Harici gailesi bertaraf edildikten sonra
Hz. Ali (ra) ordunun hemen Şam; yani Hz. Muaviye (ra) üzerine gitmesini istedi
ve bir konuşma ile bu isteğini anlattı. Fakat bu arada beklenmeyen bir şey
oldu. Iraklılar savaş yap…mak istemiyorlardı. Onlar düşüncelerini Hz. Ali
(ra)’e şöyle açıkladılar:
“Ey Müminlerin Emiri! Oklarımız tamamen
tükendi, kılıçlarımız köreldi, mızraklarımızın başından demirleri düştü. Bizi
evlerimize geri götür de iyice hazırlandıktan sonra, daha çevik ve güçlü olarak
ilerleyelim.”
Bu şok gelişme karşısında Hz. Ali (ra)
çok şaşırdı. Veciz bir konuşma yaptı. Bu konuşma Iraklıları yerlerinden
kımıldatmaya yetmedi. Hz. Ali (ra)’in Iraklıları savaşa teşvik eden konuşmasını,
hem o ortamın daha iyi, daha net bir biçimde anlaşılabilmesi, hem olaylara Hz.
Ali (ra)’in diliyle vâkıf olunması, hem Iraklıların haleti ruhiyesi, hem de
Hz. Ali (ra)’in o eşsiz hitabetini göstermesi bakımından aynen iktibas etmek
istiyoruz.
Şöyle diyordu Hz. Ali (ra):
“(Salat
ve selamdan sonra)
Cihad,
cennetin bir kapısıdır.Kim bu kapıdan yüz çevirirse,Allah Teâlâ ona aşağılanma
ve rezil olma gömleğini giydirir. Hüsran ve zillet artık onun sıfatı olur.“Ey Müslümanlar !Gece gündüz, açık ve gizli yollarla,her çeşit metotlarla,
Deccal komitelerine O insanlara karşı mücadele edin savaşın.
Onlar size saldırmadan önce, siz kendiniz onlara saldırın demiştim. Canım kudret elinde olan Allah’a hamd olsun ki, her zaman şu kural geçerli olmuştur: Hangi millet, evlerine saldırılmak sureti ile tecavüz edilirse, o millet daima rezil ve zelil olur. Ama siz, yılgınlık gösterdiniz. Ellerinizi bağlayarak oturdunuz. Sözlerim size ağır geldi ve onu dikkate almadınız. Sonunda iş o noktaya geldi ki, size arka arkaya saldırıldı. O Gamit kabilesinin adamlarından olan askerler, el Embâr’a saldırdılar. Genel valisi Hassan b. Hassan’ı öldürdüler. Onunla birlikte pek çok erkek ve kadını imha ettiler. Bir sipahî asker eve girerek Müslüman kadın veya zimmî kadın ayırt etmeden, ailenin kadınının kulağından küpelerini, ayaklarından da ayak süslerini soyup, rahatça çekip gitmekte ve ona hiçbir kimse bir kelime bile söyleyememektedir. Eğer izzeti nefis sahibi bir Müslüman, bu durumu görerek üzüntüsünden ölürse, benim nazarımda kötülenmeye layık değil, bilahare övülmeye layıktır.”
“Yazıklar olsun, yazıklar olsun. Kalbi
çatlatan, aklı mantığı durduran ve insanı kedere boğan halinize yazıklar olsun
ki, yanlış yolda oldukları halde, onlar aralarında böyle kenetlenmiş olsunlar
da siz haklı olduğunuz halde darmadağınık ve cesaretsiz olasınız. Siz hedef
yapıldınız. Size oklar yağdırıldı; ama siz hiç ok atmıyorsunuz. Size
saldırıldı, siz buna cevap vermiyorsunuz. Açıkça gözünüz önünde Allah’a isyan
ediliyor da, sizin kılınız kıpırdamıyor. Eğer size, kışın onlara saldırın
dersem; henüz şiddetli soğuk ve ayaz zamanıdır diyorsunuz. Eğer sıcak mevsimde
düşmanınıza saldırın dersem; şimdi ortalığın alev alev yandığı bir sıradır,
biraz ara ver de bu şiddetli sıcak dönem geçsin diyorsunuz. And olsun ki, eğer
siz soğuktan ve sıcaktan kaçıyorsanız, kılıçtan çok daha fazla kaçarsınız.”
“Ey erkek görünüşlü olup da erkek
olmayanlar! Ey korkuluk gibi dikilen hayalî varlıklar! Ey ayağına süs takanlar
gibi aklı olanlar! Vallahi siz itaatsizliklerinizle, benim bütün tedbirlerimi,
düşüncelerimi mahvettiniz. Benim içimi elem ve öfke ile doldurdunuz. Nihayet
Kureyşlilere, ‘Ebu Talip oğlu (Ali) yiğit olmasına yiğit; ama savaş usulünü
bilmiyor.’ dedirttiniz.
Halbuki benden daha fazla savaş usulünü
bilen ve o işin eri olan kimdir? Allah şahittir ki, daha ben yirmi yaşından
küçükken savaşmaya başladım. Şimdi ise altmış yaşını geçtim. Fakat bir kimsenin
sözü dinlenmezse, onun görgüsü ve bilgisi ne işe yarar! Binbir çeşit hüneri
olsa da kimse inanmaz.” (Bu son cümleyi üç kere tekrarladı.)” (Ebu’lHasen en Nedvî,
Hz. Ali, s. 204-206)
Hz. Ali (ra) çaresiz, Iraklıların
kendisini bu yalnız bırakmalarından sonra Kûfe’ye geri döndü. Bu beklenmeyen
gelişme, onu bir hayli üzmüştü. İşte bu arada onun sakalı ile başına işaret
ederek “Bu (sakal), bunun (başın) kanı ile boyanacak!” dediği rivayet edilir ki
aynen öyle olmuştur.
Şehid edilişinin safahatına gelince;
Haricilerden (Abdurrahman b. Mülcem), Temim kabilesinden Berk b. Abdullah ve
Amr b. Bekr bir araya gelerek, Nehrevan’da ölenler için dua edip ardından “Eğer
biz canlarımızı hak yolunda vererek de olsa, hak yolundan ayrılan liderleri
öldürürsek, memleket onlardan kurtulur, biz de böylece kardeşlerimizin
intikamını almış oluruz.” diyerek Hz. Ali (ra), Hz. Muaviye (ra) ve Amr b. Âs
(ra)’ın öldürülmesine karar verirler. Hz. Ali’yi İbn Mülcem, Hz. Muaviye’yi
Berk, Amr b. Âs’ı da Amr b. Bekr öldürecektir.
Bunun üzerine her biri zehirli
kılıçlarını alıp, ilgili şehirlere hareket eder. Kûfe’ye gelen İbn Mülcem
niyetini hiç kimseye açıklamaz. Hz. Ali (ra)’i takip etmeye koyulur. Nihayet
Hicri 40. yılın Ramazan ayının 17. gününde perşembeyi cumaya bağlayan gece, Hz.
Ali (ra) sabah namazı için evinden çıktığında, zehirli kılıcı ile Hz. Ali
(ra)’in başının ön tarafına vurur. Onun mübarek sakalı dediği gibi başından
akan kanlarla boyanır, İbn Mülcem saldırı esnasında “Emir ve hüküm sadece
Allah’a aittir Ey Ali! Sana ve arkadaşlarına değil!” diyerek haykırır. Sonra
katil İbn Mülcem yakalanır. Hz. Ali, “Bunu hapiste tutun ve orada iyi davranın.
Eğer yaşarsam ne yapacağımı düşüneceğim. Bağışlarım veya kısas yaparım. Eğer
ölürsem, bir can karşılığında sadece bir tek can alınsın ve ona müsle / burun,
kulak,.. kesme yapılmasın!” der.
Bu arada “Siz dünyadan göçüp giderseniz,
Hasan’a biat edelim mi?” sorularına Hz. Ali (ra) “Ben size bunu ne emrediyorum
ne de men.” cevabını verir. Ve Hz. Ali (ra) oğullarına Allah’tan korkmalarını,
güzel amellerde bulunmalarını tavsiye ettikten sonra “Kim zerre kadar hayır
(iyilik) yaparsa, onun karşılığını görecektir. Kim de zerre kadar şer (kötülük)
yaparsa onun karşılığını görecektir.” ayetini okuyarak altmış üç yaşında iken
vefat eder. Onun hilafet müddeti dört yıl dokuz aydır.
·
Hz.
Hasan’ın şehit edilmesi, zevcesi Cade binti Eşas tarafından, 669 senesinde
zehirlenerek şehit edildi. Cenaze namazını Said bin As kıldırdı. Kardeşi Hz.
Hüseyin tarafından Medine-i Münevveredeki Bakî Kabristanlığına defnedildi.
·
Şimdi Hz. Hasan’da, Hz. Ali’de ehi beyttir. Neden sadece Hz. Hüseyin’in şehid
edilmesi sebebi ile sünnilere yezit deyip düşmanlık güdülüyorda, diğer
ehli beytleri şehit eden milletlere düşmanlık edilmiyor. Neden bu ayrımcılık
anlaşılmıyormu? Oyun çok açıktadır. Pek açık ama işin içinden
çıkılması da çok zor…bu fitneyi çıkaran kişiler mezardan çıksalar; “ayrımcılık
için yaptık deseler” bile yinede inanmazlar, öyle karışık…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder