları hizmet,
kazandırdıkları dev eserler-yatırımlar
bakımından eleştirilemez!
Ancak;
Yerine getirmedikleri vaatler, çözüm
bulamadıkları sorunlar, memlekete kat
ettiremedikleri mesafe, adlarından söz
ettirecek eser bırakamadıkları takdirde
her türlü tenkidi hak ederler…
…
Eski dönem hükümetlerini;
Ekonomik kriz yaşattıkları…
Ülkenin önünü açamadıkları…
Fakirliğe çözüm bulamadıkları…
Bilakis toplumu fukaralaştırdıkları…
Piyasayı yokluğa-kıtlığa boğdukları…
Sürekli borçlanıp geri ödeyemedikleri
için!
…
Memleketi kalkındıramadıkları…
Metroyu yıllarca geciktirdikleri…
Yolları bir türlü düzeltemedikleri…
Şehirleri modernize edemedikleri…
Sağlıkta sorunları gideremedikleri…
Eğitimde iyi sistem kuramadıkları…
Ulaşımda atılım yapamadıkları için!
…
Çalışana güvence getiremedikleri…
Çözüm Sürecini akıl edemedikleri…
İnsan hakları açılımına gitmedikleri…
Din ve Vicdan hürriyeti umurlarında
olmadığı için eleştirmek gerekir!
…
Niye köprü yaptın?
Niye baraj kurdun?
Niye elektrik bağladın?
Havaalanına niye giriştin?
Vesayetleri niye kaldırdın?
Yıllanmış sorunları niye çözdün?
Üniversitelerin sayısını niye artırdın?
Kadına giyim serbestisi niye tanıdın?
Topluma özgürlüğü niye getirdin diye
hükümet tenkit edilmez!
…
Tabii, kendini bilen, demokrasiyi
ruhunda özümlemiş kültürlü kişiler
için bu geçerlidir…
…
Bağlandığı yerde otlayan…
Çevresine at gözlüğüyle bakan…
Dünya gelişmelerini takip etmeyen…
Ülkedeki atılımın farkına varmayan…
Statükocu yapısını bir türlü kıramayan
kişiler-gruplar-partiler ise…
Bazı kötü kaynana örneklerinde
görüldüğü gibi, sadece ve sadece,
her şeyi ama her şeyi eleştirirler!
…
'Sen olsan ne yapardın?' sorusuna
bunların verebileceği yanıtları yoktur!
Kuru-sıkı sallar, sıkıştıklarında iftira
bile atarlar!
…
Haset dolu yan gelirler koltukta;
'Adalet Sarayı' yapanı eleştirirler!
'Belediye Sarayı' yapanı eleştirirler!
'Başkanlık Sarayı' yapanı eleştirirler!
Hep toplumun zihnini bulandırmaya
çalışırlar…
…
Albert Einstein'in sözüdür;
'Sadece iki şey sonsuzdur,
evren ve insan ahmaklığı!
İlkinden o kadar da emin
değilim!'…
…
Bunca eleştiri, iftira, palavra arasında
bize düşen de, sadece, doğruyla-eğriyi
birbirinden zekice ayırt edebilmektir!
TAKVİM / Mehmet Akarca
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder