Kamuoyunun hiç bilmediği pek çok olayı da -arka planıyla birlikte- açığa çıkartıyor. Kitabı okuyanlar Erdoğan`a yönelik tehdit ve şantajları öğrendiğinde nasıl `bıçak sırtında` bir hayat sürdüğünü, Zulümler ve yol kesmelerle nasıl `yıldırma operasyonlarına` muhatap bırakıldığını, Ayrılıklar ve haksızlıklarla nasıl `psikolojik harekâtlara` hedef yapıldığını daha iyi anlayacak, gündemdeki pek çok olayı geçmişe uzanan kökleriyle birleştirebilecektir.
Küresel Barış Vizyonu Bugün karşı karşıya bulunduğumuz
büyük sıkıntılar, temelde çağdaş uygarlığın kendi iç yapısından kaynaklanan
gelişmelerin ürünüdür.
Bu sorunlar, yüz yıllar içinde gelişen evrensel uygarlık
değerlerini tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Gelişmiş ülkelerin göz alıcı
başkentlerinin hemen yanı başlarında, ya da büyük kentlerin varoşlarında
dışlanmış insanlar, çirkin yapılaşmalar, kokuşmuş sokaklar, gecekondular,
gettolar, güvensiz bölgeler ve de işsiz insanlar yığınıyla karşılaşıyoruz.
Çağdaş uygarlığın, insan tabiatıyla uyumlu ahlâkî bir
devrime şimdiye kadar hiç olmadığı ölçüde gereksinimi vardır.
Modern diye
adlandırılan toplumlar Yirmi birinci yüzyılın ilk yarısında büyük bir
tıkanıklıkla yüz yüze geldiler ve adeta bir uçurumun kıyısına doğru .
Kutsal mesajın ifadesiyle: İçimizdeki beyinsizlerin yüzünden bizi helak
eder misin Allah’ım?”
PASİF İYİDEN AKTİF İYİYE Pasif iyi olmaktan çıkıp, aktif iyi oldu.
Pasif iyilerin göz ardı ettikleri bir gerçek var:
Pasif iyilerin göz ardı ettikleri bir gerçek var:
İyiliğin pasif olduğu her
yerde, kötülük kendiliğinden aktif hale geliyor.
Bu, kötülüğün tabiatı
icabıdır. Kötülük karanlık gibidir. Bizatihi var değildir.
Aydınlığın yokluğu
halidir.
Soruyorum kendi kendime: İyilerin tümünün pasif olduğu bir dünyada,
iyilik yaşar mıydı?Cevabım “asla” oluyor. Zira fıtrat iyi üzerine
formatlanmıştır. Hazreti insan, en iyidir. En iyi bozulunca, en kötü olur.
Yatan iyi olmak yetmez.
Zira pasif iyi, iyi değildir. Her pasif iyi, aktif
kötünün teşvikçisidir. En yaman çelişkilerden biri de, pasif iyilerin aktif
kötülerden şikâyet etmesidir. Birileri çıkıp, onlara, “Sayenizde beyim” demeli.
SONUÇ OLARAK
Başbakanın Liderlik Sırrı
Pasif iyi olmaktan çıkıp,aktif iyi oldu.
PEYGAMBERİMİZ İSTİSMAR EDİLİYOR
Asıl tehdit paralel din Cemaat Allah’ın arslan yarattığını dişi
tırnağıyla kuzulaştırıyor.
Davası
olmayan,adam değildir.Dava,iddia,dua hep aynı kökten türemiş
kelimelerdir.Davası olmayanın iddiası yok demektir.İddiası olmayanın duası yok
demektir.
“İslam; kitabı
Kur’an olan bir din ve kuralları bellidir. Bu dinin en temel kuralı tevhittir.
‘Aracısız kulluk’ Kur’an sürekli muhatabının aklını kullanmasını ister,
iradesini güçlendirir, onu bir kişilik olarak bir şahsiyet olarak görmek ister.
Bilgin ancak adanınca âlim olur .
Lider adanınca Fatihlerden
olur.
Cemaat Allah’ın
arslan yarattığını dişi tırnağıyla kuzulaştırıyor .
Peygamberimiz istismar ediliyor Asıl
tehdit paralel din
Selahaddin Eyyubi adanmış bir
adamdı.
Anlatılır ki, Halepli mahir bir marangoz, Haçlıların elindeki esir
Kudüs’teki el-Aksa Camii için harika bir minber yapmıştı. Bu minber dillere
destan olmuştu.
Marangoza; ‘ İyi de, bunu yerine kim koyacak; Kudüs işgal
altında’ diyene, ‘Benim elimden bu geliyordu, ben bunu yaptım. Bir yiğit de
çıkar, bu minberi Kudüs’teki yerine yerleştirir’ demişti. Bu hikâyeyi
duyduğunda Selahaddin, Tikrit sokaklarında oynayan 5 veya 6 yaşlarında küçük
bir çocuktur.
Selahaddin, amcası Şirkuh ile birlikte Mısır Fatımi vezirinin daveti
üzerine Mısır’a girdi. Amcasının ölümü üzerine Mısır’ı yöneten vezir oldu. Daha
sonra da Eyyubiler adıyla anılacak devletin kurucusu sayıldı.
Paramparça
olmuş ümmeti birleştirmek için öyle bir politika takip etti ki, Müslüman
önderlere suikast düzenleyen Hasan Sabbah yolunun yolcusu Nizari İsmailileri
bile ikna ederek davasına hizmet ettirdi.
Alamut İsmailileri, bu tarihten
sonra, zehirli hançerlerini Kudüs işgalcisi haçlı krallarını ve komutanlarını
ortadan kaldırmak için kullandılar. 16 büyük suikastlarından son dördü,
Kudüs’ün fethine hizmet etti.
Nizariler bu hizmetleriyle Kudüs fethinin önünü
açtılar. Selahaddin çok zor bir zamanda ve çok zor bir mekânda Kudüs’ü
fethederek, daha beş-altı yaşındayken verdiği sözü yerine getirdi ve minberi el-Aksa
camiine yerleştirdi.
Bu büyük
fetih, ve Büyük fatihler ancak adanmışlıkla izah edilebilirdi.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder