AYAKKABI KUTUSU'NDAKİ PARA
GERÇEĞİ...
Konuya girmeden önce
dünkü yazıda ne demiştik, kısaca hatırlayalım.
"Tarih, 16 Aralık
2013. Türkiye'nin o kıyamet gününü yaşadığı operasyondan bir gün, hatta birkaç
saat önce...
AK Partili bir
milletvekilinin şirketinden birkaç paket Süleyman Aslan'a ulaştırılmak üzere
mesai saatinin bitiminde kurye aracılığıyla gönderildi.
Daha da ilginç olanı
kuryeye, Süleyman Aslan'ın ev adresi verildi. Paketler ulaşmadan evvel,
Süleyman Aslan arandı, paketlerin içinde ne olduğu anlatıldı ve evine
bırakılacağı kendisine bildirildi. Aslan da safiyane bir düşünce ile kabul
etti.
Sonra mı?
Birkaç saat sonra, sabaha
karşı 17 Aralık operasyonu gerçekleşti. Ondan sonrasını zaten hepimiz
televizyon ekranlarında, "Ayakkabı kutularında milyon dolarlar
bulundu" sözleri eşliğinde izledik." demiştik...
Cemaate yakın olduklarını
söyleyen bazı kişiler bu yazı üzerine sosyal medyada küçük bir yaygara kopardı.
Suya atılmış bir taşın oluşturduğu minik dalgacığı tufan gibi görenler,
yazdıklarımdan dolayı beni yerin dibine sokup çıkardıklarını düşündü gün
boyu...
Beddua edenler, "Bak
yine Gayretullah'a dokundu" diyenler, "Satılık, yalaka kalem! HalkBank
sana ne kadar para ödedi?" yaftası yapıştıranlar ve "Bu yazdıkların
hikaye. Hepsi yalan, belgesini göster şerefsiz!" diye hakaret edenler
çirkeflikte birbiriyle yarıştı.
Bildiğiniz ve epey
zamandır şahit olduğunuz şeyler işte! Doğrusu bundan azını da beklemiyordum.
Belli ki bu aralar ne yazarsak yazalım, sözlerin bir süre çirkinleşmesinin
önüne geçemeyeceğiz.
Süleyman Aslan babamın
oğlu değil. Halkbank benim evimin 500 metre ilerisinde. Ama bugüne kadar
kapısından içeri girmedim, Aslan'ı da ilk kez operasyonun yapıldığı gün ekranda
gördüm.
Tanımam etmem!
Savunma gibi bir gayretim
de yok. Yaptığım sadece yaşanan ve gizli kalan bazı şeyleri anlatmak. Dünkü
yazıda da kimseyi de suçlamadım. Sadece "Süleyman Aslan'ın evinde bulunan
paraları kimler gönderdi?" diye soranların merakını giderdim.
Sözü fazla uzatmadan
gelelim dünkü konunun bilinmeyen diğer ayrıntılarına...
Dün gün boyu Süleyman
Aslan'a para gönderen milletvekilinin kim olduğu soruldu...
Söyleyeyim!
AK Parti İstanbul
Milletvekili Hüseyin Bürge!
Bürge'yi bilmeyenleriniz
olabilir. Hani Süleyman Aslan'ın savunmasında adı geçen Makedonya'daki Balkan
Üniversitesi var ya. Bürge, işte o üniversitenin yapımı için para toplayan
Üsküp Eğitim ve Kültür Vakfı'nın da Yönetim Kurulu Başkanı'dır. Aynı zamanda
ticaretle uğraşan Bürge'nin ortağı ise Hakan Şükür'ün kardeşi Gökhan Şükür'dür.
Gökhan Şükür'ü de
birazcık anlatmakta yarar var!
Gökhan Şükür, 2007
yılında ikinci kez borsada manipülasyon yaptığı gerekçesiyle gözaltına alındı.
Yargılandığı mahkeme tarafından 2 yıl hapis cezası aldı. Hatta bu işlemleri
ağabeyi Hakan Şükür'ün hesapları ve İpek Tekstil'e ait hisse senetleri
üzerinden yaptığı bilirkişi raporları ile mahkeme kayıtlarına girdi.. Haber o
dönemlerde hem Zaman Gazetesi, hem de Hürriyet Gazetesi'nde günlerce yazıldı
çizildi.
Şimdi gelelim Süleyman
Aslan'a gönderilen o paranın hikayesine...
Dün de anlattığım gibi, o
para 16 Aralık'ta bir kurye aracılığıyla Süleyman Aslan'ın evine gönderildi.
Parayı götüren kurye ise Milletvekili Hüseyin Bürge'nin öz oğlu C. Bürge'ydi. O
paranın içinde, Bürge ve Gökhan Şükür'ün ortak olduğu şirketin de yardım
amacıyla kattığı paralar vardı.
Hüseyin Bürge'nin kendisi
17 Aralık Operasyonu'ndan hemen sonra medyaya yazılı bir açıklama yaptı ama o
günkü hengamede bu açıklama hiç kimsenin dikkatini çekmedi.
Bürge Balkan Üniversitesi
için toplanan paraların sürekli bu yöntemle Süleyman Aslan'a gönderildiğini
anlattığı açıklamasında bakın neler diyor:
"Vakfımıza gelen
bağışların, merkezi Üsküp'te olan üniversitemize usuli dairesinde intikali
için, vakfımız ve üniversitemizin de çalıştığı Halk Bankası'nın Genel Müdürü
ile irtibat kurduk ve kendisinden yardım istedik.
Bu çerçevede kendisine
tarafımızca iletilen 1 milyon 950 bin Avro bedelli miktarın 450 bin Avro
bedelli kısmı, 14 Kasım 2013 tarihinde Halk Bankası tarafından üniversitemizin
hesaplarına ulaştırılmıştır. Ancak Sayın Genel Müdürün, bu işlemin çok müşkülat
içerdiği yolundaki beyanı ve yönlendirmesi ile tarafımızca Üsküp Eğitim ve
Kültür Vakfı'nın İstanbul temsilciliği kurulmuş olup, 10 Aralık 2013 tarihinde
faaliyete geçmiştir. Böylelikle bu sıkıntı da ortadan kaldırıldıktan sonra 500
bin euro (1 milyon TL) tekrar üniversitemiz hesaplarına yatırılmıştır."
Ve o açıklama bakın nasıl
sona eriyor:
"Savcılıkça el
konulan miktar, yurtdışında ülkemizin gurur kaynağı olan uluslararası Balkan
Üniversitesi için yapılan bağışlardır ve vakfımıza iade edilmelidir. Bu yönde
de gerekli girişimlerde bulunacağız."
Şimdi lütfen birkez daha
Süleyman Aslan'ı önceki hafta salıveren mahkeme yargıcı Hulusi Pur'un tahliye
gerekçesini dikkatlice okuyun. Ne diyor Hulusi Pur:
"Dosyaya konmuş
delillerin önemli bir bölümü yasal yollardan elde edilmemiştir. Yasal yolla
elde edilmeyen deliller kullanılamaz..."
İşte zurnanın zırt dediği
yer tam da burası...
Demek ki birileri bu
paraların hangi yol ve yöntemle Süleyman Aslan'a gittiğini biliyordu ve bu
yöntemi, olayı soruşturan savcıların kulağına fısıldadı. Savcılar da yasal
olmayan yollardan dinlemeler yaparak konuyu yolsuzluk kılıfına soktu!
Kapiş!
Şimdi kendileri hakkında
eleştiri getiren herkesi "Haysiyet cellatları" olarak recm eden
cemaat mensuplarına şu soruyu soralım.
Tüm bu olanları bilmenize
rağmen, aylardır, "Ayakkabı kutularından fışkıran yolsuzluk paraları"
diye yayın yapmanız haysiyet cellatlığı yapmak değil de nedir?
Sizin bu iftira
gayretiniz Gayrettullah'a dokunmuyor da, bizim size "Bu ülkenin
istikbaline ve kişilerin hayatına suikast düzenlemeyin" dememiz
Gayretullah'a dokunuyor öyle mi?
*
Efendim dünkü yazıda bir
de, "Açılın! Ben bakan müsteşarıyım" diyerek VIP hizmetlerinin
avantalarından yararlanan Önder Aytaç isimli yazardan bahsetmiştim.
Zat-ı muhterem dün bu
yazım üzerine rumuzunu, "SüleymanÇuvalladı" diyerek rumuzunu
değiştirip bana saydırmaya başladı!
Alemin tek akıllısı
kendisi, geri kalanlar saf salak ya. Bir sürü yalanla kendini temize çıkarmaya
çalıştı durdu garibim.
"Ey haysiyet celladı
Süleyman Özışık! Sen bilmezsin ama, bakan müsteşarlığı yapanlar, ömür boyu bu
hizmetten yararlanır" diyor, cemaatçi dostları da onu "Abi ya bunları
adam yerine koyup cevap verme" diyerek pışpışlıyordu.
Kendisi Ertuğrul Günay
döneminde bakan müsteşarlığı ve bakan danışmanlığı yapmıştı burası doğru ama
eksik söylüyor, onu da ben hatırlatayım.
Bakan müsteşarlığı
yapanlar elbette bu hizmetten ömür boyu yararlanır, bunu biliyoruz zaten Önder
Aytaç. Ancak bu durum, görevden emekli olanlar için geçerli, kovulanlar için
değil!
Sen müsteşarlıktan emekli
olduysan, göster emeklilik belgelerini. Söz veriyorum, bir daha bu yazı namına
tek satır yazmayacağım ve herkesin huzurunda senden özür dileyeceğim.
Ancak o belgeleri
gösterememen bir itiraf olacak! "Evet ben kendimi müsteşar gibi tanıtarak,
bu makamın sağladığı hizmetlerden yararlandım" itirafı...
Var mısın sen de benim
verdiğim sözü vermeye?
Son olarak!
Cemaati savunan bazı
yazarlarla, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın ilişkileri mercek altına alınırsa, sanırım
altından çok şey çıkacak! Özellikle Ertuğrul Günay'ın bakanlık yaptığı dönemden
bahsediyorum! O dönemde kimlerin bu bakanlıktan nemalandığı, yolsuzluğu
lanetleyen hangi yazarların bu bakanlık üzerinden cebini doldurduğu sanırım o
zaman ortaya çıkacak.
Ben kendi halinde sıradan
bir yazarım.
Belki o resmi belgelere
bazı gazeteciler gibi ulaşamam ama, bana ulaşan bilgileri canım pahasına
yazacağıma söz verebilirim!
Gazeteci / SÜLEYMAN
ÖZIŞIK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder