Milli Görüş lideri Erbakan bir sohbet toplantısında
Türkiye’nin geleceğine yönelik her biri 10 yıllık planlanmış 4 ayrı dönemden
bahsederken şunları söylemişti:
1- Milletin değerlerine düşmanlık edilmeyen dönem.
2- Milletin değerleri ile barışık olunduğu dönem.
3-Milletin değerlerinin iktidar olduğu dönem.
4- Milletin inancının gereğinin yapıldığı dönem.
Erbakan tarafından planlanan bu 10 yıllık 4 ayrı dönemde ülke
siyasetinde, sermayesinde, medyasında, bürokrasisinde, rejimin temel
dinamikleri ile toplumsal ve sosyal yaşamda çok büyük değişim ve dönüşümler
yaşandı.
Milletimizin yeniden inancına, tarihine, kimliğine, özüne
dönüş anlamı taşıyan Milli Görüş eksenli bu 4 farklı değişim süreçlerinde en
büyük rehabilitasyon çalışmaları ülke medyasına uygulandı.
Her bir 10 yıllık dönemin medyası ile bir sonraki 10 yıllık
sürecin medyası arasında çok büyük farklılıklar meydana geldi!
Ülkemizde medya patronu olan birçok işadamı bu süreçlerde
zaman içerisinde elindeki medya gücünü ya başka isimlere devretti ya da bu
sektörden tamamen çekilmek zorunda bırakıldı!
Medya sektöründe meydana gelen bu olağanüstü restorasyon
çalışmalarının arkasındaki gerçek irade olan Erbakan’ın bu faaliyetlerinde
uyguladığı tek bir prensibi vardı!
O da “ Yahudi’yi bir başka Yahudi’ye kırdırmak!”
Erbakan tarafından milletin değerlerine düşmanlık yapılmayan
dönem olarak ilan edilen 1980 ile 1990 arasındaki bu ilk 10 yıllık süreçte
ülkenin tüm yazılı ve görsel medyası tamamen İsrail işbirlikçisi Sabetayist/
Masonik kesimlerin hâkimiyetinde idi.
1980’li yıllarda ülke medyası “ beşi bir yerde” olarak anılan
Milliyet, Hürriyet, Cumhuriyet, Tercüman ve Günaydın gazeteleri ile TRT’den
ibaretti.
Türkiye’nin en çok satan bu 5 gazetesinin patronu ise “ medya
baronu” olarak anılan Yahudi Simavi ailesi idi.
50 yıl ülkemizdeki bütün gazetelerin sahibi olarak medya dünyasının
karteli Simavilere ilk büyük darbeyi bir başka Yahudi Kıbrıslı işadamı Asil
Nadir indirdi.
Asil Nadir, İrili/ufaklı birçok gazeteyi satın alarak veya
baştan çıkararak medya sektöründe Simavi ailesi ile çok şiddetli bir iktidar
mücadelesine girişti.
Asil Nadir’in bu kavgada en büyük destekçisi milli derin
devlet ile Başbakanı Özal’dı!
Asil Nadir, ülke medyasındaki Simavi kartelini belki yıkamadı
ama en azından attığı yumruklarla sarsmayı başardı!
Simaviler ile Asil Nadir arasındaki bu kavga o kadar
şiddetlendi ki, işin boyutu Başbakan Özal’a ANAP kongresinde suikast
düzenlemeye kadar vardı!
Simaviler, Özal suikastını planlayıcıları olarak milli devlet
tarafından öldürülmek korkusu ile daha fazla Türkiye’de yaşamalarının çok zor
olduğunu anlayınca kontrol ettikleri tüm gazeteleri Koç’un uşaklığını yapan
Aydın Doğan’a satarak Dünya Yahudileri için bir sanal Cennet haline getirilen
Avusturya’ya yerleştiler.
Asil Nadir ise Simavilere karşı milli güç odağı ile yaptığı
işbirliğinin bedelini çok ağır şekilde ödedi!
İngiltere’nin en zengin şirketlerinden olan Polly Peck,
İngiltere merkezli dünyanın en güçlü Siyonist Hanedanlığı olan Rothschild’lerin
gerçekleştirdiği bir devlet operasyonu ile yolsuzluk yapmakla suçlanarak
batırıldı.
Şirketin sahibi Asil Nadir tutuklanıp hapse kondu.
Ancak İngiltere’nin en yüksek korunaklı hapishanesinden halen
daha nasıl gerçekleştiği bilinmeyen son derece muazzam bir operasyonla
kaçırılan Asil Nadir tekrar Kıbrıs’a getirildi!
Asil Nadir’den sonra milli devlet medya baronu Simavilere
rakip olması için İzmirli Yeni Asır gazetesinin sahipleri Sabetayist Dinç
Bilgin ailesini desteklemeye başladı!
Bilgin ailesi, Ege Bölgesinde İzmir merkezli yayınlanan Yeni
Asır gazetesinin sahipleri iken milli devletin sağladığı çok yüksek maddi
olanaklar sayesinde İstanbul’a taşınıp Hürriyet’e karşı Sabah gazetesini
çıkarmaya başladı!
1980 ile 1990 arasındaki ilk 10 yıllık plan bittiğinde 50
yıllık medya baronu Yahudi Simaviler ile birlikte Asil Nadir piyasadan
silinmişler ve ülke yeni medya patronları ile tanışmıştı!
“Milletin değerleri ile barışık olunan” 2. 10 yıllık dönemde
Dinç Bilgin, Aydın Doğan ve Cem Uzan ülkenin en güçlü medya patronu oldular.
1990 ile 2000’li yıllar bu 3 medya devi arasında çok büyük
mücadeleler ile şiddetli düşmanlıkların yaşandığı bir dönem oldu.
Bu mücadele önce 1994 yerel seçimlerde ardından 1995 genel
seçimlerde Erbakan’ın liderliğindeki Refah Partisinin iktidara gelmesi ile
küresel bir boyut kazandı.
Erbakan’ın Başbakanlığındaki Refah-Yol Hükümetini yıkmak için
başlatılan 28 Şubat sürecinin çok sert esen rüzgârlarına karşı daha fazla
direnme gücünü kendilerinde göremeyen Dinç Bilgin ve Uzan ailesi çok yanlış bir
tercih yaptılar!
Erbakan ile Dünya Siyonizm’i arasında yürütülen küresel
iktidar savaşının bir parçası olan 28 Şubat sürecinde Erbakan’a destek olmak
yerine güçlü ve kazanan tarafta yer almak için Siyonist uzantılarla işbirliği
yapınca Bilgin ve Uzan ailelerinin kalemi milli derin devlet tarafından
kırıldı!
2000 ile 2010 yılları arasındaki 3. 10 yıllık plan
uygulanmaya konulduğunda Dinç Bilgin ve Uzan grubunun bankalarına, onlarca
şirketlerine, gazete ve televizyonlarına el konulmuştu!
“Milletin değerlerinin iktidar olduğu” bu yeni süreçte
önceki dönemin en güçlü 2 medya patronu tasfiye edildiler!
Tıpkı ilk 10 yıllık dönemin medya patronları gibi!
Ülke medyasından tasfiye edilen bu 2 güçlü medya
patronlarının yerlerini ise Fethullah Gülen’e bağlı zaman ve STV grubu ile
Mehmet Emin Karamehmet, Turgay Ciner, Ahmet Çalık ve Yıldırım Demirören gibi iş
adamları aldı.
AKP iktidarının hâkimiyetinde geçen bu 3. 10 yıllık dönemde
ülke siyasetinde, sermayesinde, medyasında, yargısında, sivil ve askeri
bürokrasisinde, sivil toplum kuruluşlarında kendilerini “Cumhuriyet’in kurucu
iradesi” olarak tarif eden Sabetayist Ergenekon derin devlet unsurlarını
tasfiye süreci başladı.
Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat, Askeri Casusluk, İnternet Andıcı
gibi yargı soruşturmalarında suçlanıp tutuklanarak yargılanan ve mahkemeler
tarafından cezalandırılan İttihat ve Terakkinin uzantısı İsrail güdümlü
Sabetayist derin devlet yapılanması bu süreçte dağıtıldı.
Ancak AKP’nin önderliğinde geçen 10 yıllık 3. değişim ve
dönüşüm sürecinin de sonuna yaklaşmış bulunmaktayız!
Erbakan’ın da ifade ettiği gibi “ milletin değerlerinin
gereğinin” yapılacağı, ülkemizin bölgesinin lideri yeni bir dünya gücü
olmasının tamamlanacağı ve milletimizin yeniden dünyanın efendisi olma şerefine
nail olacağı bu 4. 10 yıllık dönem artık başlamış durumdadır.
Başbakan Erdoğan tarafından 2023 vizyonu olarak dünyaya ilan
edilen bu döneme uygun olarak ülke medyasının tıpkı bundan önceki dönemlerde
oldu gibi yeniden dizayn edilmesi gerekiyor.
Aslında bu çalışmalar doğrultusunda ilk büyük operasyon Aydın
Doğan grubuna yapıldı!
Başbakan Erdoğan ile şiddetli bir kavgaya tutuşup ağız
dalaşına giren Aydın Doğan grubu önce toplumsal taban ve desteğini yitirdi daha
sonra kamuoyu nezdinde itibar ve güvenilirliğini kaybetti.
Akaryakıt kaçakçılığı suçlaması ile 4 milyar dolar gibi
yüksek bir cezaya çarpıtıldıktan sonra sonunun Simaviler, Bilginler ya da
Uzanlar gibi olmasını istemeyen Aydın Doğan, milli devletle anlaşmak zorunda
kaldı!
Aydın Doğan grubunda görev yapan deve dişi gibi ne kadar
İsrailci Sabetayist/Masonik köşe yazarı varsa hepsi teker teker yerlerinden
uzaklaştırıldılar!
Emin Çölaşan, Bekir Coşkun, Cüneyt Ülsever, Tufan Türenç,
Hadi Uluengin, Ferai Tınç, Oktay Ekşi, Özdemir İnce, Rahmi Turan, Uğur Dündar gibi
ne kadar Sabetayist yazar varsa hepsi tasfiye edildiler.
Yüksek vergi cezalarından kurtulmak için Aydın Doğan sahibi
olduğu Milliyet, Vatan ve Radikal gibi gazeteleri Demirören grubuna; Star, NTV,
KRAL FM gibi televizyonları ise Doğuş medya grubuna satmak zorunda kaldı.
Aydın Doğan grubunun dişleri çekilip kocamış kurda
çevrildikten sonra sıra diğer medya patronlarına gelmişti!
Simavi, Bilgin ve Uzan aileleri gibi kendisi de bir Kripto
Yahudi işadamı olan Mehmet Emin Karamehmet’in sahibi olduğu Çukurova grubuna
yönelik geçen hafta TMSF tarafından sürpriz bir operasyon yapıldı.
Burada asıl ilginç nokta ise geçmişte TMSF tarafından Uzan
grubuna yapılan devlet operasyonunun tıpa tıp bir benzerinin Mehmet Emin
Karamehmet içinde yapılmış olması idi!
Uzanların kontrolündeki ülkenin ikinci en büyük GSM şirketi
olan TELSİM’ e el koyan devlet aynı şeklide Karamehmet’in sahibi olduğu ülkenin
en büyük GSM şirketi olan Turkcell’e de ilerleyen günlerde el koymaya
hazırlanıyor!
Çukurova Grubu’nun Show TV ve BMC şirketlerini kontrol altına
alan TMSF grubun dijital yayın platformu Digiturk, Akşam Gazetesi, Güneş
Gazetesi, SkyTürk360 Televizyonu ve Alem FM Radyosuna da el koydu.
Peki, Mehmet Emin Karamehmet’in sonunu getiren ne oldu? Milli
devlete karşı nasıl bir yanlışlık yapmıştı?
Savunma Sanayi Müsteşarlığının Mart 2009' da Türk Silahlı
Kuvvetleri'nin ihtiyacı için açtığı mayına dayanıklı araç ihalesini
"Kirpi"yle BMC kazanmıştı.
Mayın patlamasına dayanıklı bu araçlar PKK ile mücadelede
TSK’ya lojistik anlamda çok büyük bir üstünlük sağladı.
Ancak şirket ihale kapsamında 468 aracın 278 tanesini teslim
etmiş olmasına ve maddi hiçbir sorunla karşılaşmamasına rağmen 190
"Kirpi"yi bir türlü teslim etmedi!
1964 doğumlu BMC şirketinde ekonomik kriz bahanesi ile bu
araçları TSK’ ya teslim etmemek için üretim durduruldu ve şirket bilinçli bir
şekilde iflasa sürüklendi.
Bu araçların TSK’ ya teslim edilmemesinin arkasında ise
Mehmet Emin Karamehmet’in İsrailli ortağı Hatehof firması vardı!
İsrailli tedarikçisi Hatehof, 40 milyon dolar alacağı olduğu
gerekçesiyle iflasını istediği BMC’nin patronu Karamehmet, İsviçre'nin en
önemli ekonomi dergisi Bilan'da Luigino Canal imzasıyla yayınlanan habere göre
İsviçre'nin en zengin 300 isminden birisi!
Üstelik 2,4 milyar dolar serveti olan bir işadamının 40
milyon dolar gibi küçük bir borcu ödeyememiş olması elbette normal değil!
Karamehmet, İsrail’in menfaatleri uğruna Türk otomotiv
tarihinde İlk hafif ticari, ilk 4x4 araç, ilk dizel motor gibi birçok
"ilk"lere imza atan 60 yıllık BMC şirketini batırmaktan çekinmemişti!
Çünkü arkasında her yıl 5 trilyon dolar gibi korkunç bir sermayeyi
kontrol ettiği söylenilen Siyonist Rothschidler vardı!
Sahibi olduğu GENEL ENERJİ ile Kuzey Irak'ta faaliyet
gösteren Mehmet Emin Karamehmet’in ortağı Rothschidler’di!
Ancak Karamehmet’te tıpkı Bilgin ve Uzan grubu gibi yanlış
bir tercih yapmış ve gücünden emin olduğu Rothschidler’in kendisini milli
devletin hışmından koruyacağına inanmıştı!
Ama hayatının en büyük hatasını yaptı ve kaybetti!
Bir diğer medya operasyonu ise Sabetayist aile olan Demirören
grubuna yapıldı.
Demirören grubuna ait Milliyet, Vatan ve Radikal
gazetelerinin yayın çizgisi ile İsrail medyasının yayın çizgisi arasında hiçbir
fark yok!
Taraf gazetesine sızdırılan belgelere göre Demirören
ailesinin sahibi oldukları servetlerinin geçmişi oldukça kirli ve karanlık.
Bir dizi cinayet de dâhil her türlü kirli, yasadışı ve gayri
ahlaki çirkeflik var işin içinde. Ayrıca Taraf gazetesinin de işin peşini
bırakmaya hiç niyeti yok!
Üstelik Taraf gazetesinde yayınlanan belgelere göre Demirören
grubunun yasadışı faaliyetleri Sabetayist derin devlet tarafından biliniyor
olmasına rağmen bütün bu eylemlerinin üstü örtülerek kendileri bir güzel devlet
koruması altına alınmışlar!
Bu gidişle Demirören ailesinin de önünde iki tercih var!
Ya Aydın Doğan gibi milli devletle anlaşıp önünde diz
çökecekler ya da Mehmet Emin Karamehmet gibi bir gece ansızın TMSF’nin hışmına
uğrayacaklar!
Kısacası son günlerde ülke medyasını kontrol eden İsrail
güdümlü Sabetayist işadamlarına yönelik yapılan operasyonların arkasında, 2023
vizyonu doğrultusunda 4. son 10 yıllık dönemde gerçekleştirilmesi planlanan
büyük inkılap ve devrimlerin herhangi bir toplumsal, siyasal ya da ekonomik bir
kaosa yol açmadan tamamlanması doğrultusunda ülke medyasının yeniden dizayn
edilme çabası yatmaktadır.
Ne diyelim, darısı Rothschidler’in dostu olan diğer medya
patronlarına!
EL AZİZİ / Mesud Akgül
-29.05.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder