Düşmanlara karşı ilmi ve fikri
mücadele, ilim ve teknolojide etkinlik ve üstünlük sağlamak,
Maddeten terakki ederek ekonomi ve
kültür savaşında güç ve üstünlük kurmak,
Devleti basiretle yönetmek,
çıkarcılara, vurgunculara fırsat vermemek,
Başka ülkelerin siyasi, ekonomik ve
askeri tahakkümleri altına girmemek için say ve gayret göstermek,
Düşmanın her türlü ihanet ve
saldırılarına karşı önceden gereken her türlü tedbirleri almak,
Savaş zarureti ortaya çıktığında,
düşmandan korkmamak, kaçmamak, bütün güç ve gayreti ile savaşa katılmak ve
Allah’a güvenmektir.
İslam’ı tebliğ, ilahi mesajı bütün
insanlığa duyurma aşk ve gayreti,
Hakkın hatırını üstün tutma ve
hakikati hakim kılma gayreti,
Dini emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve
başkalarına öğretmek,
İyiliği emredip kötülükten
sakındırmak,
İslam
Allah'ın hayata hakim olan sistemidir. Pratik hayatın bütün ihtiyaçlarını
karşılar.
İslam'da
cihad: İslam sistemini getirme, İslam sistemini hayata hakim kılma fiilidir.
İnanç meselesi ise bütün siyasi etkiler ortadan kalktıktan sonra evrensel İslam
sisteminin gölgesinde ferdi vicdanen ikna etmeye bağlıdır. Fert ikna olursa
boyun eğip eğmemekte hürdür. (Seyyid Kutub, Fizilal'lil Kur'ân)
İslâm'ın
yükselmesi, korunması ve yayılması için her türlü çalışmada bulunmak, uğraşmak,
gayret sarfetmek ve bu yolda sıcak ve soğuk savaşa girmektir. Daha açık bir
ifade ile Allah (c.c.) tarafından kullarına verilmiş olan bedenî, malî ve zihnî
kuvvetleri Allah yolunda kullanmak, o yolda feda etmektir. İnsanın maddî-manevî
bütün varlığını Allah yolunda ortaya koyarak Hakk'ın düşmanlarını ortadan
kaldırmak için savaşması "cihad"dır.
"İman
edenler Allah yolunda cihad ederler. Küfredenler de tağut yolunda
savaşırlar." (Nisa Suresi, 76)
"Kendilerine
kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün
haram kıldığını haram saymayan ve hak dini (İslam) din edinmeyen kimselerle,
küçülüp boyun eğerek elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın."
(Tevbe Suresi, 29)
Bu ayet-i
kerimeler: İnsanları insanlara köle yapan sistemleri yıkmayı açıkça emrediyor.
Bütün insanlar Allah'ın kuludur. Hiç kimse kendinden uydurduğu sistemlerle
Allah'ın kullarına hükmedemez. Bununla birlikte "Dinde zorlama
yoktur" prensibi de mühimdir. Kulların kulluğundan kurtulduktan sonra
inanç için zorlama yoktur.
Yukarıda
açıkladığımız deliller İslam erlerinin benliğinde yer etmişti. Onlara niçin
cihad ediyorsun diye sorulduğunda düşmanlara karşı vatanımızı korumak, İran ve
Rumların bize karşı düşmanca davranışlarını önlemek, sınırlarımızı genişletmek,
ganimet elde etmek için savaşıyoruz, diyene rastlanmamıştır. Onlar Allah'ın
uluhiyetini yeryüzünde açıkça ilan etmek, O'nun sistemini hayata hakim kılmaya,
şeytanların sistemini yıkmaya, insanları kula kulluktan kurtarmayı gaye
edindiklerini söylüyorlardı.
Onlar Rebia
bin Amr, Huzeyfe bin Muhsin ve Muğire bin Şube'nin İran orduları baş komutanı
Rüstem'e söylediklerinin aynısını ifade ediyorlardı. Rüstem bu İslam
mücahitlerinin her birisini Kadisiye savaşından üç gün önce: "Siz buralara
niçin geldiniz?" diye sorduğunda şu ölümsüz cevabı almıştı: "Allah
bizi yeryüzündeki insanları kullara kul olmaktan kurtarıp tek bir olan Allah'a
kul etmek için gönderdi. Allah insanlara en son elçisini ve en son hak dinini
gönderdi. Kim O'nun dinini kabul ederse, ona dokunmadan tekrar yurdumuza
döneriz. Kim karşı çıkarsa onunla ya şehid olup cennete gidinceye kadar
savaşırız, ya da galip gelip gazi oluncaya kadar cihad ederiz."
Müslüman,
savaş meydanına atıyla cihada çıkmadan önce kendi içinde cihad yapar. Kendi
nefsi istekleri, şehevi duyguları ve kötü istekleriyle cihad eder.. Kendi
menfaatleri ve kabilesinin menfaatleri ile İslam dışı her şeyle cihada çıkar.
Yalnız Allah'a kulluk fikrini gerçekleştirmek, yeryüzünde Allah'ın saltanatını
gasb eden putları ve putçuları yıkmak ve Allah'ın hakimiyetini sağlamak için
cihada çıkar.
İslam'ın
doğrudan doğruya fertlerin vicdanına hitap edebilmesi için, maddi otorite, eski
toplum düzeni gibi engelleri yıkmak ister. Önce fertleri bu maddi zincirlerden
kurtarır, sonra inancı seçme hürriyeti verir. Oryantalistlerin hileli
tuzaklarına kapılıp Müslümanların bu günkü halini görüp de cihad sistemini
gerçek şeklinden çıkarıp onu kelime oyunlarıyla savunma savaşı şeklinde
göstermeye çalışmayalım.
İslam dini
kendisine hücum edenlere karşı yalnızca savunma savaşı yapmamıştır. Çünkü
İslam'ın varlığı sırf "Allah'ın, alemlerin Rabbi oluşu" ilahi emrini
ilan edip yeryüzünde kulları kullara kul olmaktan kurtarmak içindir. Bu varlık
hiçbir insana kayıtsız şartsız hak tanımayan, bağımsız ve örnek bir topluluğun
ortaya çıkışıyla kendini gösterir. Bu örnek topluma hakim olan yalnız Allah ve
Allah'ın kitabıdır. İslam'ın var oluşu bu gaye için olunca tabii olarak
yeryüzünde hakim olan kulların kullara kulluğu prensibine dayalı cahiliyye
toplumlarını yok etmesi, onlarla mücadele etmesi, kendi varlığının bir
gereğidir.
Yeryüzünde
Allah'ın hükmüyle hükmeden bir topluluk oluştuğunda kendisini savunacaktır.
İşte savunma ile cihad arasındaki ilgi bu durumda anlam kazanır.
İslam'ın
varoluşu gereği insanları kullara kulluktan kurtarmak için her zaman önde gitmesi
gerekir. Bunun neticesinde İslam'ı coğrafi sınırlar içerisine sıkıştıramayız.
İslam basit ırkçılık çerçevesine de sokulamaz. İslam insanları kötülük
odaklarına ve Allah'tan başkasına kulluğun pençesine terk edemez.
Eğer İslam'ı
bir toplumun mezhebi, bir ırkın düzeni, bir kişinin sistemi olarak kabul
etmeyip Allah'ın yeryüzüne indirdiği hayat prensibi olarak kabul edersek, neden
çok çabuk bir şekilde yeryüzüne yayıldığını anlarız. Bundan başka da yayılış
sebebi aramak boşunadır. İslam'ın Allah'ın uluhiyeti, kulların Allah'a kulluğu
davası olduğunu unuttuğumuz zaman başka deliller aramaya ihtiyaç duyarız ki
İslam'da cihadın niçin ve neden yapıldığı ortadayken hiçbir kişi başka deliller
ortaya atmaya cesaret edemez.
İslam'ı,
Allah'ın yeryüzünde uluhiyetini ilan ettiren, bütün varlıkları tek bir Allah'a
kul edip kulları kullara kul olmaktan kurtaran ilahi bir sistem; Allah'ın
hakimiyetini temsil eden bir toplum kalıbına dökülmüş sistem olarak
değerlendirirsek elbette o zaman fertlerin vicdanına hitap edebilmek için
siyasi, toplumsal tüm otoritelerin yıkılmasının gerekli olduğunu kabul etmek
zorundayız. İslam'ı bu şekilde anlamakla, sınırlı bir toprak parçasına özgü bir
sistem olarak değerlendirdiğimiz zaman tabii olarak onun cihadını kendi
toprağına yapılan hücuma karşı savunma harbi şeklinde kabul etmek zorundayız.
İslam bir
kavmin, bir mezhebin veya bir bölgenin sistemi olmayıp evrensel ve ilahi bir
sistemdir. Bundan dolayı herkesten çok aksiyoner olacaktır. Ve insanların inanç
seçme hürriyetini engelleyen tüm otoriteleri devirecektir.
İslam
insanları hürriyetine kavuşturup alemlerin Rabbi olan Allah'ın uluhiyetini ilan
edip kulları kullara kul olmaktan kurtarmak için harekete geçmek zorundadır.
Tek bir olan Allah'a kulluk ise İslam'a göre ancak İslam düzeninin gölgesinde
oluşabilir. Yalnız İslam düzeninde kanunlar Allah tarafından konulur. Yalnız
İslam nizamında, kulların hakimine de, mahkumuna da, siyahına da, beyazına da,
zenginine de fakirine de, haklısına da haksızına da Allah'ın hükmü uygulanır.
O'nun kanunlarının huzurunda herkes eşittir. İslam'ın dışındaki sistemlerde
hayata hakim olan kulların kanunlarıdır. Kanun koymak ise uluhiyetin bir
özelliğidir. Her kim kafasından çıkardığı sistemleri kulların hayatına tatbik
etmek isterse uluhiyet etmek istiyor demektir. İster bunu açıktan açığa
söylesin ister söylemesin fark etmez. Her kim insanlara böyle sistem koyma
hakkını tanırsa onların uluhiyetini kabul ediyor demektir. İster onlara ilah
adını versinler, isterse vermesinler!..
İslam soyut
inanç ve imandan ibaret değildir ki inançlarını yalnız açıklama yoluyla kabul
ettirsin... İslam, bütün insanlığı özgürlüğe kavuşturan aksiyoner bir
sistemdir. Diğer topluluklar ise sistemleri altında Müslümanları idare
edebilecek kapasitede değildirler. Onun için İslam bu evrensel özgürlüğe engel
olan diğer sistemleri yıkmak zorundadır. İşte "Dinin Allah için
olması" budur. Onda diğer sistemlerde olduğu gibi kullara kul olmak
yoktur.
Batı
kültürünün baskısı altında ezilenler, oryantalistlerin oyununa gelenler İslam'ı
bu şekilde anlamak istemezler. Çünkü müsteşrikler İslam'da cihadı: "Dine
sokmak için fertlere zorla baskı yapmak" diye anlatırlar.
O soysuz
müsteşrikler aslında bunun anlattıkları şekilde olmadığını da çok iyi bilirler.
Ancak, bu yollarla İslam'ı ve İslam'da cihadın anlamını yitirmeye çalışırlar.
Bizim beyinsiz papağanlar ise hemen bu suçlamayı kaldırmak için cihadı savunma
harbi şeklinde göstermeye başlıyorlar. İslam'ın doğal ve asli görevlerini
unutuyorlar. İslam'ın ilk hedefinin insanlığın özgürlüğü olduğunu görmek
istemiyorlar. Bu bizim papağanların İslam anlayışını batılı müsteşrikler
bozmuşlardır. Güya din bir vicdan meselesiymiş, İslam yalnız vicdanlara hitap
edermiş, pratik hayatla ilgili değilmiş, bundan dolayı İslam için olan cihad,
inançları zorla vicdanlara yerleştirmek için yapılırmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder