Türkiye, İslam ülkeleri arasında Batı Bloğunda yer
alan, NATO üyesi, ABD’nin dost ve müttefiki, AB ile üyelik müzakerelerinde bulunan,
laik düzeni benimsemiş tek Müslüman devlet.
Aynı zamanda bölgede düne kadar İsrail ile her türlü
siyasi, askeri ve ekonomik işbirliği yapan ve bunu inkar etmeyip açıkça ilan
eden tek İslam ülkesi!
Ancak bütün bunlara rağmen Türkiye’yi bölüp
parçalamak, Büyük İsrail için yumuşak lokma haline getirip yutmak maksatlı
planlanan bütün terör olaylarının, askeri darbelerin, siyasi ve ekonomik
krizlerin, toplumsal çatışmaların arkasında Siyonist Musevi aileler ile yerli
uzantıları vardır.
İran ise bölge devletleri arasında İmam Humeyni
liderliğinde sözde İslam devrimini başarmış ve bu konuda diğer toplumlara örnek
teşkil eden lider ülke görüntüsüne rağmen başta İsrail olmak üzere ABD ve tüm
Batı dünyasıyla derinden köklü bir işbirliği içerisindeydi.
Bu kadim işbirliğine yönelik iki uç örneği vermek
sanırım yeterli olacaktır.
İran asıllı akademisyen Sohrab Sobhani'nin "The
Pragmatic Entente" adlı çalışmasında 1980'de İran ve İsrail arasında
Humeyni iktidarında yapılan askeri anlaşmaya göre, İsrail 1980-1987 yılları
arasında İran'a 500 milyon dolarlık silah satmıştı. Bu olay dünya tarihine
İran-Kontra skandalı olarak geçti.
22-10-2013’te Bugün gazetesi yazarlarından Gültekin
Avcı "Molla Rejiminin İsrail'le muhabbeti" başlıklı yazısında
İsrail-İran işbirliğiyle ilgili şu çarpıcı bilgileri aktarıyordu:
“Trita Parsi "Treacherous Alliance" isimli
kitabında İran-Irak savaşında İran ile askeri ilişkileri derinleştiren İsrail,
7 Haziran 1981'de Hava Kuvvetleri'ne ait 8 adet F-16 ve 6 adet F-15 uçağını
Etzion hava üssünden havalandırarak Irak’ın Osirak nükleer tesisini kusursuz
bir operasyonla imha etmişti!”
Irak silahlı kuvvetlerinin İran ordusuna karşı
caydırıcılık noktasında en büyük gücü olan Osirak nükleer tesisi bizzat İsrail
savaş uçakları tarafından bombalanarak yok edilmişti!
İran, İsrail, ABD ve AB ülkeleri arasındaki bu kadim
işbirliğinin bölge ülkeleri ve toplumları tarafından fark edilmemesi için
uygulanan yöntem ise bu devletlerin görünürde birbirlerine karşı son derece
düşmanca bir tavır sergileyip kamuoyu önünde sürekli didişmeleriydi.
İran, İsrail ve ABD’li devlet yetkilileri arasındaki
söz düellosu küresel Siyonist medyanın yayınlarıyla bütün insanlığın gündemine
sıklıkla getirilerek İran-İsrail sahte çekişmesinin sıcaklığı sürekli muhafaza
ediliyordu.
İran hükümet yetkililerin ABD için “ Büyük Şeytan”;
İsrail için ise “Denize dökülmesi gerek terörist devlet” şeklindeki
tanımlamalarına karşı İsrail ve ABD’li yöneticilerin İran için sürekli dilendirdikleri
savaş çığırtkanlıkları dillere destandı.
Özellikle İran ve İsrailli üst düzey devlet
görevlilerinin dünya kamuoyu önünde sık sık birbirlerinin aleyhine konuşmaları,
savaşmaktan bahsetmeleri, düşmanca bir söylemi dillendirip karşılıklı
tehdit savurmaları, İran-İsrail mücadelesinin kurgulanmış bir illüzyondan
ibaret olduğunun anlaşılmasına en büyük engeldi.
Bu muvazaalı kavgadan İran ve İsrail yıllar boyunca
çok büyük menfaatler devşirdiler.
İran, İsrail ve ABD ile giriştiği sözlü düello
sayesinde İslam devletleri ve toplumları nezdinde lider ülke olma ayrıcalığına
kavuşurken, İsrail ise ABD ve haçlı batı dünyasında Filistin halkına karşı
işlediği zulüm, soykırım ve yayılmacılık politikalarını güvenlik adı altında
meşru bir zemine oturtuyordu.
45 yıldır süren bu muvazaalı kavga Hasan Ruhaninin
Cumhurbaşkanlık makamına gelmesiyle darbe üstüne darbe almaya başladı!
Cumhurbaşkanı Ruhani kendisinden önceki liderler gibi
İsrail ve ABD ile ilgili kavgacı, savaşçı, düşmanca bir tutum sergilemek yerine
son derece yapıcı, olumlu ve diplomasiye dayalı politika değişikliğine giderek
yarım asırlık tiyatroyu oynanamaz hale getirdi.
İran lideri Ruhani Nükleer programla ilgili ABD ve
Batı dünyasıyla çekişip kavga etmek yerine makul bir antlaşmaya varmak için
diyalog kurmaya, müzakerelerde bulunmaya hazır olduklarını açıkladı.
Ruhani'nin bu iyi niyet göstergesine Obama
liderliğindeki Beyaz Saraydan da olumlu karşılık gelince ABD ve İran arasındaki
diplomasi trafiğinin ilk adımları BM Genel Kurul Toplantıları çerçevesinde
ABD’de gerçekleşti.
1979 Devrimi'nden bu yana iki ülkenin Dışişleri
Bakanlarının önderliğinde gerçekleşen bu ilk toplantı sonrasında yapılan
açıklamada görüşmelerin son derece yapıcı geçtiği ve müzakerelerin sürdürülmesi
kararının alındığı dünyaya açıklandı.
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhaninin İran'da on yıllardır
“büyük şeytan” olarak nitelendirilen ABD ile diyalog çabası içine girmesi deyim
yerindeyse Siyonist odaklar ile İsrail’de bomba etkisi yarattı.
Çünkü Ruhani yönetimi izlediği diyalog ve işbirliğine
dayalı barışçıl yeni politik çizgi nedeniyle 45 yıldır devem eden İran-İsrail
muvazaalı kavgasının yürütülmesini imkansız hale getiriyordu!
Bu İsrail’in zulüm, vahşet ve yayılmacı
politikalarının batılı ülkelerin gözünde meşruiyetini yitirmesi demekti.
İsrail’in İran, ABD ve Batı arasındaki bu yeni diyalog
çabaları karşısındaki en büyük kaybı ise Türkiye liderliğinde kurulacak İslam
Birliğine karşı tedbir amaçlı bir Siyonist plan olan Şii Hilal Kuşağı
projesinin tamamen çökme tehlikesi ile karşı karşıya kalmasıydı.
Çünkü ABD ve Batı dünyasıyla diyalog çabalarına girmiş
bir İran’ın İslam devletleri ve toplumlarına lider ülke olma yarışında Türkiye
ile rekabet etme şansı kalmayacaktı.
Peki, Cumhurbaşkanı Ruhani yönetimi 40 yıllık İran
devletinin değişmez dış politik anlayışında neden revizyona gitti?
Çünkü Cumhurbaşkanı Ruhani, Milli Görüş lideri
Erbakan’ın 12 günlük İran ziyaretinin bir neticesi olarak iktidara geldi!
Seçim sürecinde Hasan Ruhani'ye en büyük destek
Erbakan ve Türkiye dostu olan D-8’i altına imza atmış eski Cumhurbaşkanı
Rafsancani’den geldi!
Aynı şekilde Obama yönetiminin de İsrail ve ABD Yahudi
lobisine karşı AKP iktidarı üzerinden Türkiye ile son derece samimi ve
stratejik bir işbirliği halinde olduğu artık sır değil.
İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu
Sözcüsü Hüseyin Nakavi’nin resmi haber sitesi ICANA'ya “Tahran'daki nükleer
tesise yüzde 20 oranında zenginleştirilmiş yakıta ihtiyaç vardı ancak, gerekli
yakıt temin edilmiştir ve artık bu oranda uranyum zenginleştirmeye gerek
kalmamıştır " açıklamasıyla ABD-İran ilişkilerinde yeni bir sayfa açıldı.
Yeni İran yönetiminin işbirliği çabalarına ABD’den
teşvik maksatlı oldukça önemli jestlerle karşılık verildi.
MOSSAD’a yakınlığıyla bilinen DEBKA file sitesine göre
ABD’nin, yurtdışında bulunan İran'a ait dondurulmuş fonları Kongre'deki dirence
rağmen serbest bırakmaya hazırlandığı ve bu miktarın 75 milyar dolar olduğu
söyleniyordu.
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Dışişleri Bakanı John
Kerry ve Hazine Bakanı Jack Lew’in İran'a yeni yaptırımlara gidilmemesi için
Kongre'de lobi yaptıkları medyaya yansıdı.
İsrail’in İran, ABD ve Batı dünyası arasında başlayan
müzakere süreci ile barış ortamını akamete uğratmak için yaptığı tüm resmi
açıklama ve diplomatik girişimlere karşı ne Obama yönetimi ne de BM Güvenlik
Konseyi 5 daimi üyesi ülkeleri geri adım atmayarak kararlı bir duruş
sergilediler.
Bunun üzerine İsrail hem İran’daki hem de ABD’deki
işbirlikçi kadrolarını müzakere sürecini baltalamak için harekete geçirdi.
Yahudi lobisi Kongredeki gücü sayesinde Obama’nın
gerçekleştirmek istediği sağlık reformunu bahane ederek ABD’nin bütçe ve borç
tavanı limitini yükseltme isteğini reddetti.
ABD Hükümeti resmen kapandı. Milyonlarca çalışan
ücretsiz izine çıkarıldı!
İkinci oturumda da Kongreden olumsuz sonuç çıkınca
Dünya Bankası Başkanı Jim Yong Kim’den ” Dünyayı çok büyük bir ekonomik felaket
bekliyor” açıklaması geldi.
ABD’yi finansal iflasın eşiğine getiren kriz sonrası
zor durumda kalan Başkan Obama “Amerikan halkının bu şehirde olanlarla ilgili
hayal kırıklığı hiç bu kadar yüksek olmamıştı” diyerek açıkça ABD’nin bölünüp
parçalanabileceğini ima etti.
Obama bu açıklamasıyla Siyonist baronlara “ Kongrede
yeni bütçenin onaylanmasına karşı çıkmaya devam ederseniz kaybedecek sadece
Beyaz Saray olmayacak. ABD’nin iflası aynı zamanda Siyonizm’in de, İsrail’in de
sonu demektir” mesajını iletiyordu.
Siyonizm ve İsrail pabucun oldukça pahalı olduğunu
anlayınca son oturumda Obama yönetiminin kapanan hükümetin tekrar açılması ve
borç tavanının yükseltilmesi konusunda Kongrenin Senato kanadındaki liderlerle
anlaşmasına izin vermek zorunda kaldı.
Bütçe krizinden mecburi geri adım atan Yahudi lobisi
bu sefer MOSSAD uzantısı eski CIA ajanı Edward Snowden aracılığıyla ABD Ulusal
Güvenlik Kurumu'nun (NSA) dünya liderleri ile insanlığın telefon, internet ve
sosyal medya ağları üzerinden gerçekleştirdikleri konuşma ile yazışmaları
izlediğine dair belgeleri dünya kamuoyuna deşifre etti.
Deşifre edilen dinleme skandalı sebebiyle Obama
iktidarı başta Almanya, İngiltere ve Rusya olmak üzere tüm dünya ülkelerinden
oldukça sert eleştiri ve suçlamalarla karşı karşıya bırakıldı.
İsrail açıkça Obama yönetimine “ eğer İran’la yapılan
müzakerelerden vazgeçmezsen başın beladan kurtulamaz” diyordu!
Eli armut toplamayan Obama yönetimi ise ABD Dışişleri
Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki aracılığıyla İsrail'in Batı Şeria'da 20 bin yeni
konut inşa etmesini meşru görmedikleri ilan ederek İsrail’e büyük bir kazık
attı!
Bu gelişmeler karşısında şok olan İsrail’in Dışişleri
Bakanı Lieberman ”İran'la müzakereler ve Filistin'le yürütülen barış sürecinde
Amerika ile ters düştüklerini, ihanete uğradıklarını ve kendilerine yeni bir
müttefik bulmaları gerektiğini” açıkça ilan etti.
Beyaz Sarayı zor duruma düşürmek maksatlı benzer
Siyonist girişim ve tezgahlar İran’da Ruhani yönetimine karşıda yapıldı.
İran’daki İsrail işbirlikçisi siyaset ve medya
çevrelerinin hipnotize ettiği Batı ile yakınlaşmaya karşı çıkan muhafazakarlar
başkent Tahran’da son yılların en büyük ABD karşıtı gösterisini
gerçekleştirerek Ruhani yönetimini ihanet etmekle suçladılar.
1-11-2013’te PKK ’nın İran kolu PJAK'a bağlı Doğu
Kürdistan Güçleri (HRK) Mako kentine bağlı Axgeli Boralan bölgesinde İran
askerlerine yönelik saldırı düzenledi. Saldırıda 10 askerin yaşamını yitirdiği
kaydedilirken, çok sayıda askerin de yaralandığı belirtildi.
19-11-2013’te Lübnan'ın başkenti Beyrut'taki İran
Büyükelçiliği yakınlarında 20 kişinin hayatını kaybettiği, yüzlercesinin yaralandığı
çok şiddetli bir bombalı saldırı gerçekleşti.
İsrail, iç gösterilerle, PJAK ve bombalı eylemlerle
Cumhurbaşkanı Ruhaniyi ”Batı ile diyalog ve barış müzakerelerinden vazgeç. 40
yıllık İsrail-İran muvazaalı kavgasına dayalı düzeni bitirme” diyerek tehdit
ediyordu.
Cumhurbaşkanı Ruhaninin Batıya karşı izlediği yeni dış
politikaya dini lider Ayetullah Ali Hamaney’de destekçiydi.
İran İslam Cumhuriyeti'nin dini lideri Hamaney’in en
büyük özelliği Baba tarafının Azerbaycan Türkü olmasıdır!
Yani Cumhurbaşkanı Ruhani gibi İran devletinin en
büyük otoritesi dini lider Ali Hamaney de Türkiye’ye çok uzak biri değil!
İsrail, Cumhurbaşkanı Ruhaniye destek olmasının
acısını Ali Hamaney’den de çıkartmaya çalıştı.
İran toplumunda büyük çalkantılara sebep olan bir habere
imza atan Siyonist Independent gazetesi, İran'ın dini lideri Ali Hamaney'in
Ayetullah Humeyni'nin imzasıyla kurulan Setad adlı şirket üzerinden 95 milyar
dolarlık bir "iş imparatorluğunu" yönettiğini iddia etti.
Ancak Siyonist Musevi baronlar ile İsrail’in
olağanüstü çaba, gayret ve küresel provokasyonlarına rağmen Türkiye
önderliğinde gerçekleşen İran ile BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi ve
Almanya (5+1) arasındaki, İran'ın nükleer programına ilişkin Cenevre’deki
müzakerelerde anlaşmaya varıldığı açıklandı.
İran ile ABD ve Batılı ülkeler arasındaki müzakereler
antlaşmayla neticelendiği için Türkiye’ye karşı İran ve Şii kartını kaybetme
tehlikesi ile yüzleşmek zorunda kalacak İsrail’in kapısını çok büyük tehlikeler
pek yakında çalacak demektir!
İsrail için sonun başlangıcı olacak tehlike ise
Türkiye ile yeniden dost ve müttefik olmaya aday İran Ruhani yönetiminin
Suriye’deki zalim Esad rejimine verdiği desteği çekebileceği ihtimalidir.
Siyasi akıl üstünlüğünü kaybetmiş bir İsrail’in
Türkiye’ye karşı direnme şansı yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder